Hüsamettin Aslan
Brezilya´da 28 Ekim Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimin ikinci turunda aşırı sağcı aday Jair Bolsonaro ülkenin yeni Cumhurbaşkanı oldu. Solcu rakibi İşçi Partili (PT) Fernando Haddad´a karşı, Bolsonaro oyların yüzde 55´ini elde ederek net bir zafer kazandı. Haddad´ı destekleyen 47 milyon seçmenin teşkil ettiği yüzde 45´e karşı, Bolsonaro 58 milyon seçmenin teşkil ettiği yüzde 55 ile seçimi kazanmasını bildi. Toplam 147 milyon seçmenden 40 milyonu ise hiçbir adaya oy vermedi. Brezilya seçmeninin kabaca dörtte birini teşkil eden ve hiçbir adaydan memnun olmayan bu kitle kendi başına siyasi bir parti/hareket oluştursaydı, üçüncü siyasi hareket olarak farklı bir cumhurbaşkanı seçebilirdi.
Sağcı bir milletvekili ve Sosyal Liberal Parti (PSL) adayı olan Bolsonaro seçimleri kazanmasının hemen ardından ABD Başkanı Donald Trump´ın maskesini taktı. Bolsonaro da Trump gibi Çin´le yapılan ticareti gözden geçirme sözü verdi. İsrail Büyükelçiliği´ni Tel Aviv´den Kudüs´e taşıyacağını açıkladı. Bireysel silahlanmayı savunurken, Kongre´de bir yasa çıkarılacağını açıkladı. Yine Trump gibi İtalyan-Alman bir Katolik göçmen olmasına rağmen, söz ve eylemlerinde Evanjelistlerle kurduğu koalisyondan ötürü, sosyal-muhafazakâr ve otoriter vaatlerde bulundu. Elbette bu durum, başta medya ve uluslararası mahfiller olmak üzere ?diktatör?, ?darbeci?, ?Latin Hitler?, ?Nazizm? ve benzeri söylemleri de beraberinde getirdi. Bugün uluslararası medyanın yaptığı yayınlar Brezilya´nın ?karanlık günlere? girdiğini gösteriyor. Fakat Bolsonaro´yu açık bir farkla seçen Brezilyalıların kararını da göz ardı etmemek gerek.
Bolsonaro bütün seçim stratejisini ?ne istediği değil, neyi istemediği? üzerine kurdu. Kampanya boyunca Bolsonaro yerlilere, Afro-Brezilyalıların torunlarına, LGBT bireylere, feministlere ve basına saldırdı. Kongre üyesi Maria do Rosário´ya ?Hak etmediğiniz için asla tecavüz etmeyeceğini? söyleyerek büyük tepki aldı. Eşcinsellerle ilgili ifadeleri, ?Sokakta öpüşen iki adamı görürsem vururum? şeklindeki açıklaması yoğun olarak eleştirildi. İkinci turdan önce rakiplerini tutuklamakla, kovmakla ve hatta suikast yapmakla tehdit etti. Bir askeri darbe tehdidinde bulundu. Son olarak, ülkede daha önce hiç görülmeyen bir söz vererek, seçimi kazanmaması durumunda ?sonuçları tanımayacağını? ilan etti.
Rio de Janeiro eyaletinin yedi dönem boyunca milletvekilliğini yapan Bolsonaro, Kongre´de 27 yıl boyunca kayda değer bir kanun teklifinde dahi bulunmadı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Bolsonaro Brezilya´da açık ara seçiliyorsa ülkenin sosyal, ideolojik, dini, ekonomik, psiko-sosyal, teo-politik konuları başlı başına analize muhtaç demektir.
Bolsonaro´yu seçen 58 milyon Brezilyalı için mutlaka ırkçı, kadın düşmanı ya da diktatörlük hayranı diyemeyiz. Bu sonuç asayiş sorunlarından, yolsuzluklardan ve PT iktidarından bıkmışların politik ve ekonomik üst sınıflara bir uyarısıdır. Ayrıca 14 yıllık PT iktidarı döneminde kürtaj ve uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasına, LGBT bireylerin görünürlüklerinin artmasına yol açan sosyal liberalizm uygulamalarına bir tepkiydi. Dolayısıyla, Bolsonaro en azından PT´nin yol açtığı ?aile değerlerinin ahlaki dezenformasyonuna? katkı sağlamayacaktı. Bu yüzden Bolsonaro´nun yıkıcı söylemleri toplumun bir kesimini umutlandırdı.
