Ses: Kahramanlar konusu yarım kaldı Necati!
- Çalışıyoruz efendim.
Ses: Çalışma kısmı bizi ilgilendirmiyor. Netice! Aldığınız neticeleri bizimle paylaşmakta niçin geç kalıyorsunuz!
- Şey efendim. Netice için henüz...
Ses: Sakın erken diye tamamlamaya kalkma Necati. Zaman fanilerin sorunudur. Erkenlik, geçlik filan. Fanilerin kategorilerini bize bulaştırma!
- Haklısınız efendim.
Ses: Haklıyım. Bunu senin ifade etmene ihtiyaç duymayacak kadar üstelik!
- Kahramanlaştıracak eleman bulmakta sıkıntı çekiyoruz efendim.
Ses: Sıkıntı mı? Yine fanilerin kategorileri ile konuşuyorsun. Biz niye sıkıntı çekelim!
- Efendim biliyorsunuz. Kişilik, kimlik sorunları olan yazar, siyasetçi, artist arayışına girmiştik.
Ses: Eee?!
- Sorun şu: Toplum o kadar normalin sınırlarını aşmış bir durumda ki!
Ses: Eveleme geveleme deve kuşu kovalama. Bu tekerlemeyi bilir misin Necati?
- Hayır efendim.
Ses: Bilme zaten. Ne demek normalin sınırlarını aşmak. Normalin sınırları aşıldığında da bir müddet sonra anormalin normalliği başlar. Bunu bana tekrarlatmamalısın Necati.
- Anlıyorum efendim.
Ses: Hiçbir şey anlamıyorsun. Anlarmış gibi yapıyorsun. Tekrarları biz Türk halkı için yapıyoruz. Kendimiz için değil. Görüyorum ki tekrarlar önce seni dumur etmiş.
-...
Ses: Altını sevmem Necati.
- Nasıl buyurdunuz efendim?...
Ses: Gümüşlerini saç ortaya. Sükût altın filan. Konuş konuş. Kimler var elinizde kahraman olmaya yarayacak?
- Yeni bir kadın yazar bulamadık.
Ses: Neden?
- Bütün anormallikler denendi. İç çamaşırlarını yazan, ilişkilerini yazan, annesini yazan, köpeğini yazan, komşusunu yazan. Türk halkı en kısa zamanda benimsiyor bunları. Dışlamıyor. İçine alarak imha ediyor adeta.
Ses: Nasıl?
- Bunun üzerinde düşünmemiz gerektiğine inanıyorum acizane.
Ses: Neyin üzerinde?
- Türk halkı çok akıllı bir halk mı diye...
Ses: Yapma Necati! Sen de mi ulusalcılardan etkilenmeye başladın.
- Hayır efendim. Bütün bu projeleri biz tek bir davranış kodu üzerine bina etmiyor muyuz?
Ses: Yani!
- Toplumsal değerleri dumura uğratacak kalemleri konuşlandırıyoruz. Sonunda ne oluyor?
Ses: Ne oluyor?
- Daha doğrusu biz bunu yaparken ne olmasını bekliyoruz?
Ses: Haddini aşma Necati. Soruları ben sorarım. Böyle arka arkaya kendimi sınavda hissetim.
- Afedersiniz. Soruları ben kendime soruyorum. Yani sorular üzerinden yol bulmaya çalışıyorum. Yoksa haddime mi düşmüş zatı âlinize sorular sormak?
Ses: Bul öyleyse yolunu!
- Türk halkı bunları karşısına almıyor. İçinde eritiyor. İçinde erittiği için bizim hiçbir projemiz başarıya ulaşmıyor.
Ses: Beğenmedim. Analizin başarısız.
-...
Ses: Projeyi iki ayaklı düşünemediğin için böyle... O kelimeyi ağzıma almam. Başarı bizim göbek adımız Necati. Henüz ekran kısmına geçmedik. Bak bakalım Türk halkı, içine ne kadar alabiliyor olan biteni?
- Kahramanları ekran için mi inşa edeceğiz efendim?
Ses: Elbette! Aile hikâyesi bozuk tipler istiyorum özellikle. Esas meselemiz aile.
….
Ses: Ooo Necati. Sana şimdilik iki doz uyku hapı yazıyorum. Git uykunu al. Bir daha tekrar edersen ilacın dozu bir defada on tablete çıkar. Anlaşıldı mı?
- Anlaşıldı efendim.
Ses: Şu porno yıldızı ile ilgili çalışma nasıl gidiyor? Üzerine saygın bir belgesel yapılmasını istediğimi söylemiştim.
- Onu yapıyorlar efendim. Montaj aşamasında arkadaşlar.
Ses: Güzel. Neşelendirdin bizi nihayet. Neşe demişken... Uykunu aldıktan sonra Neşe ile ilgilen. Neşeli ol ki genç kalasın. Bu şarkıyı biliyor musun Necati?
- Kim söylüyor efendim?
Ses: Ben söylüyorum Necati. Neşeli ol ki genç kalasın / Bu dünyadan da zevk alasın. Bak Necati bir toplum ile ilgileniyorsan onun her şeyi ile ilgileneceksin. Sen daha okul şarkılarını bilmiyorsun. Tekerlemeleri bilmiyorsun. Projelerinin kıvamsız olması bu yüzden. Empati Necati empati!
Yukarıda okuduğunuz satırlar 2008 yılında yayımladığım Medyasenfoni adlı romanımdan. Romanın tamamı diyaloglardan oluşuyor. Türkiye’nin medya üzerinden yönetimi roman boyunca kimliği belirsiz “Ses” tarafından Necati’nin tetikçiliğinde ilerliyor. 2008’de henüz ekranlarda gündüz kuşağında pespaye aile hikayelerinin olmadığını bilmem hatırlatmama gerek var mı?
Yayımlandığı dönemde ve daha sonraki yıllarda romanı 28 Şubat etiketi ile nazara vermedim. Aradan çeyrek asır geçince, yaşananlar yıldönümlerinde hatırlanmayacak kadar unutulunca...
Genç kuşaklar ve unutanlar için romanın içinden seçtiğim bir bölümü dikkatinize sundum. Ki romanda bu bölümün adı:
Ses ile Necati / Belirsiz Yer
Nefes alamadığımız o yıllarda, “28 Şubat bin yıl sürecek” diyorlardı. Nitekim sürüyor. Ama 28 Şubat’ı sadece başörtüsü yasağı olarak anlayanların bunu kavraması bir hayli zor. Bkz. sabah kuşağı programları. Daha önce ekranlar başı örtülülere yasaktı. Artık serbest diye sevinelim mi? Her türlü pespayeliğin temsili ve gerçeği olarak, reality şovların vazgeçilmezleri, “yurdum insanı” başörtülüler... Evlerin ekran konuğu başörtülülerin, kimi katil, kimi hırsız, kimi zani.
Üniversite önlerinde, eğitim hayatını tamamlamak için cop yiyenler mi? Bir şekilde hayata karıştılar. Aralarından bazıları vakitsiz toprağa karıştı, eski eşin ya da nikahlı eşin hayatlarına kast etmesiyle.
Her şey o kadar değişti ve dönüştü ki, aynı ufka bakanlar artık sadece Instagram’da, “en ev hali” ile karşılaşıyorlar birbiriyle. Ev hali değince... Şatafat, depdebe yıkılıyor ortalık.
Türkiye/küresel dünya, “ en fenomen olma” performansında bütün kadınlara “eşit imkanlar” sunuyor da diyebiliriz bu durumda. “Bütün kadınlar”, “en kendileri olarak” sadece Instagram’da.