Felaketler ardı ardına geliyor. Her felaket bir öncekini unutturuyor.
Korona Salgınını konuşurken orman yangınları başladı. Yangın, büyük bir felakettir. Hem yangınları konuştuk hem de yanan ormanların yeniden yeşertilmesini. Aslında konuşamadık. Tam konuşacaktık ki önümüze Kastamonu-Bozkurt Sel Felaketi geldi. Can kayıplarımız ve yaralılarımız oldu. Allah rahmet etsin. Yaralılarımıza da acil şifalar versin.
Tabi, maddi kayıplarımız da büyük oldu. Zaten zor durumda olan ekonomimize yeni yükler eklendi.
Şimdi şu konuyu iyi anlamamız gerekiyor. Ülkemizde her yeni ek ekonomik yük, yeni borçlanma demektir. Çünkü biz ağır borçlu bir ülkeyiz ve cari açık veriyoruz. Bu da demektir ki devlet her yeni ekstra ödemeyi yeni borçlanma ile yapacaktır. Dolayısıyla bu tür felaketler bizim borçlanmalarımızı artıracaktır.
İyi de nereye kadar?
Bu borçlanma işi nereye kadar gidecek?
Bunu tahmin etmek zor bir şey değil. Borç borç borç, bunun sonu modern duyunu umumiye demektir. Araçlar, kurumlar ve ödeme şekilleri değişebilir ama özü değişmez. Alacaklılar ülkemizde hükümetten daha etkin hale gelirler. Onların dedikleri, hükümetin dediklerinden daha önemli hale gelir. Hatta dolaylı olarak birçok dayatma ve baskıların ardından o alacaklılar çıkar. Toprak kayıpları dahi olabilir.
Peki, bu işler hali hazırda nereye kadar ulaşmış?
2020 yılında kamu 510 Milyar TL borçlanma yapmış ve 261 Milyar TL borç ödemiş. Net borçlanma 2020 yılında 249 Milyar TL. 2021 ilk 7 ayında ise 354 Milyar TL borçlanma yapılmış ve borç ödemesi 267 Milyar TL. İlk 7 ayda net borçlanma 87 Milyar TL olmuş. Yani bütçedeki faiz yükü ağırlaşmaya devam ediyor.
Lakin geçen yıllardan farklı olarak bu sene bütçe, dış borçlanma ile finanse ediliyor.
Esas sıkıntı burada. 2021 yılı ilk 7 ayı için yapılan net iç borcun 107 Milyar TL’lik kısmı döviz cinsinden yapılmış. Dolayısıyla bütçeye, faiz yüküne ek olarak bir de döviz kuru riski eklenmiş oluyor. Daha doğrusu, bütçenin üzerinde var olan kur riski artmaya devam ediyor.
Bu arada dış borçlarda bir devir de gözüküyor.
2018 yılı ilk çeyreğinde özel sektör dış borcu 326, kamu dış borcu 140, Merkez Bankası dış borcu 1.5 milyar dolar iken, 2021 ilk çeyreğinde özel sektörün 252, kamunun 173, MB’nın 23 milyar dolar dış borcu olmuş. Sanırım bunun nasıl olduğunu birilerinin izah etmesi gerekiyor. Nasıl oldu da iki sene içinde özel sektör dış borcunun 74 milyar dolarının 19 milyar dolarını ödemiş ama 33 milyar dolarını kamuya ve 22 milyar dolarını da Merkez Bankasına devredebilmiş! Anlaşılan bizler atamaların şekli şemaili ile ilgilenirken birileri de bilançolarla ilgilenmiş. Kendi bilançolarını bir güzel düzeltmişler. Düzeltilenler belli de düzeltenler henüz belli değil. Onları da zaman ortaya çıkaracak. Her şeyi çıkardığı gibi.
Kamu iç borç stoku ise 2019 sonunda 846 Milyar TL iken 2021 ilk çeyreği itibari ile 1.214 Trilyon TL olmuş. Dış borç stoku da aynı dönemde 600 Milyar TL’den 890 Milyar TL’ye ve toplam brüt borç stoku 1.448 Trilyon TL’den 2.1 Trilyon TL’ye yükselmiş.
Şu anda Kamu Net Borç Stokunun GSYH’ya oranı %19.4 seviyesinde. Bu, ülkemiz için oldukça yüksek bir seviyedir.
"Çalışırız öderiz, çok da dert değil" mi diyeceksiniz?
Peki, orada da milletin ekonomik durumuna bakalım ne olmuş.
Ağustos 2021 itibari ile hane halkı kredi borcu toplam 896 Milyar TL. Dağılımı şöyle; 279 Milyar TL konut, 15 Milyar TL taşıt, 426 Milyar TL ihtiyaç ve 176 Milyar TL kredi kartı borcu. Ticari krediler ise 3.007 Trilyon TL. Son 7 ayda Hane Halkı borcu 77 Milyar TL, özel sektör borcu ise 281 Milyar TL artmış.
2020 yılında kredi hacmi toplamda %34 artmış. Hane Halkı borcu ise %40 artmış. Şu anda kredi hacminde ticari kredilerin içindeki döviz cinsi kredilerin yaklaşık 1.4 Trilyon TL payı var.
Bu ne demektir biliyor musunuz?
Döviz kurundaki her %1’lik artış, işletmelere 14 Milyar TL yeni borç olarak yansıyacak demektir. İşletmelerin durumu bu. Bu durumda, "çalışırız öderiz" hayal oluyor!
Dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da şudur.
Neredeyse borçlarının tamamı TL cinsinden olmasına rağmen, Hane Halkı borcunda önemli bir artış var. Son 7 ayda, 77 Milyar TL artmış. En büyük artış da yaklaşık 40 Milyar TL ile ihtiyaç kredilerinde. İkinci sırada 33 milyar TL ile kredi kartları var. Yani insanlar ihtiyaçlarını gidermek için kredilere yüklenmiş. Bu zaman zarfında taşıt ve konut kredileri ise neredeyse hiç artmamış.
Demekki kimi tuzu kuruların "millette para var" önermesi doğru değil. Onun yerine "millet geçinebilmek için kredi çekiyor" demek lazım. Bu kredileri, konut veya taşıt gibi varlık alımı için değil ihtiyaçlarını gidermek için çekiyorlar! Yani "çalışırız öderiz" işi yaş iş.
Netice itibarıyla, mevcut sistemin bizi götüreceği yer belli. Bizim de yapmamız gereken ilk iş işte bu sistemi düzeltmek olmalıdır. Yoksa düzeltilenlerden olacağız.
Lakin düzeltme, önce zihinlerde başlamalıdır.
Kamu’da iç borçlanma ne büyük bir saçmalıktır, bir anlasanız!
Ve biz bunu anlatmakta zorlanıyoruz. Ön yargılarınızı kırmakta başarısız kalıyoruz. Zihinlerinizi değiştirmekte başarısız kalıyoruz.
Daha ne diyelim.
Sizler öğretilmiş çaresizlersiniz ama bizler de çaresizlerin eceliyiz.
Bakalım ne zaman buluşacağız.