Sonuç olarak, Brezilya´nın yeni bir cumhurbaşkanı var ve o ikinci turda yüzde 55 gibi büyük bir çoğunluk tarafından seçildi. Fakat uluslararası yorumcuların çoğu bu gerçeğe dikkat etmiyor. Sözlerinden yola çıkarak Bolsonaro´yu ?faşist?, ?diktatör?, ?darbeci?, ?Nazisit?, ?ırkçı? olarak tanımlayan birçok analize rastlamak mümkün. Medyaya malzeme vermek konusunda Bolsonaro da epey bonkör! Ekonomik vaatlerindeki belirsizliklere rağmen şehirli sanayiciler, kırsal seçkinler ve finans sektörü, Bolsonaro´nun PT´nin varlığından ?daha az zararlı? olduğunu düşündü. Bolsonaro´nun seçim zaferine, skandal seviyesindeki politik, teo-politik ve sosyo-politik görüşlerine göre daha az dikkat etmeli; her şeyden önce, protestodan doğan bir tehdit olarak, politik elitlere ve onlarla iç içe olan ekonomik sınıfa bağlı olarak görülmeli. Ve elbette bu zafer, belki de her şeyden önce PT ile bir hesaplaşmadır. Brezilya´da PT korkusu, aşırı sağ popülizm korkusundan daha büyüktü. Ancak Bolsonaro´nun başkanlık görevine yükselişine, Brezilyalı şirketlerin yolsuzluğa bulaşmasıyla ortaya çıkan öfke de önemli ölçüde yardımcı oldu. Bu yüzden sistem dışı bir aktör tercih edildi.
Brezilya halkı önemli bir mesaj verdi. 2016 yılında PT´li Cumhurbaşkanı Dilma Rouseff´i görevinden bir ?hukuk darbesiyle? alaşağı eden, iktidar ortağı, Başkan Temer´in partisi Brezilya Demokratik Hareketi (MDB) ile sermayenin ve elitlerin sağcı partisi olarak tanınan Brezilya Sosyal Demokrasi Partisi (PSDB) 2018 seçimlerinde büyük birer darbe aldı. Brezilya toplumu ?hukuk darbesini? destekleyen her iki partiyi de cezalandırarak parlamentodaki koltuk sayılarını yarı yarıya düşürdü. Evanjelistler her ne kadar Bolsonaro´yu yoğun ve agresif bir şekilde destekleseler de, 2016 hukuk darbesine ve Başkan Dilma´nın devrilmesine destek veren Evanjelik milletvekilleri de koltuklarını kaybetti. Dolayısıyla Brezilyalılar belki PT kadrolarından nefret ettikleri ve bıktıkları için oy vermedilerse de, 2016 hukuk darbesini ve Lula da Silva´nın tutuklanmasını destekleyen tüm siyasi parti ve hareketleri de oy vermeyerek, demokratik yöntemlerle cezalandırdılar.
Toplumsal ahlaki çöküntüyü hızlandıran, yolsuzluğa buluşan PT´nin, Brezilya´nın seçilmiş cumhurbaşkanlarına darbe yapanları destekleyen iki statüko partisinin (PSDB ve MDB) ve Evanjelik siyasetçilerin, en azından ?dışarıda daha fazla yolsuzluk yapamayacakları? düşüncesi seçmende etkili oldu. Böylelikle Brezilyalılar son 5 yıldır yaşanan eko-politik gerilimin intikamını aldılar. PT´nin olası bir zaferi durumunda askeri darbenin ayak sesleriyle, kur savaşlarıyla, ekonomik saldırı kapıda bekliyor/bekletiliyordu. Bu sonuçla en azında bir darbe, bir ahlaki çöküntü, bir asayiş problemi yaşanmayacak, ekonomi daha az hasar alacaktı. Dolayısıyla Bolsonaro´nun özelleştirme politikaları belki ABD şirketlerine büyük kazanç sağlayacak, ancak bireylerin maddi-manevi güvenlik kaygıları minimize edilecekti. Bu sonuç bir sağın sola, solun sağa ideolojik üstünlüğünden ziyade, sosyolojik olarak çevre hareketi PT´nin 14 yıl boyunca merkezde kemikleşmesine tepkidir ve tasfiye edilmesidir.
