“Başınıza gelen her musibet
kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.”
(42 Şura 30)
“Eğer Hakk, onların hevâlarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes ve her şey bozulmaya uğrardı...” (23 Müminûn 71)
Prof. Dr. Burhanettin Can
GİRİŞ
Korona (Corona-Covid-19) virüs salgını üzerinden başlatılan bir psikolojik savaşın sonucu, dünyanın büyük bir kesiminde adeta seferberlik ilan edilmiş durumdadır. Başta Çin olmak üzere virüs salgınına karşı ortaya konan tavırlar ülkeden ülkeye değişmektedir. Ama hepsinin ortak paydası, öncelikli olarak 65 yaş ve üstü olmak üzere insanların sokağa çıkmamaları, evlerinde kalmaları, başta okullar, camiler, kiliseler, havralar olmak üzere kalabalık mekânlara gidilmemesi, cemaatle namaz kılınmaması ve ayinlerin yapılmaması, eğitim yapılmaması, insanların birbirleri ile tokalaşmaması, birbirlerine bir metreden daha fazla yaklaşmaması gibi tedbirlerin öncelikle yürürlüğe sokulmuş olmasıdır.
Adı konmamış küresel bir kaos ve olağanüstü bir hal ilanı vardır. Virüsün nasıl ve ne şekilde ortaya çıktığı ve dünyanın pek çok ülkesine nasıl yayıldığı konusunda çok ciddi spekülasyonlar yapılmaktadır. ABD ve Çin karşılıklı olarak birbirlerini suçlamaktadır. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya yöneticilerinin Korona kaosu karşısında yaptıkları açıklamalar, aldıkları tedbirler ve ortaya koydukları tavırlar şaşırtıcıdır. 65 yaş ve üstü nesli feda eden bir tavır sergilemektedirler.
Bu durum, bir taraftan “Dünya nüfusunun azaltılması projesi”ni ve “Siyonizm’in dünya hâkimiyeti projesi”ni hatırlamamızı sağlarken; diğer taraftan da, «Düzen kurmada/tuzak kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim güvenlik elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz düzenleri' /tuzakları yazmaktadırlar.» (10 Yunus 21) ayetini hatırlamamızı sağlamaktadır.
Dünyanın her tarafında aynı anda başlatılan kampanya, çok ciddi ve merkezi bir psikolojik harekâtın ürünüdür. Adeta bir merkezden düğmeye basılmış, tüm psikolojik harekât ajanları, uyuyan hücreler harekete geçmiştir. Yürütülen psikolojik harekât, Korona virüs salgınının yaptığı tahribattan daha büyük bir tahribat yapmaktadır. Sular durulduğunda Psikolojik harekâtın tahribatı daha iyi görülecek ve de anlaşılacaktır. Bu denli yoğun psikolojik harekât, arka planda bir şeylerin planlanıp yürürlüğe sokulmak istendiğinin bir göstergesidir.
Bu durum bize bir taraftan, “Kaos teorisini ve stratejisini” ve bundan menfaat uman kesimlerin varlığını hatırlatırken diğer taraftan da; “Eğer Hakk, onların hevâlarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes ve her şey bozulmaya uğrardı...” (23 Müminûn 71) ayetini hatırlatmaktadır.
Virüs, ister fabrikasyon olsun ister olmasın belli güç merkezleri, süreçten menfaat ummakta ve ona göre konumlanmakta ve dünyaya kendi amaçları istikametinde yön ve şekil vermeye çalışmaktadırlar.
Bu yaklaşım bize bir taraftan, “yeni dünya düzeni projesini”, “küresel hegomanya projesini”, “21. Asır ABD yüzyılı olacak projesini”, “Büyük Ortadoğu projesini”, “Büyük İsrail projesini”, “Tek dünya devleti projesini” hatırlatırken diğer taraftan da; “Onlar ise bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (3 Al-i İmran 54) ayetini hatırlatmaktadır.
11 Eylül 2001 yılında ABD’de ikiz kulelerin vurulması ile başlatılan sürece benzer bir süreç vardır ve dünya, yeni şok dalgaları ile bir şeye hazırlanmak ve ikna edilmek istenmektedir. O nedenle süreç iyi takip edilmelidir.
