Hayatın kimi anlarında, durumlarında beklenmedik dalgalanmalar olur. Hayatta her an ve zamanda kendimiz ile bir sınavdayız. Kendi kendimizle sınanıyoruz. Yapıp ettiklerimiz, edeceklerimiz hayatımızın yönünü belirliyor. Bir insan bir yön üzere ise, kendisinin belirlediği, tayin ettiği iledir. Kişinin tercihi kendisi için belirleyici olur.
Bizler göz önünde bulunuyoruz. Bir takım faaliyetlerimiz ve eylemlerimiz var. Düşünce ve yazı hayatımız en önemli alanımız. Bir ömrün adanmışlığı var. Otuz beş yıldır yayım hayatında olan Yedi İklim dergisi, 1991 yılında I. Irak işgalinden beri Milli Gazete yazarlığı, elliye yaklaşan eserlerimiz, siyasal faaliyetlerimizle dolu dolu geçen bir ömür.
En önemli yanımız sürekli okuma, düşünme ve yazma edimi. Bunlarda çok şükür ki sorumluluk bilincimiz ve görevimizi hakkıyla yerine getirdiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette eksiklerimiz olabilir, insanız sonuçta. Ancak niyetimiz, bakışımızla, kendimize ve davamıza, inancımıza zarar verecek hiçbir davranışta bulunmadık. Dünyevi çıkarı asla gözetmedik. Allah’ın bize takdir ettiklerini, çalışma azmimiz ve gayretimizle aldık. Otuz yıllık ticari hayatımızda ağabeyim ve kardeşlerimizle, çocuklarımız ve çevremizle başımızı önümüze düşürecek bir durumumuz olmadı. Ticari hayatımızı sonlandırırken hiçbirine ne bir borç taktık ne de bir haksızlıkta bulunduk. Çocuklarımıza ve çevremize, aile köklerimiz ve geleneklerimizden gelen o saflığı ve temizliği koruma çabasında olduk.
Yazı ve düşünce hayatımızda, sanat ve düşünce eserlerimiz dışındaki düşünsel çabamızda alabildiğine nesnel olma çabasında olduk. Kimseyi düşman bilmedik, özellikle bellemedik, kimseye kin beslemedik. Çünkü Sevgili Efendimizin her eylemi, her sözü, sünneti bizim için ölçü oldu. Hakkıyla kulluk görevlerimizde aksamalarımız ve eksiklerimiz olsa bile. Şuna inan getirdik ki: “Sizi öldürmeye gelen sizde dirilsin.” Üstad Sezai Karakoç ile özdeşleşen, her Müslüman için ölçü olabilecek bu deyimi ve inanışı kendimize ilke bildik. Siyasal hayatımızda da buna özen gösterdik. Çünkü bir Hazreti Ömer gerçeği var. Efendimizi öldürme niyetiyle yola çıkan sonra da teslim olan biri. Gene Efendimizin Taif’e hicreti sırasında yapılan saldırılar karşısında sabır gösteren, bunu yapanların bir gün ümmeti olabileceği dua ve niyetinin gerçekleşmesi de bir gerçek.
Dedikodu yapmaya, insanları çekiştirmeye, kavga etmeye, insanları töhmet altında tutmaya gelmedik. İşimize baktık. Kimseyi kimseyle vuruşturmadık. Kimseye haksızlık yapmamaya özen gösterdik. Tanığı olmadığımız söz, davranış ve hâllerin taşıyıcısı olmamaya gayret ettik.
Hayatta yaşanabilecek olanlara da hazırlıklıyız. Beklenmedik zaman ve anlarda kimi durumlar gelip bizi de bulur. Tıpkı hastalıklar, kazalar ve yanlışlıklar gibi. Bunların bazılarının elimizde olmadan gelip bizi bulması da olağan. Sonuçta oluyor.
Kendimizden emin olduktan sonra endişe edilecek bir durum söz konusu olmaz. Sıkıntılar yaşanır, acılar çekilir, üzülünür ve hatta çevreniz ve sevdikleriniz de bundan ötürü mağdur olabilir. Hayatta bunlar olabilen durumlar. Yeter ki sabırla karşılık vermek, Allah’a sığınmak.
Hayatta elbette yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımız var. Son soluk alıp vereceğimiz ana kadar yapabileceklerimizi yapmakla yükümlüyüz. Bizim aksamamız tembelliklerimiz, ihmallerimiz yüzünden eksik kalan bir şeyler var ise işte o zaman sorumlu kalırız.
Bir insanın her durumda hakkına girmek, hakkını yemek, hakkı olabilecek şeyleri gasp etmek, yalan yanlış bilgilerle başkaları hakkında laf taşımak kadar olumsuz ve kötü bir şey olmasa gerek. Hayvanların hakları bile üzerimizde bir sorumluluk.
Kendimizle sınanıyoruz. Kendimiz kendi yönümüzü eylemlerimizle belirliyoruz. Bu dünyadan göçüp gideceğimiz an, hiçbir canlının hakkını taşımadan, mümkün olduğunca salih bir hayatla, bırakabileceğimiz sadaka-i cariye cinsinden eserlerimizle kalıcı olma inancındayız. Biz işimize bakalım, daha çok yapılacak işlerimiz var. Allah Kerim ve Rahim’dir.