?Lava Jota? adı verilen yolsuzluk operasyonu, Brezilya´yı 14 yıl yöneten sol partiye (PT) olan güveni tahrip etti. Neredeyse Türkiye´de FETÖ´nün 17/25 jüristokratik darbesini (yargı darbesini) andıran sıralı gelişmelerde, önce seçilmiş cumhurbaşkanı Dilma parlamento/senato marifetiyle bir hukuk darbesiyle devrildi. Ardından Brezilya´nın ve Latin Amerika´nın şimdiye kadar popülaritesi en yüksek ve en başarılı başkanı olan Lula da Silva, maddi olgulardan uzak, ancak PT elit kadrolarının ve iş çevrelerinin bulaştığı bir yolsuzluk davasının kendisine kadar ulaştırılması sonucunda tutuklandı. 2002-2010 yılları arasında PT ve Lula da Silva´yı destekleyen Evanjelik kolektifler 2014 seçimlerinden başlayarak, hem PT kadrolarına ahlaksızlık, rüşvet, yolsuzluk ve LGBT gibi konulardan ötürü mesafe almış hem de siyasi meselelerden ötürü PT´ye açık savaş ilan etmişti. İşte bu sosyolojik kırılma, aynı zamanda sermaye ve medya desteğiyle PT´yi hedef tahtasına koymuş, emniyet ve yargı bürokrasisindeki Evanjelik sempatizanlarıyla da Lula da Silva ile Dilma Rouseff´i cezalandırmıştı.
PT´nin 2018´de yaşadığı hezimetin ilk sinyali 2016 yerel seçimlerde gelmiş, PT başta São Paulo olmak üzere birçok metropolü kaybetmişti. İkinci sinyal PT´nin bir türlü bir araya gelememesiydi. Lula da Silva´nın hapishaneden yaptığı adaylık başvurusu bir heyecan meydana getirse de, PT elit kadrolarını bir türlü değiştiremedi. Değişim talebine karşı PT elitlerinden hep bir direnç geldi. Öyle ki seçimden önce ?Oylar Lula´ya; PT´ye değil? söylemleri, São Paulo´da başarısız bir belediye başkanlığı yapan ve kamuoyunda yeterince tanınmayan Haddad için bile, ?Oylar Haddad´a; PT´ye değil? şeklinde, PT aleyhine yinelendi. Nihayetinde PT 2002, 2006, 2010 ve 2014 seçimlerinden sonra ilk kez seçim kaybetti. Hem de net bir sonuçla. Öyle ki Bolsonaro seçimi kazanmamak için neredeyse her şeyi yaptı: Agresif tutumları, ırkçı, kadın ve göçmen karşıtı söylemleri ve homofobik yaklaşımına rağmen ilk turda yüzde 46 oy kazanmıştı. Dolayısıyla Brezilya toplumu ?ne istediğinden? ziyade ?neyi istemediğini? tercih etmişti.
São Paulo´yu çevreleyen ABC sanayi bölgesindeki ve kentin dış mahallelerinde ??kırmızı kuşak? olarak adlandırılan, işçi sınıfının yoğun yaşadığı bölgedeki işçiler İşçi Partisi´ne oy vermedi. Sadece São Paulo değil, yine işçi sınıfının yoğun olarak yaşadığı Rio Grande do Sul ve Rio de Janeiro gibi PT´nin kalelerinden de PT´ye oy çıkmadı.
Bolsonaro ABD Başkanı Trump gibi Brezilya´nın iç ve dış politikasını en üst çıtaya taşımak istiyor. Ancak bunu yaparken uzlaşmacı bir diplomasi yerine, Trump gibi çatışmacı bir yöntem izlemeyi tercih ediyor. Örneğin, Trump gibi Brezilya büyükelçiliğini Kudüs´e taşıyacağını, çok uluslu bölgesel anlaşmalardan, BRICS, MERCOSOR ve Paris İklim Anlaşması gibi platformlardan ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi´nden çekilebileceğini söyledi.
