Bazı okurlar kurgudan ziyade ucu bir şekilde gerçeğe dayanan veya temelli kökleri yaşanmış olaylarda gömülü olan romanları kendine yakın bulur. Bu yakınlıktan istifade ederek kendini okuduklarının içine daha rahat yerleştirir ve ?İşte bu tam da benim? der. Yazı hayatı henüz lise yıllarındayken başlayan Hamdi Geçer, gerçeklikten ve yaşanmışlıktan ziyadesiyle beslenen bir yazar. Yakın tarihimizde yaşanmış olan toplumsal olayları, roman tadında okuyucuya aktaran Hamdi Geçer´in şu ana kadar Şekur ve Ahra adında iki romanı okuyucu ile buluştu. ?Geçmişi hakkında doğru malumatı olmayanlar, geleceklerini doğru temeller üzerine inşa edemez´ düşüncesiyle romanlarında özellikle gençlerimize iman ve tarih şuuru vermeye çalışan Geçer, bizim yaşadığımız tarihi olayların başkaları tarafından kaleme alınmasına itiraz ediyor. Geçer, bu tarihi olayları da gençlere daha kolay ulaşabilme ve kitaplarımı daha okunabilir kılma adına roman formatında yazıyor.
DARBENİN SOĞUK İZLERİ
Hamdi Geçer, ilk romanı Şekur´da kendisinin de mağduru olduğu 28 Şubat sürecini anlatıyor. Siyasi tarihimize ?Postmodern Darbe´ olarak geçen, sırf inancını yaşadıkları için uğradıkları akıl almaz zulümler neticesinde, geride binlerce gözü yaşlı, yüreği buruk insan bırakan süreç tüm çıplaklığıyla Şekur´da karşımıza çıkıyor. Romanları büyük oranda yaşanmış olaylardan derlenmiş olan Geçer, aslında milletin canına, dinine, malına, ırzına tasallutta bulunabilecek düşmanlara çevrilmesi gereken silahların ne acıdır ki, inandıkları ve uğrunda ölebilecekleri inançlarını yaşadıkları için, iç düşman olarak telakki edilen mazlum halka döndürülüşünü gözler önüne seriyor.
SİLAHLARIN GÖLGESİNDE
Silahların gölgesinde, adına demokrasi dedikleri bir korku imparatorluğu kurarak sömürü çarklarını döndürenler, milletin kan ve gözyaşları üzerinden kendilerine kirli bir ikbal üretenler, hep bu tip darbe dönemlerine rastlıyor. Aynısını 15 Temmuz hain darbe girişiminde de yapmaya çalışmışlardı. Bu dönemlerde, hâkimlere, savcılara, üniversite rektörlerine kışlalarda brifingler verildiğini biliyoruz. Verilen brifinglerle, bu insanlar, ellerindeki silahlar, sırtlarındaki üniformalarıyla, düzene balans ayarı yapan, sözüm ona ayarı bozuk düzen ustalarının emir erleri haline getiriliyor. Şekur, ordu içerisinde yaşanmış ve bizzat acı ve sıkıntılar yaşamış insanların gerçek hayat hikayelerinin bir harmanı.
ACI VATAN
Yazar ikinci kitabı Ahra´da ise sonradan adına ?acı vatan´ diyecekleri, Almanya´ya giden ilk Müslüman işçilerin gerçek hayatlarının, zamanımıza izdüşümlerini konu olarak ele alıyor. Ahra, kimine göre kara gurbet kimine göre acı vatan Almanya´nın gurbetçileri nasıl dönüştürdüğünü de gözler önüne seren bir roman. Adlarına hikayeler yazılan, filmler çekilen, hasret yüklü gurbet gecelerinde ?Alamanya, Alamanya geldim sana geri dönemem ya? diye yanık türkülerin yakıldığı bu insanlara, Almanya´da ?Yabancı? kendi ülkelerinde ise ?Almancı? diyorlardı. ?Ellerindeki tahta bavullarla gittiler. Kara tren garlarından başlayan bu yolculukta, her vedada olduğu gibi, hüzün, gözyaşı ve özlemin yanında, belki de kısacık dünya hayatında, beraber yaşanacak mutlu günlerin hatırına, bir hırka ve bir lokma kuru ekmeğe razı olacak ela gözlü eşlerin sitemleri vardı.? Böyle başlıyor Almancıların bir bilinmeze doğru hasret yüklü yolculukları ve Ahra.
BU BİZİM HİKAYEMİZ
İşte okuyacağınız bu hikaye, ekmek parasının ülkesinden ve sevdiklerinden koparıp, gurbete savurduğu bir tutam hayattan harmanlanmış bir hikaye. Tarihe not düşme adına kaleme alınmış olan bu hikâyenin en önemli özelliği ise geçmişin aynasından günümüze yansıyan ve büyük ölçüde gerçekleri anlatan bir hikaye olması. Ahra?yı okuyanlar, eğer varsa onlarla bir ilintileri, bu hikayenin aynasından yansıyan görüntü karelerinin birinde kendini görecek, yaşananlarla kendisi arasında bir aidiyet bağı kuracak. Dahası, bu görüntüler sayesinde, zaman tünelinden geçmişe yapacağı yolculukla, eski günlerini yad edecek, belki de hüzün ve hasretle dudaklarından gayri ihtiyari şu cümle dökülecek: İşte bu bizim hikayemiz.
ŞEHRİBAN GÖÇER