Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO Zirvesi için Brüksel’e gitti.
Okurlar için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orada tanıklık edecekleriyle ilgili bir ön-bilgi notu hazırladım.
Geçmişte ülkemizde yaşanan yalpalamaları ‘‘İktidar Türkiye’ye eksen değiştirtiyor’’ temelinde tartıştık.
Türkiye’nin çok partili döneminde hiçbir iktidar ‘ekseni’ değiştirmedi; AK Parti istedi mi bilemem, ancak onun zamanında da ‘eksen’ değişmedi.
‘Eksen’ değişseydi hemen anlardık. Türkiye’nin ekseni değişseydi, NATO’da üyeliğimiz bitmiş olurdu da ondan anlardık.
NATO üyeliği ‘eksen’ için belirleyici en önemli unsur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılacağı da NATO’nun toplantısı…
Dünyamız ‘modern’ denilen çağlarda pek çok kez düzenini yeniledi. En son yenilenmeler geçen yüzyılda toplamda 60 milyondan fazla insanın hayatına mal olmuş iki savaştan sonra gerçekleşti. İlkinde dünyanın o zamana kadar en çarpıcı gerçeği olan imparatorluklar tarihe karıştı; ikincisinde ise bir kez daha savaş olmamasını sağlayacağı umuduyla Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumlar oluşturuldu.
İlk dünya savaşından önce İngiltere, Fransa ve Rusya ‘yeni dünya düzeni’nin içeriğini birlikte kararlaştırmışlardı. Rusya’da ihtilal oldu, Çarlık’ın yerini Sovyetler Birliği aldı ve yeni yönetim yalnızca emperyalist paylaşım planından çekilmekle kalmadı, planın varlığını da faş etti. Bu yüzden de Sovyetler Birliği geçen yüzyılın ilk ‘yeni dünya düzeni’nin belirleyiciliğinde söz sahibi olamadı.
Sonraki ‘yeni dünya düzeni’, Sovyetler’in Hitler Almanyası’na karşı kurulan ortak cephede yer alması ve müttefiklerin ABD’nin yardımıyla savaştan muzaffer çıkmasıyla dörtlü bir zeminde oluştu. Rusya -Sovyetler Birliği olarak- o sayede düzende belirleyiciliğe hak kazandı; sözgelimi BM’de veto hakkına sahip olabildi.
Ancak Rusyalı düzeni diğerleri -buna ‘Batı’ diyebiliriz- içine sindiremedi. Afganistan savaşı Soğuk Savaş’ı bitirerek Batı’ya Rusya’dan kurtulma fırsatı sağladı, ancak bir dereceye kadar… Mikhael Gorbaçov ülkesini hiç değilse bir süreliğine ‘Batılı’ gibi göstermeye yarayan Glasnost ve Prestroyka açılımlarıyla nihai darbeyi erteletti.
Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgale kalkışması karşısında Batı’nın ABD ve Avrupa olarak aldığı ortak tavrı bu arka-plana bakarak anlamaya çalışmalıyız.
Batı bu kez fırsatı kaçırmamak niyetinde görünüyor. İstenen, ya Rusya’yı Putin’in zihnindeki ‘büyük Rusya’ idealini gerçekleştiremeyeceği bir zayıflığa zorlamak ya da Putin’den kurtulmuş bir ülke haline getirip kendi içinde yer tutmasını sağlamak…
Rusya Batı’nın parçası olmak veya kendi doğal sınırlarıyla yetinmek seçenekleriyle karşı karşıya bugün.
Putin’li veya Putin’siz bir Rusya seçeneği.
Hangisi olursa olsun, Rusya bugünkü halinden farklı olacak.
‘Eksen’ kayması yaşayacak.
Türkiye’de şimdiye kadar yaşanmayan ‘eksen kayması’ artık söz konusu değil.
Zaten bundan dolayı ben şimdi yaşanan için ‘kulvar değiştirme’ deyimini kullanıyorum.
Aslında kulvar değişmeyecek, eğer beklediğim olursa, ülkemiz yeniden bir süredir ayrı düşer gibi olduğu kulvara geri dönecek.
İyi mi olacak bu, yoksa kötü mü olacak? Bunu ayrıca tartışmamız gerekiyor. Tartışırız; ancak olacak olanın bugünlerde yaşanan savrulmadan daha iyi olacağı muhakkak.
Değerlerdirmemde kullandığım kuşkucu ifadelerden ‘kulvar değiştirme’ konusundan tam emin olamadığım herhalde anlaşılıyordur.
Bunun iki sebebi var: Ülkemizdeki karar verme mekanizmasında yer alanların dünyadaki gelişmeleri tam okuyabildiklerinden emin değilim, bu ilk sebep. Diğer sebep de, kararın uygulanmasını üstlenmesi beklenen siyasi ve bürokratik kadroların savrulma döneminin de müsebbibi olmaları. Hem karar vermede hem de uygulamada ciddi zorluklar var.
[İktidarın iki ortaklı olduğu ve küçük ortağın büyük ortağı yönlendirerek bugünkü sorunları onun başına açtığı gerçeğini de hesaba katmak gerekiyor. İkili bir arada kaldıkça, doğru karar alınsa ve uygun kadrolar eliyle uygulatılmak istense bile, küçük ortağın buna müsaade etmesi beklenemez. Hiç değilse bunu ben beklemem.]
Zorluklar ortada.
Cezaevleri demokratik ülkelerde hiç rastlanmayan türden tutuklu ve mahkumlarla dolu.
Yargıya güven çok az ve görülen pek çok davaya dışarıdan -yukarından- müdahaleler yapıldığı iddiaları var.
Gösteri ve yürüyüşler anayasa tarafından serbest bırakıldığı halde ‘yasadışı’ ilan edilip ‘orantısız güç kullanımı’ ve hatta ‘işkence’ görüntülerine sebep olunabiliyor.
Uzun yıllardan beri adil ve dürüst seçimlere alışkın ülkemizde bu geleneğe gölge düşürebilecek arayışlar gündeme getirilebiliyor.
Anayasada yeri bulunan devletin nitelikleri ile ters düşen görüntüler hayli fazla.
Siyasete hakim olan dil demokratik değil.
Korkarım, dünyaya yeni bir düzen geldiğinde -tabii gelirse- ülkemiz bu türden eksiklikler yüzünden, bir kez daha edilgin unsurlar arasında kalacak.
Ankara’ya son bir ayda çok sayıda Batılı ülke devlet adamları uğradı; Cumhurbaşkanı Erdoğan onlarla ve diğer Batılı liderlerle buluşmak üzere Brüksel’de. Neler döndüğünün orada birinci elden tanığı olacağına eminim.
Sonrası?
Bekleyelim.