Bolsonaro da Trump gibi Çin ile ticareti yeniden gözden geçireceğini ilan etti. Dolayısıyla Bolsonaro yönetiminde Brezilya, yönünü sadece ABD ve İsrail´e dönük yeni bir siyaset izleyecek. Beyaz Saray´ın Latin Amerika politikalarını andırırcasına, Bolsonaro da Maduro yönetiminin izolasyonundan, hatta askeri bir müdahale ile devrilmesinden yana. Bu bağlamda Venezüella, Paraguay ve Bolivya´dan gelen göçmelere karşı koymak istiyor. Bolsonaro Haiti, Afrika ve Orta Doğu´dan gelen mültecilerin oluşturduğu ?tehlikelere? dikkat çekerek, mültecileri ?insan pisliği? olarak tanımladı. Afro-Brezilyalıları ?obez? ve ?tembel? olmakla suçladı.
Brezilya şu anda yaklaşık yüzde dörtlük negatif büyüme oranı ve tüm siyasi sistemi sarsan bir yolsuzluk skandalı nedeniyle derin bir ekonomik kriz geçiriyor. Gerçek şu ki Bolsonaro ekonomiyi gerçekten umursamıyor. Onun tutkusu her zaman ?yasa ve düzen? idi ve bu da yolsuzluğa ve ahlaksızlığa karşı bir önlem içeriyor. Fakat başkan olmak için iş dünyasının desteğine ihtiyacı olacağını doğru bir şekilde anladı. Brezilya´da endişe verici bir bütçe açığı, 13 milyon işsiz ve başarısız bir emeklilik sistemi var. Ekonomiden hiç anlamadığını söyleyen yeni başkan Bolsonaro bu problemlere yönelik çözümünü, Chicago okulundan iktisatçı Paulo Guedes´in eline bırakacak. Ayrıca maliye, hazine, dış ticaret ve sanayi bakanlıklarını birleştirip ekonomiyi tek çatı altında toplayacak. Bolsonaro için özelleştirme en önemli ekonomik vaat olsa da, herhangi bir ekonomi politikası yok. Fakat bu durumda, Bolsonaro´nun Brezilya´yı krizden çıkarmaktan ziyade, krizden öte bir yıkıma götüreceğine dair çaresiz bir endişe iş çevrelerinde hakim. Dolayısıyla Bolsonaro seçim stratejisini ve ekonomi politikasını Guedes´e bırakmış durumda. Ancak var olan kriz daha da derinleşirse, politik gerilim ekonomiyle bütünleşirse, ülkeyi ciddi bir buhran bekliyor demektir.
Temmuz ayında yapılan bir TV röportajında Bolsonaro ?Brezilya´nın Donald Trump´ı olmak istiyorum?, ?Trump´ın Amerika´yı harika yapmak istediği gibi, ben de Brezilya´yı harika yapmak istiyorum? dedi. Ulusal Tüfek Derneği´nin bir destekçisi olan Bolsonaro, artan şiddet olaylarından ötürü, ülkenin silah yasalarını değiştirmek, suçlulara karşı hem bireysel silahlanmayı teşvik etmek hem de silah satın almayı kolaylaştırmak istiyor. Böylelikle de silah endüstrinin ekonomik gelişimine katkı sağlamayı düşünüyor. Ayrıca Brezilya güçlü bir silah pazarına sahip bir ülke ve ülkenin federal polisine göre, suçluların eline geçen silahların büyük bir kısmı ABD´den geliyor.
Bir konuşmasında ?Burada, Brezilya´da söylediklerim Trump´a çok benziyor?, ?Eğer seçilirsem, Trump´ın güney yarımküredeki büyük bir müttefiki olacağımdan emin olabilirsiniz? diyen Bolsonaro, kalabalıklar ?ABD! ABD!? diye haykırınca, Amerikan bayrağı sallayarak destekleyicilerini selamlamıştı. Bolsonaro´nun oğlu Eduardo´nun Ocak 2018´de Trump´ın oğluyla bir silah fuarında görüş alışverişinde bulunduğu ve Trump´ın kendi seçim çalışması sırasında yaptıklarını gösteren bir listeyi Bolsonaro´ya gönderdiği söylendi. Bu bağlamda, Trump´ın Bolsonaro´ya ?koçluk? yaptığını söyleyebiliriz.
