Milli Gazete Yazarı Abdülaziz Kıranşal Analiz Etti...
Bir kitap düşünün ki, cenazede okunuyor, düğünde okunuyor, siyasi toplantıların açılışında okunuyor, ticarethane ve eğitim kurumlarının temel atma törenlerinde okunuyor, Kur’an kurslarında, medrese ve ilahiyatlarda okunuyor ve hatta ses yarışmalarında bile okunuyor ama siyasette yok, kanunlarda yok, hukukta yok, aile hayatında yok, nafakada, mirasta yok, ekonomide yok, eğitimde yok, ahlakta yok…
Yoksa biz kitabımızı, cenazelerde ölülere okunan ama dirilere ne dediğiyle pek de kimsenin ilgilenmediği bir kitap haline mi çevirdik? Oysa bizim kitabımız, yaşayanların tüm yaşam alanlarını kapsayan ve bu alanlara dair terk edilemeyecek hükümler ortaya koyan, tüm dirilere hitabeden ve hükümleri eskimeyen bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, ticarethanelerin açılışlarında okunan ama bu ticarethanelerin kasalarına, hesaplarına, çeklerine, senetlerine, alacaklarına, vereceklerine, borçlarına, kârlarına, patronlarına karışamayan bir kitap haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, ticaretin bizzat kurallarını belirleyen ve düzenleyen, haramı, helali ortaya koyan bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, nişan ve düğün törenlerinde okunan, ama düğün bittikten sonra evlenenlerin aile hayatında kimsenin açıp da yüzüne bile bakmadığı bir kitap haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, nişandan düğüne, aile hayatından boşanmaya kadar evliliğin her merhalesine dair hükümler koyan bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, süslü ve işlemeli örtüler içerisinde, evin en güzel duvarının en yüksek yerine asılıp bir daha indirilmeyen bir kitap haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, o evin içindeki karı-koca ilişkilerine, çocuk eğitimine, izlenen dizilere, girilen internet sitelerine, yapılan telefon görüşmelerine dahi müdahil olan bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, siyasi, ekonomik ve uluslararası toplantıların açılışında okunan, ama bu toplantılarda alınan kararlarda zerrece dikkate alınmayan bir açılış kitabı haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, siyasetin, ekonominin ve milletlerarası hukukun tamamına dair söyleyecek sözü olan, hükümleri, emirleri, talimatları ve düzenlemeleri olan bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, eğitim kurumlarının, resmi dairelerin ve kamu kuruluşlarının temel atma törenlerinde okunan, ama temel yükselip de binalar bittiğinde ne bu binalardaki eğitime ne resmi dairelerin işleyişine ne de kamu kuruluşlarının çalışma sistemine karışamayan bir kitap haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, eğitime de müfredata da resmi yazışmalara da kanun hükmünde kararnamelere de müdahale eden bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, ilahiyatlarda, akademik faaliyetlerde, tez çalışmalarında, makalelerde üzerine ciltler dolusu yazı yazılan ama iş uygulamaya geldiğinde şu ayeti tarihseldir, şu ayeti günümüze uymaz, şu ayeti kanunlara terstir, şu ayeti modernistliğe aykırıdır, şu ayeti kadın haklarına aykırıdır denilip, kırpıla kırpıla kuşa çevrilen bir kitap haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, her harfi, her ayeti ve her suresiyle tazeliğini, canlılığını, sorun çözücülüğünü ve hüküm koyuculuğunu devam ettiren bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, medreselerde, İslami ilimler merkezlerinde fiilinden failine, mübtedasından haberine kadar bir Arapça dilbilgisi kitabı gibi didik didik edilen ama iş siyasette, hukukta, ekonomide hükümlerinin uygulanmasına gelince pek de üzerinde durulmayan bir kitap haline mi çevirdik? Oysa bizim kitabımız, noktasından virgülüne hayata hâkim olması gereken bir kitap olarak gönderilmemiş miydi?
Biz kitabımızı, hafızlar tarafından ezberlenilen, Ramazan’larda mukabele yapılan, mevlitlerde okunan ve hatta ses yarışmalarına malzeme olan bir kitap haline mi getirdik? Oysa bizim kitabımız, hıfzedilen her ayetinin hayata da tatbik edildiği, Ramazan’da yapılan her mukabelenin Ramazan’dan sonraki on bir ayda uygulandığı, güzel okuma yarışmalarına konu olmaktan ziyade güzel yaşanılması için gönderilmiş bir kitap değil miydi?
Allah bizi affetsin! Böyle giderse, “Ve Peygamber de dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz ki, benim kavmim bu Kur’ân’ı terk ettiler” (Furkan, 30) hitabına muhatap bir toplum olacağız…