Dünya hâkimiyeti için ABD, İngiltere, Vatikan, Uluslararası Sermaye, Siyonizm, Rusya ve Çin bazen birlikte bazen birbirine karşı mücadele etmektedir. Uzun zamandan beri ABD’de, Amerikan Milliyetçileri (WASP’çılar) ile Necon-Siyonist İttifakı arasında çok ciddi bir kavga vardır ve bu, dünyanın her tarafına yansımaktadır, yansımaya devam edecektir.
Bu durum bize, “…Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.”( 59 Haşr 14) ayetini hatırlatmaktadır.
Küresel Satranç Tahtasında çok değişken bir zeminin var olduğunu göz önüne almak gerekmektedir. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, son derece karmaşık, karanlık ilişkiler zincirinin ortaya çıktığı, dost ve düşman tanımlamalarının anlık olarak değişebildiği/değişebileceği göz ardı edilmemelidir. Bir konuda dost/müttefik olanlar, bir başka konuda birbirine düşman olabilmektedirler.
Bu durum, bize “Sen onları gördüğün zaman cüsseli-yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar, (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakın. Allah onları kahretsin nasıl da çevriliyorlar.”(63 Münafikun 4) ayetini hatırlatmaktadır.
Korona Virüs vakasına, Dünya Hâkimiyet Mücadelesi veren Küresel Projeler kapsamında; özellikle “Dünya nüfusunun azaltılması”, “Sanayi 4.0” ve “Dünyanın Dijital dönüşümü” projeleri kapsamında daha dikkatli bir şekilde bakmakta fayda vardır. Korona virüs vakasında şimdilik, biyolojik savaş, psikolojik savaş, sosyolojik savaş ve ekonomik savaş birlikte yürütülmektedir. Bu nedenle “sert” ve “yumuşak güç” karışımı “akıllı güç stratejisi” uygulanmaktadır.
Bu yazı serisinde Korona Virüs vakası, küresel hâkimiyet projeleri kapsamında ele alınıp değerlendirilecektir. Öncelikle biyolojik savaş konusunda biraz ayrıntıya girilecektir. Bunun nedeni, biyolojik savaşın/saldırının sebep olduğu kaostan yararlanarak belli güç odakları, “Sanayi 4.0” ve “dünyanın dijitalleştirilmesi” üzerinden, yeni bir dünya tasavvuru yerleştirmeye ve tanzim etmeye çalışmaktadırlar. İsrailli Siyonist Prof. Dr. Hararı’nin kitaplarına, konuşmalarına ve makalelerine bu açıdan dönüp bakmakta fayda vardır.
Bu yazı serisinin amacının daha iyi anlaşılabilmesi daha önce Umran’da yazdığımız; “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, Umran Dergisi, Eylül 2017. İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: “Küresel Savaş” Türkiye Üzerinden mi(!)? Çıkarılmak İsteniyor, Umran Dergisi, Ekim 2017.” makalelerin okunmasında fayda vardır. 3. Dünya savaşı çıkararak kurmak istedikleri “Yeni Dünya Düzeni”ni Korona virüs salgını üzerinden başlattıkları psikolojik harekât/savaş aracılığıyla kurmak istiyor olabilirler.
Yol boyu bu nokta gözden ırak tutulmamalıdır.
BİYOLOJİK SAVAŞ
21. asır öncesinde savaşın “evrensel kümesinin” adı “klâsik sıcak savaş” iken; 21. asırda savaşın evrensel kümesinin adı “sosyolojik savaştır.” Diğer savaş türleri, sosyolojik savaşı kazanabilmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda, “klâsik sıcak savaş”, “soğuk savaş”, “psikolojik savaş”, “biyolojik savaş”, “kimyasal savaş”, “asimetrik savaş”, “ekonomik savaş”, “politik savaş”, “iç savaş”, “gayrinizami harp”, “sosyolojik savaş” evrensel kümesinin alt kümeleridir. (1)
Bu nedenle bugün küresel düzlemde yürütülen biyolojik ve psikolojik savaş, sosyolojik savaş amaçlıdır. Öyleyse bu sosyolojik savaşın ana hedefi nedir? Yol boyu bu sorunun hatırlanması; ona göre bir sorgulaması yapılmalıdır.
Biyolojik savaş kapsamının, özellikle de bu süreçte konuşulup yazılanların daha iyi anlaşılabilmesi için bazı temel kavramların tanımlarını vermekte fayda vardır.
“Biyolojik Ajan”, “İnsanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık oluşturan veya ölümlere yol açan bakteriler, toksinler, virüsler, infeksiyöz nükleik asitler ve prionlar gibi kendini kopyalattıran mikroorganizmalara biyolojik ajan denir.” (2-4)
“Biyolojik silah”, biyolojik ajanların, “bulaşıcılık ve hastalık yapma yeteneklerine bağlı olarak seçilmeleri ve genetik olarak çeşitli etkenlere karşı güçlendirilmeleri sonucu etkilerinin arttırılarak kullanılmalarına biyolojik silah” denilmektedir. (2-4)
Mikroorganizmalar ile biyolojik toksinler, hastalık ve ölüm amaçlı saldırı aracı olarak kullanılmaktadırlar. “Biyolojik saldırıda kullanılan mikroorganizmaların bir kısmı bulaşıcı özellik taşırken, bir kısmı bulaşıcı özellik taşımamaktadır.” (2-4)
Biyolojik Saldırı kavramı için biyolojik ajanların insanlar, diğer canlılar üzerinde kullanım amaçlarına göre farklı tanımları yapılmaktadır. Farklılıkları nispeten üzerinde toplayan bir tanımlama aşağıda verilmektedir:
“Biyolojik saldırı; genel bir kavram olarak, sosyal, ekonomik, siyasi, psikolojik savaş üstünlüğü sağlamak, baskı ve yıkıma yol açmak amacıyla, mikroorganizmaların veya onlara ait toksin maddelerin insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde kasıtlı kullanımını ifade etmektedir. (5)
“Biyolojik savaş”, diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler meydana getirmek, hastalığa/ölüme sebebiyet vermek amacıyla “biyolojik ajanlar”ın kullanılması olarak tanımlanmaktadır. (2,3 Genel ve teorik olarak biyolojik savaşlarda hedef, düşman askerleridir.
Biyoterörizm, terör örgütlerinin sivil halkı hedef alan saldırıları için kullanılan bir kavramdır. (2, 3)
Biyolojik savaşla, biyoterörizm arasında böylesi bir ayrım yapılmış olmasına karşılık işin pratiğinde, tarihsel uygulamalara ve bugünkü vakalara baktığımızda, devletler (devletler eliyle, devletlerin ilgisi, bilgisi dâhilinde), düşman/tehlikeli kabul edilen ülkelerin hem askerlerini hem de halklarını, bağlarını, bahçelerini, tarım alanlarını hedef almaktadırlar. Bugün korona virüs salgını ile ilgili ABD ve Çin’in karşılıklı olarak birbirilerini suçlamaları bunun en güzel bir göstergesidir. Bu nedenle biz bu çalışmada biyolojik savaşla biyoterörizm kavramlarını aynı anlamda kullanacağız.
Biyoterör/biyolojik saldırı/biyolojik savaş da amaç, hedef toplumda sadece geniş kitleleri hastalandırmak/sakat bırakmak/öldürmek, tarım alanlarını, doğal çevrelerini, bitki örtüsünü tahrip etmek değildir; aynı zamanda hedef toplumda korkunun yayılmasını sağlamak, insanların birbirine olan güvenini yıkmak, insanları yalnızlaştırmak, içine kapatmak, psikolojik olarak da bunalıma sürüklemek, halkın yönetimlere olan güveni yıkmak, ekonomik çöküntü meydana getirmek amaçlardandır.
Biyoterör/biyolojik saldırı/biyolojik savaş bir taraftan halkı hedef alırken diğer taraftan da yönetimleri hedef almaktadır. Yönetimlerin iradelerini çözmek, onları paniğe sevk ederek daha büyük hata yapmalarına sebep olmak, biyolojik saldırıyı gerçekleştirenlerin isteklerini yapmaya hazır hale getirmek veya tamamen teslim almak biyolojik saldırıların/biyolojik savaşın/ biyoterörün amaçları kapsamındadır.
Korona virüs salgını ile bugün dünyada inşa edilen, edilmeye çalışılan psikoloji de budur.
Silah olarak kullanılabilen biyolojik ajanlar, genel olarak bakteriler, virüsler, riketsialar, klamidyalar, mantarlar ve toksinlerdir (kimyasallar) (2, 3, 6-9).
Bakteriler: Küçük, canlı, kendi başlarına yaşayabilen, klorofilsiz, tek hücreli, kendi kendilerine bölünerek çoğalabilen, cansız yüzeylerde de yaşayıp gelişebilen canlı varlıklardır. Çoğunluğu katı ya da sıvı kültür ortamında üretilebilirler. Oluşturdukları hastalıklar genellikle özgün antibiyotik tedavilerine cevap verirler. Her bakteri zararlı değildir. (3, 6, 8)
Virüsler: Yaşamak için bir başka organizmaların canlı hücrelerinin içine girerek yaşayıp çoğalabilen ve ancak elektron mikroskobunda görülebilen, hastalık / enfeksiyon yapıcı canlı organizmalardır. Virüsler genellikle antibiyotik tedavilere cevap vermezler.
Virüsler, bakterilerden 10 ile 100 kat daha küçük olan varlıklardır. Bakterilerin büyüklükleri 200 nanometrenin üzerindedir. Virüsler, boyutlarına ve şekillerine bağlı olarak sınıflandırılmaktadır. Cansız yüzeylerde ömürleri çok kısadır. Kendi kendilerine çoğalma yetenekleri yoktur. Ancak, canlı hücrelerin içine girince onların yapısını bozarak, onun besinini ve enerjisini kullanarak çoğalma özelliğine sahiptirler ve hastalığa sebebiyet verirler. (3, 8, 9)
Virüsler, özel algılayıcıları aracılığıyla hedef hücrenin kendisine uygun olup olmadığını öncelikle tespit etmektedirler. Bu tespiti yaptıktan sonra kendine özgü taktiklerle hedef hücreyi şaşırtmakta ve kendisini düşman olarak görmemesini sağlamaktadır. Virüsler, hedef aldığı diğer canlı bir hücrenin içine girebilmek için kendisini onun bir parçası, dostu, hatta besini olarak takdim edip yanıltabilme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla Virüsler, ev sahibi hücrenin içinde çalışan sistemi kullanabilecek şekilde tasarlanmış, yaratılmış varlıklardır. (3)
Virüs hücrenin içine girdikten sonra, onu dost kabul eden ev sahibi hücre, virüsün DNA’sını kendi çekirdeğinin içine taşımakta; hücre protein ürettiğini zannederek bu yeni DNA’yı kopyalamaya başlamaktadır. Ev sahibi hücre, hiç farkına varmadan kendi düşmanını, kendisi aleyhine üreten bir fabrikaya dönüşmektedir.
Bu durum bize; “Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür.” “…Sizler, işte böylesiniz: Onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler.” (3 Al-i İmran 118-119) ayetlerini hatırlatmaktadır.
Virüsler, ev sahibi hücrede üreme işlemlerini tamamladıktan sonra, kendisi ve üreyen yeni virüsler ile birlikte, aynı işi başka hedef hücrelerde yapmak üzere bulundukları hücreyi terk etmektedirler. Virüs ev sahibi hücreyi öldürerek veya ona zarar vererek veya onu değiştirerek veya ona hiçbir şey yapmayarak terk edebilir. Bu virüsün ve hücrenin cinsine bağlıdır. (3, 8)
Bağışıklık sistemi, insanlar tarafından mikrop diye tanımlanan enfeksiyona yol açabilen virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi mikroorganizmaların zarar verici etkilerine karşı vücudu koruyan bir mekanizmadır. Bağışıklık sisteminin görevi, öncelikle mikropların vücuda girmelerini engellemek, girerse, girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını engellemek veya geciktirmektir. (2, 3, 8)
Antikorlar, vücuda giren yabancı hücreler için üretilen protein yapılı silahlar olup istilacıları etkisiz hale getirmekle görevlidirler. Vücut karşılaştığı hemen hemen her düşmana uygun bir antikor üretebilir. Temelde iki görevleri vardır: 1. Vücuda giren düşman hücreye (antijen) bağlanmak. 2. Bağlanma gerçekleştikten sonra antijenin biyolojik yapısını bozmak ve yok etmek. (2, 3, 8)
Kanda ve hücre dışı sıvıda bulunan antikorlar, hastalıklara neden olabilecek bakterilere veya virüslere bağlanarak onları bedenin savaşçı hücrelerinin yok etmesi için işaretlemektedirler. (2, 3, 8)
Aşılar ise, dozları zayıflatılmış, hastalık taşıyan mikroplardan, virüslerden ibarettir. Zayıflatılmış mikroplar, vücuda ithal edilerek bağışıklık sisteminin bunlarla mücadele etme imkânı ve gücü kuvvetlendirilmektedir. (2, 3, 8)
“Epidemi”, “aynı anda, belirli bir bölgede çok sayıda insanda, belirli bir hastalığın ortaya çıkması” demektir.” “Pandemi”, “bir hastalığın birden fazla kıtada ya da neredeyse dünyanın tümünde görülmesi, insan, hayvan veya bitkilerin hemen hemen hepsinde bulunması anlamına geliyor”. “Pandemi, hastalığın insandan insana, hayvandan ya da bitkiden insana veya tersi yönde geçme durumunu da içine alan bir kavramdır. (7. 4)
COVID-19 salgınının önce Çin’in Wuhan bölgesinde çıkması, sonra Çin geneline yayılması, epidemi kavramı ile; tüm dünyaya yayılması ise pandemi kavramı ile ifade edilmektedir.
Corona Virüsü (Covid-19)
Corona, Latince taç anlamına gelmektedir. Mikroskop altında virüs incelendiğinde şekli ışık huzmesi şeklinde bir taca benzemektedir. Bundan dolayı kendisine corona ismi verilmiştir. (3) Corona virüsü, genel bir isim olup farklı özelliklere sahip türleri de vardır: Alfa, Beta, Gama, Sars. Corona 19 (Covid-19).
Kuluçka süresi diğer tüm benzerlerinin 2 veya 3 katıdır. (10)
Corona virüsü, 1960 yılında ağır solunum yetmezliği şeklinde etki eden bir virüs olarak ortaya çıkmış;1960 yılından bugüne değişik ülkelerde etkisini göstermiştir.
Bugün karşı karşıya kalınan korona (Covid-19) virüs salgınında, virüs için henüz bir tedavi şekli bulunamamıştır. Bu da virüsün ilaçlara karşı ciddi bir bağışıklık kazanmış olduğunu göstermektedir. İddia edildiğine göre bu virüsün en önemli özelliği, metabolizması zayıf insanlarda ve yaşı ilerlemiş insanlarda görülmesi ve etkili olmuş olmasıdır. (3) Wuhan Tongji Hastanesi mensupları ve Çinli bilim insanları, Covid-19’un, SARS virüsü ve kabakulak gibi erkek testislerinde tutunduğunu ve hasar verdiğini, kısırlığa yol açabileceğini (SARS kısırlık yapmış) iddia ediyorlar. (10)
Özet olarak ana sorun virüslerin, farklı genetik yapı özelliği kazanarak hedef canlının bağışıklık sistemini yanıltmasından ve virüsün düşman olarak görülmemesinden kaynaklanmaktadır.
Ülke olarak, millet olarak, devlet olarak bundan almamız gereken bir ders olmalıdır.
Virüslerin bu davranışı bize bir taraftan, Türkiye’ye dost görünüp, kendisini “dost”, “stratejik ortak” ve “model ortak” olarak takdim eden bazı ülkelerin Türkiye’ye yaptıklarını hatırlatırken; diğer taraftan, “Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size gelene küfretmişler, “…Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin küfre sapmanızı içten arzu etmişlerdir.” (60 Mümtahine 1, 2) ayetlerini hatırlatmaktadır.
Şer ittifakı (ABD, İngiltere, İsrail, Siyonizm) SARS’tan, Corona’dan (Covid-19), çok daha yıkıcı, tahrip edici ve tehlikelidir. Türkiye, bunu görmek ona göre davranmak ve buna uygun aşıyı bulmak zorundadır. Bu bir fırsattır.
Biyolojik ajanların biyolojik silah olarak hedefe ulaştırılmasında genel olarak üç yol kullanılmaktadır (11):
“a. Gıdalara ve su sistemlerine karıştırılarak, ithal edilerek (kontaminasyon),
b. Sivrisinek, bit veya pire gibi vektörlerin infekte edilerek hedef seçilen insanların
vektörler tarafından ısırılması sağlanarak,
c. Aerosol bulut (hava yolu) oluşturularak.”
Biyolojik silah olarak kullanılabilecek biyolojik ajanlar, CDC (ABD- Hastalık
Kontrol ve Korunma Merkezi) tarafından bazı özelliklere göre A, B, C olarak sınıflandırılmıştır (11, 12, 13). A grubu, en yüksek risk grubu ve C grubu en düşük risk grubu olarak kabul edilmektedir. Biyolojik silahların/Biyolojik ajanların silah olarak kullanımını etkileyen temel özellikler, “enfektivite, virülans, toksisite, patojenite ve stabilitedir.”(6)
Biyolojik savaşın sonuçları genel olarak, aşağıdaki gibi özetlenebilir (2, 11, 12):
BİYOLOJİK SAVAŞIN TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE KULLANILMASI
İnsanlık tarihinde biyolojik silah/ajan kullanımının tarihi çok eskidir. (2, 3, 13, 14) İnsanlık tarihinde yol boyu meydana gelen biyolojik savaşlar ana hatları ile tasnif edilmiş ve fakat yer darlığından dolayı yazıya konulamamıştır. Dikkat çeken çok önemli bir nokta, tarihte hiçbir İslâm yönetiminin insanlığa karşı böyle bir saldırısı olmamıştır.
Biyolojik silahların tarihsel süreçte İblis’in yolundan giden Tağutlar, Firavunlar, Nemrutlar ve Belamlar tarafından kullanılmış olması bize; “…O, iş başına geçti mi yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı (bozgunculuğu ve kışkırtıcılığı) sevmez.” (2 Bakara 204-205) ayetlerini hatırlatmaktadır.
GEÇMİŞTEKİ ÖZEL TOPLANTILAR, FİLİMLER, SİMÜLASYONLAR, AÇIKLAMALAR VE KORONA VİRÜS SALGINI
Rockefeller Sağlık Araştırmaları Enstitüsü tarafından 1931 yılında Porto Rikolu 300 kişi üzerinde kanser deneyi yapılmıştır. Deney sonrasında 13 Porto Rikolu acılar içerisinde ölürken projenin yürütücüsü Prof. Cornelius Rhoads şu iğrenç açıklamayı yapmaktan utanmamıştır (3):
“Porto Rikolular bu dünyadaki en pis, en tembel, dejenere olmuş bir ırktır. 13 tanesini öldürerek ve diğerlerinin kanser olmasını sağlayarak bu ırkı ortadan kaldırmak için elimden gelenin en iyisini yaptım.”
9 Haziran 1969’da ABD Savunma Departmanı Biyolojik Araştırma Enstitüsü üst düzey ve proje yöneticisi, Dr. Donald Mac Arthur, Beyaz Saray’da yapılan bir toplantıda kullandığı şu ifadeler, gerçekten ibret verici ve düşündürücüdür (3):
“Bugüne kadar bilinen tüm hastalıklara neden olan bütün organizmalardan birçok yönden ayrılan yeni bir bulaşıcı mikroorganizmanın 5 veya 10 yıl arasında geliştirilmesi mümkün olacaktır.
Daha önemli bir nokta da şu: Bu mikroorganizma, mevcut bulaşıcı hastalıklara karşı güvendiğimiz bağışıklık ve iyileştirici işlemlerin hepsine karşı çıkabilecek yapıdadır.
İnsan bağışıklık sistemini yok edecek biyolojik silah üzerinde düşmanlar çalışmaktadır. Bu araştırmayı biz yapmadığımız takdirde bizim açımızdan büyük bir zaafiyet oluşacaktır.”
Siyonist lobinin etkin isimlerinden olan ve ABD Başkanları Carter, Reagan, George H. W. Bush dönemlerinde önemli görevlerde bulunan Brzezinski, biyolojik silahları ve savaşı savunmuş, 1976 yılında yazdığı “Between Two Ages” adlı kitabında 2018 yılı içinde bir biyolojik saldırının varlığına dikkat çekmiştir (3):
“Bir uzmanın belirttiğine göre 2018 yılına gelindiğinde gizli savaşı gerçekleştirmek için başlıca ulusların liderlerine çeşitli teknolojik tekniklerin kullanımı sunulacak… Bir ulus bakteriyolojik yollarla bir rakibe gizlice saldırabilir. Kendi silahlı kuvvetleriyle düşman ulusu devralmadan önce alternatif olarak hava modifikasyon teknikleri, kuraklık veya fırtına gibi taktikler üretilip kullanılabilir.”
1981 yılında Dean Koontz'un "KARANLIĞIN GÖZLERİ"(The Eyes of Darkness) adlı kitabında, 39 yıl önce, "2020'de Vuhan'da virüs çıkacak, dünya ekonomisi çöküp el değiştirecek" diye yazarken (15), bu öngörüsünü nereye dayandırmış olabilirdi? Bunun sorgulanması gerekiyor?