En yoksul sınıflar, çoğunlukla Evanjelizme dayalı inanç, aile ve değerler üzerine geliştirilen söylemle etkilendi. (Evanjeliklerin en düşük yoğunlukta olduğu) kuzeydoğu eyaletleri PT adayına ciddi seviyede destek verdi. Fakat Evanjeliklerin yoğun yaşadığı Santa Catarina gibi eyaletlerde Bolsonaro yüksek seviyede destek aldı. Brezilya büyük bir dini geçiş dönemi yaşıyor. 1950´de Katolik nüfus yüzde 93,5, Evanjelikler ise sadece yüzde 3,4´tü. 2010 yılında Evanjelikler yüzde 22,2´ye ulaştı. Evanjelik liderler Bolsonaro´yu başkan adayları olarak açıkladıktan sonra, o da cumhurbaşkanlığına doğru hareket ettiren bir din ordusu oluşturulmasından bahsetti. Ayrıca Bolsonaro birçok kez İsrail ve Evanjelik STK´larda söyleşiler yaparak İsrail´e büyük övgülerde bulundu. Seçimi kazandıktan sonra ilk yurtdışı ziyaretini İsrail´e yapacağını açıkladı. Bolsonaro ve çocukları İsrail´de vaftiz olup Ürdün nehrinde iki yıl kaldı. Mitinglerinde sıklıkla ulusal marşa ve İncil ayetlerine atıfta bulundu. Zafer konuşmasında Bolsonaro ?Anayasanın yanında Tanrı´nın öğretilerini takip ederek? yönetmeye söz verdi. Böylelikle dini hüviyette kararlar alacağının işaretini de vermiş oldu.
Ancak şunu net olarak vurgulamayız: Gerek Brezilya toplumunda gerekse Brezilyalı Evanjeliklerde bir İslam düşmanlığı söz konusu değil; ülkede farklı dinlere karşı genel bir hoşgörü var. İslam da bu hoşgörüden payını alıyor. Brezilyalı Müslümanlar dini hayatlarını rahatlıkla yaşıyor. Bu bağlamda, Brezilya´nın laik federal yasaları ve sıcak insanları, dini hoşgörünün en önemli savunucusu.
2018 seçimlerinin propaganda döneminde sosyal medyanın belirleyici bir etkisi oldu. Folha de São Paulo gazetesinin açıkladığı skandalda, Bolsonaro´yu destekleyen en az dört şirketin WhatsApp´tan toplu mesajlar attırdığını, PT ve Haddad aleyhine birçok manipülatif, sahte ve yalan video ve görüntünün 12 milyon Real ödeme yapılarak yüz milyonlarca kullanıcıya gönderildiğini yazdı. Brezilya´nın 210 milyon vatandaşının 140 milyonu internet kullanıyor ve 130 milyonu sosyal medyada aktif. WhatsApp´ın sadece Brezilya´da 120 milyon kullanıcısı var. ?Veri kazıma? denilen yöntemle Facebook´tan veri alan (seçmen kişiliği) cihazlar en az 300 bin kişiye resim veya video gönderebiliyor.
2018 seçimlerinin birinci turundan önce milyonlarca video ve görüntü paylaşıldı. Bu görüntülerde homoseksüelliğin aileleri ve çocukları nasıl tehdit ettiği, başkan adayı Haddad´ın ensest ilişkiyi ve pedofiliyi özendirici biri olduğunu iddia eden birçok yalan ve üretilmiş sahte bilgi yayıldı. Bu durum, zaten var olan PT karşıtı asabiyeti daha da yükseltti ve Bolsonaro´nun birinci turda yüzde 46 almasına, aslında beklenin üstünde, 8 ila 10 puan daha fazla oy almasına neden oldu.
