İlmî ve Kültürel Araştırmalar Vakfı´nda bu haftaki konuşmacı ?İnsanlığın Son Kalesi Aileyi Diriltmek? konu başlığı ile sosyolog Prof.Dr.Celalettin VATANDAŞ idi.
Vatandaş, konferansta şu başlıklara değindi:
Aile Nedir?
Allahu Teâlâ insan olma potansiyeli ile bizi yarattı. İnsan olma sürecimiz aile ile başlar. İşin en önemli kısmı ailede atılır. Aile muadili olmayan bir kurumdur. İnsan kalitesi, toplumun niteliği bu kuruma bağlıdır. Kur´an´da devlet ile ilgili ayrıntılı ayetlere rastlanmazken , aile ile ilgili çok detaylı düzenlemelere yer verilir. Aileniz çöktükten sonra devlet zaten çökmüştür. Aile iyi ise devletin iyi olup olmadığı önemli değildir.
Ailenin Bozulma Süreci
Bizdeki bozulma süreci Batıdaki gelişmelerin bize geç intikalinden sonra olmuştur. O yüzden önce Batıdaki 1800´lü yıllardaki modernleşme çabalarına gitmemiz gerekir. Kilise despotizmine karşı gelişen laikleşme ve sekülerleşme çabaları, modernleşme dönemi Tanrıyı yeryüzünden kovmuştur. Aydınlanma, reform ve Rönesans hareketleri Tanrının iradesini yok saydı. Dostoyevski ?Tanrı yoksa herşey meşrudur? diye bu durumu özetlemiştir. Problem ateizmle ilgili değil, laiklik ve sekülerizm ile ilgilidir. Fıtrî birliktelik olan aile dağılmadan tanrısız toplumu inşa etmek çok güçtü. Ailenin içinden kadın seçildi. Ailenin dağıtılması ve kadının ucuz işgücü olarak piyasaya sunulması kapitalizmin işine geldi.
Kapitalizm ve Modernizm
Kadının annelik fonksiyonu onu ev merkezli yapmıştır. Doğal işbölümü. Modern yapı, evdeki kadın için suç işliyormuş algısı oluşturdu. 1800´lü yıllarda erkeklerin başkasının işinde çalışması ?işçilik? doğdu. Kapitalistler çalışma kavramını değiştirdiler. Kadının kendi evinde , ağılında, tarlasında çalışmasını kabul etmediler. Çalışma kavramı başkasının işinde çalışma olarak kabul edildi. Kadınlar ve çocuklar sanayi devriminin ucuz işgücü ve sömürü nesnesi haline geldi. Kadın çalışmaya başlayınca aile küçüldü. Aile derken geniş aileden bahsediyoruz. Hala, dayı, amca, teyze, dede, vb. Kırsaldan kente göç başladı. Aile bağları zayıfladı. Kadın doğurganlığı azaldıSosyal ortamdan kopan ailenin işlevsel ve kontrol kabiliyeti azaldı. Birliktelik mekanizmaları azaldı. Akrabalık ortadan kalktı. Aile parçalanmaları çoğaldıModerniteyle inanç toplumu arasındaki fark mülk-emanet kavramlarından kaynaklanır. İnanç toplumunda insanın gücü dahilindeki herşey emanet, modern toplumda ise mülktür. İnsan dünyada kiracıdır, Allah ise ev sahibidir. Bir kişi ev sahibinin izni olmadan balkonu salona katabilir mi? Mesela; bedeninde yaptırdığın güzelleşmeye yönelik estetik operasyon balkonu salona katmaktır, yani emanete ihanettir. Örneğin bu çocuk benim vücudumun içinde, ister doğurur, ister parçalar çöpe atarım demek, emanet düşüncesinden mülk düşüncesine geçişin göstergesi, emanete ihanettir.Evreni kendisinin malı zanneden insan, evreni büyük bir çöplüğe dönüştürdü. Mülk düşüncesine geçince gücü dahilindeki herşeyi mülkü zanneden insan eşini de böyle değerlendirince, dışarıda daha iyi bir mülk bulduğunu düşündüğünde rahatça evi terkedebiliyor, çünkü bu durumda kadını mülk olarak