Oynanan oyun büyük. Bu büyük oyunun muhatapları özelde Filistin gibi görünüyorsa da genelde İslâm ve Müslümanlar. Müslümanların dağınıklıkları, bölünmüşlükleri, iç çatışmaları, hesaplaşmaları, çıkarları başlarının belâsı. Bir yandan Siyonizm’e, ırkçı İsrail’i sadece küçük bir noktaya odaklanmadır. Büyük çerçeve çok geniştir. Zaman zaman dalgalar hâlinde saldırılar ve kuşatmalar oluyor. Günün havasına uygun bir de kılıf uyduruluyor.
Emperyalizmin medyası öylesine bir hava estiriyor ki her şey ters yüz oluyor. Gerçek hâliyle değil bambaşka bir durumla yüzleşiliyor. Müslümanların bilinç dışı bakışlarıyla medya emperyalizmin dalgasına kapılınıyor ve savrulunuluyor. O an gerçek ile yalan ve sahte olanı ayırt edilemiyor. O dalgaların etkisi sürüyor.
“Arap Baharı” denilen emperyalizm dalgası Müslümanları iyi savurdu. Uyanış hareketi içinde bulunan topluluklar öyle savruldu ki bir daha toparlanılamadı. Üstelik onun zihni etkisi fazlasıyla kalıcı oldu. Filistin davası bugünün davası değil. Bu 1949 yılında fiili olarak kurulan İsrail devletinin bir başına gücü değildi. Geçen yüzyılın başında, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Müslüman Osmanlı Devleti’nin dağılmasıyla asıl felâket başladı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra da şekillendi. Onların tanımlamasıyla “Arap Baharı” yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Öncesi var. Afganistan, Irak, Pakistan işgalleri ve sürecinin ardından “Arap Baharı”. Demokrasi, özgürlük ve adalet başlıklarıyla çekici bir hava oluşturuldu, ardından da taşlar yerli yerine oturtulunca bu insanlar munisleştirildiler, etkisiz hâle getirildiler.
Suudi Arabistan, Mısır ve diğer ülkelerin bağımlılıkları Edward Said’in demesiyle milyar dolarla alınan, konvansiyel ve güçlü silâhların ellerinin altında öylece bekletildiği. Bir ara Irak İran çatışmasında kullanıldı. Şimdilerde ise Yemen’e dönük kullanılıyor ancak. Bu güçlü silâhların veya silâhlanmaların İsrail için hiçbir zaman bir tehlike oluşturmadığı biliniyor. Bu silâhların yüzünün oraya dönük olmayacağı da kesin.
Diğer yandan Müslüman kütleler, bu gibi durumlarda duygu köpürmeleriyle geriliyorlar, bir süreliğine sonra da durumlar biraz soğuyunca onlar da soğuyor. Duygu köpürmeleri zaman zaman yaşanıyor. Avrupa ülkelerine karşı nöbetler hâlinde gelip geçiyor. Ne ki bu ülkenin insanların, gençlerin gözü onların ülkelerinde oluyor. Asıl açmaz burada düğümleniyor. Bilincin oluşmayışı, sürekli olmayışı Müslümanların asıl açmazı.
Kimi inatlar ve sapkınlıklar yüzünden de bir türlü bu açmazlar aşılamıyor. Birliktelik kimlerle olacak. Bugün, bundan sonra emperyal ülkelerin hiçbiriyle olmayacağı ortada. İyimserlikle kendimizi aldatıyoruz. Edward Said’in şu vurgusu bu anlamda önemli. Bu yazılar, 2002 yılında yazılmış. Bugün de değişen bir şey yok aslında. “İslâmî terörizmin bağımsız bir şey olduğunu göstermek için bu olağanüstü kampanyada gemiye binmiş olan ChirstopherHitchens, Michael Ignatieff ve Michael Walzer gibi eski solcular tarafından şu anda bize dayatılıyor. Onlara göre terörizm İslâm’ın tam da kalbinde barınıyor. ‘İslâmo-faşizm’. Bu çizginin propagandasını yapıyorlar. […] Gerçek şu ki dünyada 280 milyon Arap, 1,3 milyar Müslüman yaşıyor ve bunların hepsi aynı değil, bunların hepsi terörist değil, bunlar unutuluyor. Ve kendinizi, bütün İslâm dünyasının yanlış yola saptığını söyleyen Bernard Lewis ve diğerleri gibi sözde seçkin şarkiyatçılar tarafından konsolide edilen soyutlamaların ve genellemelerin dünyasında buluyorsunuz. Lewis sanki kreşte yaramazlık yapan ve ıslahevine konulması gereken bir çocuktan bahsediyor. Sonuç olarak ABD’nin rasyonel çıkarları için konuşmak imkansız hâle geliyor. Eğer denerseniz Anti-Semitizm ile suçlanırsınız. Hatta çoğu zaman bu bakış açısını tartışacak yer ve zaman bile bulamazsınız. […] Sık sık söylediğim gibi kurbanların kurbanıyız biz.” [Edward Said, Kütür ve Direniş, s. 160-161Alfa yayınları] Bernard Lewis oryantalist düşüncenin son adamlarından. Modern Türkiye’nin Doğuşu’nu yazan ve yön ver bir Yahudi. Düşüncemizi bile onlar oluşturuyor ne yazık ki. Oryantalistler sadece yabancılar değil, şimdi onların iç görevlileri var, yani yerlileri. Onlara hizmet sunan taşeronları. Zihnimizin bulanıklığı oradan geliyor. Kendi başımıza bile düşünmemize fırsat verilmiyor ya da biz buna talip değiliz.