Folha gazetesi WhatsApp skandalını ikinci tur seçimlerine bir hafta kala duyurdu. Bolsonaro taraftarlarının skandala bulaşması yüzünden, Haddad´a yönelik destek artarken Bolsonaro´ya yönelik destek yüzde 5 ila 7 arasında düştü. Her ne kadar Facebook, sahibi olduğu WhatsApp´ın yüz binlerce hesabını ve hattı kapattığını açıklasa da, bu etki ülkede var olan kutuplaşmanın yönünü değiştirmeye yetmedi. Brezilya halkı sosyal medyada paylaşılan bu siyasi konular yüzünden aile içinde bile bölünmeler yaşadı. Tabii ki iş, okul ve sosyal ilişkilerde de sosyal medya platformu üzerinden ciddi gerilimler yaşandı. Örneğin, PT taraftarları ?Ele Nao? (O [Bolsonaro] değil) sloganını birçok Facebook ve Twitter hesabında profil resmi yaparken, Bolsonaro taraftarları da ?17?yi ve Brezilya´nın ulusal renklerini profil resmi olarak kullanmıştı.
Sonuç olarak, Brezilya´da seçim kampanyasında meydana gelenler bir siyasi ve sosyal depremi temsil ediyor ve yeni bir belirsizlik dönemini açıyor. ?Artık sosyalizmle, komünizm ve popülizmle ve solda aşırılıklarla flört etmeye devam edemeyiz? diyen Bolsonaro, Brezilya´daki radikal iktidarın geri dönüşüne işaret ediyor. 1964-1985 dönemindeki askeri rejimin savunucusu Bolsonaro, dönem boyunca militanlara uygulanan işkenceleri ve düzenlenen suikastları zaten savunuyordu. Bu durum ayrıca birçok generalin veya asker emeklisinin bakanlıkları, milletvekilliklerini ve üst düzey bürokratik kadroları devralmasına neden olacak.
Bolsonaro liderliğindeki bir hükümetin ortaya çıkışı, Brezilya ve Latin Amerika işçi sınıfı, göçmenler, Afro-Brezilyalılar, LGBT bireyler, sosyal yardımlara muhtaç yoksullar ve kadınlar için gerçek bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla emek-yoğun sosyal taleplerin yerini kitlesel gösterilere bırakması durumunda, şiddet ve insan hakları ihlalleri kaçınılmaz görünüyor. Çünkü Bolsonaro Brezilya´nın sermaye çevrelerinin desteğini almak için, Brezilya´daki her türlü aktivizme son vermeyi taahhüt etti.
PSL ve Bolsonaro sadece 52 milletvekili ve 4 senatör kazandı. Bu yeterli çoğunluğu oluşturamadığından, kanun teklifleri için Senato ve Temsilciler Meclisi´nde çeşitli ittifakları da ortaya çıkaracaktır. Bu durum politik kaos yaşatabileceği gibi, Bolsonaro´yu dizginleyecektir de. Durum, Bolsonaro´yu destekleyen şehirli sanayiciler, kırsal seçkinler, beyaz orta sınıf, beyaz yakalılar ve Evanjeliklerin karşısına işçi sınıfı, göçmenler, kırsal yoksullar, Katolikler, ateistler, Afro-Brezilyalıların çıktığı büyük bir ?sınıf savaşına? dönüşebilir. PT´den nefret etmiş bazı şehirli işçiler, kampanya döneminde hakaret işittikleri halde bazı LGBT bireyler ve kadınların küçük bir bölümü de -şu an için- her ne kadar Bolsonaro´nun yanında kendilerini konumlandırmış olsalar da, bu durum dönemsel, geçici bir birliktelikten ibaret. Dolayısıyla Brezilya´da zaten var olan politik kutuplaşma, yıkıcı bir sınıf çatışmasını tetikleyebilir.
Özet olarak, Brezilya´daki mevcut siyasi tablo, PT kadrolarının cezalandırılması; Dilma ve Lula da Silva´yı hukuk marifetiyle cezalandıran iki siyasi partiye kongrede koltuk kaybı yaşatılması; aile kurumunu ve asayişi tehdit eden, güvenlik temelinde gelişen ahlaki çöküntüyle Bolsonaro üzerinden hesaplaşılması veya Brezilya toplumun bir şekilde intikam alması olarak görülebilir.
[Brezilya São Paulo Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü´nde misafir araştırmacı olarak bulunmuş ve Yunus Emre Enstitüsü Brezilya Müdürü olarak çalışmış olan Hüsamettin Aslan Afrika Araştırmacıları Derneği´nde (AFAM) araştırmacı olarak görev yapmaktadır]