görüyor. Fiziksel şiddet de eşini mülk olarak kabul etmenin sonucudur ve bir sapkınlıktır. Baumann, çocuk modern toplumda ayak bağıdır diyor. Eskiden kadınlar gözü dışarıda olmayan, aile içindeki İlişkileri sevecen, karınca kararınca bir işte çalışan biriyle evli olunca mutlu oluyordu, veya bir erkeği evine bağlı, iffetli, çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirmeye çalışan bir kadınla evli olması mutlu edebiliyordu. Şimdi ise evli çiftlere sorulduğunda neden mutlu olabileceğini bile bilmiyor.Modernizmin bile kendine göre ölçüleri vardı. postmodernizmin ise yok, omurgasız. Baumannbuna akışkanlık diyor. Postmodern insan tüketmeyi çok sever. Onun vakit geçirme mekanı alışveriş merkezleridir. Postmodern insan ömür kısa tüketilecek şey çok diye bakar, tükettiklerinden ise hiç zevk almaz. (Dışkı Medeniyeti) Postmodern insan için öncesi yoktur, sonrası da yoktur, sadece bugün vardır. Postmodern insan hiçbir şeye karşı sorumluluk duymaz.
Baumann, eskiden insanlar aileyi sevgiyle inşa ederlerdi demiş , oysa artık haz yani anlık zevk önemli o yüzden evlilikler yürümüyor. Dedelerimiz, babalarımız İslâmî anlamda cahildiler, fakat samimiydiler, dayanacakları sağlam bir aileleri vardı. Aileleriyle baskılara dayandılar. Alimlerimiz yoktu, ancak bu topraklardan aile bağlarının kuvvetli oluşundan dolayı kökümüzü kazıyamadılar.
Günümüzdeki Durum
Bu ülke çok büyük travmalar yaşadı. Cumhuriyet dönemi tek parti yönetimi ardından darbeler, toplumun laikleşmesini ve ailenin zayıflamasını görüyoruz. Şimdi son silahları toplumsal cinsiyet eşitliğiyle aileyi yok ediyorlar. Eşitlik modernitenin sloganıdır. Evrende eşitsizlik esastır. Adalet eşitsizliği ortadan kaldıran, güzelleştiren ana kavramdır. Kadın erkek rolleri eşitlenirse doğal olarak farklı olan bu iki unsur nerede buluşacak. Batının hastalıklı düşünceleri bizim mahallenin kompleks sahibi bilinçsiz kesimleri tarafından da toplumda yaygınlaştırılmaya devam etmektedir. Özellikle KADEM gibi kuruluşlarda müslüman görünümlü feminist düşünceli kimseler, İslâm´a aykırı ne kadar proje faaliyet varsa hepsini savunup kamu gücü ile gündeme getirmektedirler.
6284 Sayılı yasa ise tam bir fecaat, ortada aileleri yıkan bir düzenleme olarak durmaktadır. Sözde kadına şiddeti önlemeyi amaçlayan kanun Avrupa Birliğinden sorgusuz sualsiz kopya edilen aile bağlarını yok eden bir kanundur. Şiddet algımız önce değiştirilmiş ondan sonra da bas butona haline getirilmiştir. Elbette fizîkî şiddet psikolojik bir hastalıktır. Bunu savunmuyoruz. Ancak aile içi sorunların çözüm yolları bu düzenlemeler olmamalı
Diğer bir aile için tehlike arzeden ve mevcut iktidar döneminde kabul edilen düzenleme de ?İstanbul sözleşmesi? ve ?Toplumsal Cinsiyet Eşitliği? adı altında yürütülen faaliyet ve projelerdir. Diğer bir yaramız evlenme ve zinâ konusundaki düzenlemelerdir. Örneğin 18 yaşında birisi ayrı ev kurup nikahsız yaşayabilir. 17 yaşındaki birisi anne baba rızası ile evlenebilir. 16 ve aşağısı hiçbir şekilde evlenemez. Ancak bu yaş gruplarının hepsi kendi aralarında nikahsız birliktelik kurabilmektedirler, suç değil