Bölgemizi değiştiren, ABD’yi dönüştüren, dünyanın kimyasını bozan eylemler…

Fehmi Koru 11 Eylül’ün 20. Yıldönümünde her köşesinde silahlı beyaz milislerin dolaştığı ABD manzarası 11 Eylül sonrası izlenen politikaların mirası olduğunu belirtiyor.

Bölgemizi değiştiren, ABD’yi dönüştüren, dünyanın kimyasını bozan eylemler…

Bugün dünyanın başına gelen ilk en büyük uğursuz eylemin 20. yıldönümü.

11 Eylül 2001 tarihinde, dört ayrı uçağa binmiş 18 Ortadoğulu genç, ABD’nin en stratejik hedeflerine saldırıya geçti. İkisi New York’taki ikiz kulelere, biri Pentagon’a saldırdı, dördüncü uçak başkent Washington’a doğru yol alırken yolcuların müdahalesi sonucu hedefe varmadan düşürüldü.

En son 2. Dünya Savaşı’na girmesine sebep olan Pearl Harbor baskını (7 Aralık 1941) sırasında sınırları dışından bir saldırıya uğramıştı ABD; ona bir de 11 Eylül uğursuz saldırıları eklendi.

Dünyanın kimyasını bozdu bu eylemler.

En çok da ABD’nin…

Aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen eylemin üzerindeki bilinmezlikler zırhı yerli yerinde duruyor. Gelmiş geçmiş ABD başkanları, 11 Eylül eylemlerinde hayatlarını kaybetmiş üç bin kadar insanın yakınlarının ısrarlı taleplerine rağmen, üzerine gizlilik damgası vurulmuş eylemlerle ilgili belgeleri açmaya yanaşmadı.

Joe Biden de direniyor.

Günlerdir başta ABD olmak üzere dünya medyası konuyla ilgili yayınlarla dolup taşıyor. Haberler, yazılar, belgeseller yayınlanıyor. Her yeni yayın eylemin korkunçluğunu, binlerce cana mal olduğunu hatırlatıyor.

Muhtemelen bugün çıkacak gazetelerde de benzer haber ve yazılarla karşılaşılacak, televizyonlar eylemleri görüntülü olarak gözlere sokacaklar.

 

Kendilerini taraf gören insanlar yeniden kinlenecek. 

Oysa esas üzerinde durulması gereken nokta, eylemler sonrasında takınılan tavır ve onun dünyamıza çıkardığı maliyet olmalıydı.

11 Eylül sonrasında ABD ve müttefiklerinin seçtiği yol, dünyamızı, uzun asırlar boyu ince ince işlenmiş uluslararası düzenin ekseninden uzaklaştırdı.

(Özel kalem müdürü Card, Bush’a, “Amerika saldırıya uğradı” haberini verirken..)

ABD başkanı George W. Bush İslam Dünyası’nı hedef seçti. Çıkardığı yasalar, oluşturduğu kurumlar ve benimsediği terörle mücadele yöntemleriyle kendi ülkesinde yaşayan ve herbiri eylemler sonrasında çevrelerinde birer terörist olarak görülmeye başlamış Müslümanları ‘kuşkulu’ hale getirdi Bush.

Bununla da kalmadı, yanına aldığı müttefikleriyle birlikte, İslam Dünyası’nın bir bölümüne, kendisinin ağzından kaçırdığı ifadeyle, ‘Haçlı seferi’ açtı. Bunu yapabilmek için kanıtlar uydurmayı, yalancı tanıklıklara başvurmayı da ihmal etmedi.

Amerikan dışişleri bakanı, BM’de, bütün dünyanın izlediği toplantıda, resmen ve alenen yalan söyledi.

İngiltere başbakanı yalanlarla dolu raporlar hazırlattı. 

Türkiye’yi de işin içine katmaya çalışarak Irak’ı işgal etmeye kalktı ABD; Türkiye işgal ordusuna yardım etmeyi reddedince Amerikalılar hiç mutlu olmadı.

Sorular, sorular

Sonrasında yapılanlar, 11 Eylül uğursuz eylemlerini planlayıp devşirdikleri gençlerle sahneye koyanların hesaplarını bozan şeyler miydi, yoksa onların istedikleri de zaten ABD ve müttefiklerinin eylemlere verdikleri tepkiler miydi? 

Dünyamız daha güvenilir bir dünya mı bugün? 

Dünyada 11 Eylül derecesinde olmasa da benzer eylemlere sahne olmamış ülke neredeyse yok. ABD, dışından bakanlara -özellikle İslam Dünyası insanlarına-, 11 Eylül öncesinde uyandırdığı türden bir ülke olarak mı görünüyor şimdilerde? Sonrasında alınan terörle mücadele tedbirleri Amerikan halkını növratik etmekten başka bir işe yaradı mı?

ABD artık benzerleri anti-demokratik ülkelerde görülen türden bir ‘güvenlik devleti’ görüntüsünde.

Ebu Gureyb’deki işkenceler, Guantanamo’daki hukuksuz yargılamalar ile adı anılan bir ülke bugün ABD.

Hiç üzerinde düşünülmeyen bir soruyu ben sorayım: 11 Eylül uğursuz eylemleri sonrasında Bush ve işbirlikçileri dünyayı ‘bizimkiler ve kötüler’ diye bölen bir çizgi benimsemeselerdi, ABD, Donald Trump gibi birinin başkanlığı deneyimini, 6 Ocak 2021 kalkışmasını ve demokrasisinin tehdit altına düşmesi sürecini yaşar mıydı?

İzlenen politikaların tetiklediği düşmanlıklar ABD demokrasisini hedef aldığı gibi daha değişik renkli –‘beyaz’ bir terörün önünü açtı. Her köşesinde silahlı beyaz milislerin dolaştığı ABD manzarası 11 Eylül sonrası izlenen politikaların mirasıdır.

Washington’daki Capitol binasını o milisler bastı.

Irak’ın işgali sonrasında Ortadoğu’nun aldığı biçim ABD ve müttefiklerini mutlu ediyor mu? Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilişinden sonra, Rusya, bir kez daha Ortadoğu’ya, hem de öncesinden daha da keskin biçimde ayak bastı. Bir çok yerden ABD çekiliyor ve yerini Rusya alıyor.

Daha önceleri yalnızca Afganistan’da yuvalanmış etkisi sınırlı bir terör örgütü olan el-Kaide varken, bugün Ortadoğu’yu, Afrika’yı kana bulayan IŞİD/DEAŞ ve Boko Haram örgütleri ile değişik ülkelerdeki türevleri var. Dahası, eli silahlı Taliban güçleri bir ülkeye el koydu.

Afganistan’a…

Yerinden edilen ‘diktatörler’ yok artık, terör örgütleri bölgede cirit atıyor.

Tek tek bölge ülkelerini ele alıp hatırlatmaya gerek yok, ancak göz önünden geçirilecek her ülke, 11 Eylül 2001 öncesinden çok daha kötü ve pek daha az güvenilir yönetimlere sahip. 

11 Eylül eylemlerine “Dünyanın başına gelmiş ilk en büyük uğursuz eylemi” dememin sebebi bunlardır.