Tarih: 31.01.2025 12:33

Böyle bir ülke mi hayal etmiştiniz?

Facebook Twitter Linked-in

Sorum gelmiş geçmiş tüm Ak Partililere diyebilirim ama, herkes de biliyor ki orada tek belirleyici Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

Öyleyse ona soralım:

Bugün gücünüzün zirvesindesiniz. Gelmiş geçmiş bütün devlet yöneticilerinden daha fazla yetkiye sahip olduğunuz konusunda herkes hemfikir. Yani yapmak isteyip de yapamayacağınız şey olmadığını hemen herkes kabul ediyor. Allah’ın bildiğini kuldan saklamak niye, adı konmamış “Kuvvetler Birliği”nin bütün özellikleri hükümferma. Dilediğiniz kanun çıkıyor, kararnameler zaten elinizin altında.

23’üncü yılına girdi iktidarınız. Az bir zaman değil. Çok bir zaman. Kimsenin görmediği mürüvvet bu. Masallardaki gibi bir parmak şıklatmanız yeter bir şeyler olması için.

Soru aynı:

-Böyle bir ülke mi hayal etmiştiniz?

23 yıl önce yola çıkıldığı günleri hatırlayın.

Siyasi – ideolojik çizginiz devletle ve kurulu düzenle problemliydi. Kapatılan partilerin içinden geliyordunuz. Devlet, İslâm’la ilişkinizi sorunlu olarak görüyordu. Halktan oy alsanız bile, öncelikle kurulu düzenle meşruiyet probleminiz vardı.

Onun için hem kendi siyasi – ideolojik çizginiz bakımından hem de sorun biriktiren ve ülkenin ayağından aşağıya çeken, sistemin sürekli yere kapaklanmasına yol açan, Devletin problemli olduğu tüm toplumsal alanlarla barışı hedefliyordunuz.

Devlet dindarlarla barışsın, Kürtlerle barışsın, Alevilerle, hatta gayrı müslimlerle barışsın. Barışsın yani, problem alanlarına çözüm getirilsin.

İslâmcı çizginin “Batı’ya rezerv koyan” tüm yaklaşımlarını aşıyor, AB’den harıl harıl “müktesebat” ithal ediyordunuz.

Siyasette Kopenhag kriterleri, Ekonomide Maastricht kriterleri, Hukukta Venedik kriterleri gelsin, “Devlet Hukuk devleti olsun” diyordunuz. AİHM’in kararları son merci olsun!

“Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” diyordunuz.

Hemen biraz önceki yolunuzda “Önce ahlâk ve maneviyat” vardı.

Dâvâ” dediğimiz “dâvâ” da önce erdem diyordu. “Erdemliler Hareketi” tanımlamasını çok sevmiştiniz.

Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” sözü, iktidar sahiplerini ürküten bir uyarı idi. Böyle menkıbeler içinden süzülen bir siyasetti yolu aydınlatan…

Zaten “eşitler arasında birinci” idiniz. Yani mutlak iktidar sahibi gibi görmüyordu hiç kimse kendini…

23 yıl sonra bugün…

Nasıl, devletle toplumun farklı katmanları arasındaki ilişki nasıl?

Hukuk nasıl işliyor?

İnsanlar ne hissediyor devlet adına yapılan uygulamalar karşısında?

Devletin tepesindeki gücünüzle, sokaktaki vatandaşın özgül ağırlığı arasında bir kıyaslama yapıldığında ortaya nasıl bir sonuç çıkıyor?

Nasıl, çevrenizdeki herhangi bir insanda “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” deme cesareti var mı?

Şurada haksızlıklar var, şurada aç insanlar var, şurada kaynamayan tencereler var, şurada milyonlarca işsiz var… şurada mafyatik oluşumlar var, şurada devlet çarkını kendi çıkarına göre işletenler var….

Korkuyor insanlar sokakta iki cümle etmekten, derdini anlatmaktan…. İnsanlar burnundan soluyor, insanlar yukarıya doğru “Gelsinler bir hafta bizim gibi yaşasınlar” diye sesleniyor.

Bilmiyorum ki, Beştepe’den toplum yeterince görünüyor mu? Kolay değil oradan mesela 200 bin kişinin hâlâ konteynerlerde gecelediğini, ayazda sabahladığını görmek… Birileri gösterecek ki görülsün Beştepe’den… Ya “Her şey iyi gidiyor Başkanım” deniyorsa…

Hukuk tam da böyle işlesin diye mi yola çıkılmıştı? Toplumun yargıya güveni düşüyor, düşüyor, düşüyor… Ne yapar bir ülkeyi yöneten Başkan böyle durumlarda?

Açlık büyüyor, büyüyor, büyüyor… Ne yapar bir ülkenin Başkanı böyle durumlarda, “Sabır” mı tavsiye eder, first lady’si “Lokmaları küçültün” mü der?

Yani bir toplum var ortada… İnliyor. Duyabilirsek inliyor evet. Ne yapar bir ülkeyi yöneten insanlar böyle durumlarda, içlerine girip ellerini yüreklerinin üzerine koyup, paylaşır mı sancıları?

Başka türlü olması mümkün değil miydi?

Dünyaya hukukun üstünlüğünde önder bir ülke görüntüsü vermek mümkün değil miydi? Nasıl gelindi buralara? Gücün bir merkezde yoğunlaştığı ama arada adaletin kaybolduğu bir zemine nasıl gelindi?

Hiç olmazsa bunun muhasebesini yapmak mümkün mü?

Yoksa biz de bir “Kurulu düzen” oluşturduk ve onun bağımlısı haline mi geldik?

Allah affetsin” denilen günler oldu. Gelinen ülke vasatında böyle bir özeleştiri yapmaya ihtiyaç var mı? Meselâ, canını parklara – kahvehanelere atan emeklilere, evine ekmek götüremeyen işsizlere dönüp “Böyle bir ülke düşlememiştik, affedin” deme gereği duyulur mu?

Bilmem ki, belki de yukarılardan çok daha mutlu – mesut bir toplum görülüyordur. İnsanların şakır, şakır oynadığı, halay çektiği, genç kızların- delikanlıların bayram ettiği, yarınlara umutla bakılan bir toplum vasatı. Keşke ben yanılmış olsam…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —