Altılı masayı oluşturan muhalefet partisi liderleri uzunca bir süredir iktidar alternatifi olmak açısından çok önemli bir çalışmayı yürütüyorlar.
Her ay bir partinin ev sahipliğinde yapılan toplantılarda başta güçlendirilmiş parlamenter sistem olmak üzere temel demokratik ilkelerde tam mutabakat sağlamış durumdalar. Farklı kimliklere ve farklı siyasal hedeflere sahip altı siyasi partinin ortak hedeflerde buluşabilmeleri ve memleketin sorunlarını demokratik bir olgunlukla tartışıyor olmaları Türk demokrasisi açısından çok değerli bir kazanım. Eminim ki şu ana kadar olan sürece kimsenin itirazı olmayacaktır.
Ancak hemen bir endişenin altını çizmekte yarar var. O da şu; doğal olarak bir rutine dönüşen aylık toplantılarla toplumun beklentileri arasındaki mesafenin giderek açıldığı gibi bir algı oluşuyor sanki…
Zira yoksulluktan bunalan ve zamlardan canı yanan büyük kitlelerin sabrı tükeniyor. İşte tam da bu yüzden toplumun altılı masadan beklentileri çok yüksek. Kuşkusuz altılı masayı oluşturan partilerin, ülkenin biriken ağır sorunlarını ve yoksulluğu hemen bugün çözmeleri mümkün değil, zira iktidar değiller.
Toplum da en azından şimdilik böyle bir beklenti içinde değil elbette. Ama insanların altılı masadan daha somut adımlar atmasını beklediği kesin. Mesela ekonomik sorunların nasıl çözüleceği, kurumlardaki hasarın nasıl tamir edileceği, daha da önemlisi yolsuzluklara nasıl neşter vurulacağı konusunda altılı masadan yükselecek ortak bir ses bekliyor.
Bu konuda bütün muhalefet partilerinin ciddi hazırlıklarının olduğunu biliyoruz. Ancak altı toplantıdan sonra artık ortak sesin netleşmesi gerekiyor, zira zaman daralıyor.
Haksızlık etmeyelim, oluşturulan komisyonlar aslında yol haritası konusunda yoğun çalışmalar yürütüyorlar. Muhtemelen önümüzdeki aylarda beklentileri karşılayacak somut sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Ancak bir gerçek var ki altılı masanın en kritik ve en hassas meselesi adayın belirlenmesidir. Şu ana kadar bir uyumsuzluk söz konusu değil, toplantılar son derece nezaketli bir süreçte ilerliyor.
Dışarıya yansıyan bilgilerden anlaşıldığına göre aralarında hanüz ‘adaylık’ meselesi hiç gündeme gelmemiş. Hemen her lider günü geldiğinde adayın açıklanacağını söylüyor.
Buna bir itirazımız yok elbette. İyi güzel de hiç konuşulmadan seçim takviminin açıklanmasını beklemek ne kadar isabetli bir tutum? Doğrusu burası biraz karışık…
Elbette bir bildikleri vardır ama, sanki her lider adaylık meselesini gündeme getirmekten imtina ediyor gibi bir algının oluştuğunun altını da çizmek gerekiyor.
Altılı masayı oluşturan liderlerin, Türkiye’nin nasıl bir badireden geçtiğini çok iyi bildiklerinden, dolayısıyla bu tarihi sorumluluğun bilincinde olduklarından bir kuşkumuz yok.
Ama bir endişemiz var… Ya takvim açıklandığında ‘aday’ konusunda uzlaşma sağlayamazlarsa…
Evet adayı Cumhur İttifakı’nın dayatmalarına göre değil, kendi gündemlerine göre belirlesinler, doğru olan da bu zaten. Ama hemen hatırlatalım, zaman geçirmeden bu meseleyi oturup konuşmaları hayati bir önem taşıyor.
Adayı belirlesinler, biz bilmeyelim, şimdiden kimsenin bilmesine de gerek yok zaten… Yeter ki günü gelince aday hazır olsun.
Ayrıca, muhalefetin tek gündeminin sanki ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’miş gibi bir algının çok da doğru olduğu kanaatinde değilim. Unutmayalım ki seçilecek cumhurbaşkanı, icraatlarını mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurallarına göre yapacak.
Bir kere mevcut alaturka sistemin tahrip ettiği kurumlar, kesinlikle yine bu sistemin yetkileri kullanılarak ayağa kaldırılmak durumundadır. Eğer iktidar değişimi olur olmaz hemen parlamenter sisteme dönmek gibi bir hataya düşülürse, bilelim ki bu mevcut iktidara yapılacak en büyük lütuftur.
Dolayısıyla önce toplumun ekonomiden hukuka ve özgürlüklere kadar bütün beklentileri karşılanmalı, devletin çöken kurumları ayağa kaldırılmalı. Sonrasında sıra parlamenter sisteme gelir zaten…