Eski adı “Pazaryeri” olan Bozkurt, Kastamonu ilimizin Abana’ya yakın şirin bir ilçesi. Ezine Çayı vadisinde kurulan ilçe 1950 yılında Abana ilçesinin “Pazaryeri” bucağı olarak kayıtlara geçmiştir. Abana’dan üç misli daha kalabalık bir nüfusa sahip olduğu halde ilçe olma sırasını iki yıl daha bekledikten sonra Bozkurt adıyla ilçe halini almıştır. Bu kez Abana, Bozkurt ilçesine köy olmuştur. 1968 senesinde Abana ve Bozkurt ayrı ilçeler haline getirilerek bu tatlı çekişme son bulmuştur. Memleketimizin birçok kasabasının buna benzer hikâyesi vardır. Politik ve sosyolojik kaygılardan dolayı bazı yerleşim yerleri bu şekilde arada kalmış, maalesef kaynamıştır. Dolayısıyla Abana’yı da Bozkurt’u da ayakta tutan eşsiz güzellikleridir.
Bozkurt, talihi tarihinde gizli olan bir yerleşke. Örneğin Bozkurt çarşısının büyük bir kısmı eskiden Rum Mezarlığı iken Ezine Çayı’nın taşması sonucu sel sularının bu mezarlığı 4-5 metre kalınlığında mil tabakasıyla kapladığı bilinmektedir. Coğrafyası Bozkurt’un kaderi haline gelmiştir. Rahmetli babam Türkeli’den Bozkurt’a yürüyerek gidermiş. Amcasının yanında askılık atölyesinde çalışırken yaşadıklarını her fırsatta anlatırdı. Babamın Bozkurt’a dair anlattığı şeyler içerisinde en çok şiddetli yağmur ve sele yakalanma maceraları vardı. Hele bir tanesi var ki unutulur gibi değil. Düğününden bir gün önce Bozkurt’a diktirdiği damatlığı almaya gidiyor. Damatlığı üzerine giyip yola koyulurken şiddetli bir yağmur bastırıyor. Dereler taşıyor, yollar geçit vermiyor. Tahta köprülerin üzerinden kelime-i şahadet getirerek geçiyor. Köyde onu bekleyenler neredeyse umudu üzüp düğünü iptal edecekken sabah saatlerinde sırılsıklam damatlığıyla çıkageliyor babam. Yaralıgöz mevkiinden yukarıya doğru bakarsanız ne demek istediğimi gayet iyi anlarsınız.
Doğal yapısı ve güzellikleriyle oynanmamış olsaydı Bozkurt, Ayancık ve Türkeli ilçelerinde yaşanan sel bir felakete dönüşmeyebilirdi. Dere kenarlarına yapılan çok katlı binaların betonlaşmış bir cehaletin ürünü olduğu açık. Bir de bütün tecrübe edilmiş tehlikesine rağmen bu binaların imar ve inşasına izin verip görmezden gelen zihniyet var ki ona ne diyeceğimi bilemiyorum. Büyük bir yalanı büyütüyor en küçük ilçedeki çarpık yapılaşmalar bile: Şehirleri bayındır gösteren yalan! Diğer yandan, bu ağır yaralı ilçelerimiz hep neden bir felakete duçar oldukları zaman hatırlanıyor? Neden felaket gelmezden evvel ya da geliyorum derken buna mâni olunmaz? Geçit vermez köy yollarının daha insani bir yaşama açılması için illa oralarda büyük acıların mı yaşanması gerekiyor?
Bu bölgenin bir evladı olarak Batı Karadeniz’in özellikle, Sinop ve Kastamonu’nun köy yollarının Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin köy yolları seviyesine ulaşamadığını söyleyebilirim. Bozkurt, Ayancık ve Bartın’da yaşanan bu elim sel felaketinde hayatlarını yitiren vatandaşlarımıza, kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Bu felaketten önemli ölçüde etkilenen Türkeli, Abana, Çatalzeytin, Azdavay gibi ilçelere de bir kez daha geçmiş olsun. AFAD, İHH, Kızılay başta olmak üzere felaketi duyar duymaz seferber olan resmi ve sivil bütün yardım ve dayanışma ekiplerine teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız.
Sözün burasında Sezai Karakoç’un Ödünç Gece şiiriyle baş başa bırakmak istiyorum kalbiyle, zihniyle, bedeniyle ve yaptığı iyiliklerle kendini “orada” sel bölgesinde hisseden herkesi:
Ay kesik yol urgan bu gece / Bin yıllık bir yağmur toptan yağmış gibi /
Tevrat’tan bir yaprak kopmuş / Ölüme bulaşmış akşam yemekleri /
Bu gece eşsiz bir duvar devrilmiş / Şurda burda rüzgâr yamyamları türemiş /
Gümüşlü horoz gürültüleri işitilmiş /
Ben bu gece çok çıraklık ettim / Yarılan yağmura aşılanan ateşe /
İnsanları birden gökyüzüne ayarladım / Gecede bir göz oldum bir sabah doğurganı /
Bu gece ölüler şehri terk etmiş / Otomobil tekerleğindeki hava gibi /
Ateşin üstünde bir topak kar / Mezarları bir şimşek ikiye bölmüş sanki /
Bu şehir yerden bile ağır bu gece / Altında bir tek ölü olsun kalmamış /
Ölenlerdir incelten hafifleten oysa / Uçacakmış gibi yapan şehirleri /
Ay kesik ve ben yiğit bir kabir eriticisi / Geceleri dolan üstün ve tembel bardak /
Cami dolaylarında sur kapılarında / Toprak kaçkını ölülerin toplayan ölülerini.”