Bu bize, 1$ üzerindeki Siyonist Piramit’in zirvesindeki “karanlıktaki gözü hatırlatmaktadır.
Dean Koontz kadar isabetli öngörüde bulunamasa bile Amerikalı yazar Robert Ludlum, “Cassandra Compact” adlı romanında, 2001, “mekikle uzaya gönderilen çiçek virüsünün yerçekimsiz ortamda mutasyona uğratılarak binlerce kere daha öldürücü biyolojik silah haline getirilmesi” konusunu ele alıp işlemiş ve bu günlerde yaşananların bir tasvirini yapmıştır (16):
“Virüsün bir panzehiri olmadığı için hastalığa yakalanan ülke hemen sınırlarını kapatacak.
Mesela Irak’ı düşünelim. Bağdat istediğimiz bir şeyi yapmadı ve bu ülkeye saldırı kararı verildi. Virüs su şebekesine ya da yiyecek maddelerine karıştırılır, büyük çapta ölümlerin hızla görülmesiyle insanlar kapatılmış olan sınırlara koşarlar. Olay tüm dünyada duyulur. Dağlardan diğer ülkelere kaçmaya çalışan Iraklılar bile takip edilerek öldürülür. Çok basit bir şekilde düşman imha edilir. Düşman karşı koyamaz çünkü artık ordusu ve altyapısı yoktur.
Devlet ayakta kalamaz çünkü kendi insanları ona isyan eder. Tek çaresi teslim olmak ve panzehir için yalvarmaktır.”
17 Ocak 2005 tarihli Hürriyet gazetesinde, ABD’de biyolojik saldırı tatbikatı ile ilgili bir habere yer verilmiştir (16):
“ABD’de iki üniversite tarafından biyolojik bir saldırı durumunda nasıl tepki verileceği geçen hafta sanal bir tatbikatla canlandırıldı. ABD’nin eski Dışişleri Bakanlarından Madeleine Albright’ın ABD Başkanı rolünü oynadığı senaryoda (…) Ocak ayının ilk günlerinde Frankfurt Havalimanı ve Rotterdam Metrosu ile aynı anda İstanbul Kapalıçarşı’da üç sırt çantalı terörist çiçek virüsü püskürtür.
(…) Bir saat içinde altı ülkede 240 çiçek hastalığı vakası çıkar ve kısa sürede bu sayı 3000’e kadar yükselir.
Borsa çöker ve binlerce kişi kentleri terk etmeye çalışır, her yerde kargaşa çıkar. Senaryoya göre ABD Başkanı olan eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Dünya Sağlık Örgütü’nün aşılamalarda sorumluluğu üstlenmesine karar verir.”
2008 yılında Slyvia Browne ve Lindsay Harrison tarafından yazılan “Dünyanın Sonuna İlişkin Tahminler ve Kehanetler” adlı kitapta, “…2020’lerde, akciğerleri ve bronşları ciddi oranda etkileyen, tedaviye ise zalimce direnen zatürre benzeri bir hastalığın patlaması nedeniyle ortalıkta ameliyat maskeleri ve plastik eldivenlerle dolaşan çok daha fazla insan görüleceği”, “…Bir kış boyunca müthiş bir paniğe yol açtıktan sonra aniden ortadan kaybolacağı” ve “10 yıl sonra tekrar saldırıya geçecek ve sonrasında aniden ortadan kaybolacak” şeklindeki kehaneti (!) bu günlerin özlü tasviri olup gizli bir stratejinin varlığına işaret etmektedir. (17)
2015 yılında İtalya RAI TV'de "Tgr Leonardo" programında yayınlanan, “Wuhan ve Kuzey Carolina üniversitelerinin yarasa ile farelerden bulaşan ve akciğerlerde büyük tahribata yol açan bir "süpervirüs" üzerine ortaklaşa yaptığı çalışmayı merkeze alan bir belgesel yayınlamıştır. Bu belgeselde "Bir grup Çinli bilim adamı yarasalardan aldıkları bir proteini SARS virüsü üzerine aşılıyor. Böylelikle yeni tip bir SARS virüsü geliştiriyorlar. İnsanda bulunan “Shc 14 molekülü, yeni tip koronavirüsün insanın solunum yolları hücrelerine saldırmasını sağlıyor."(18)
Wuhan ve Kuzey Carolina üniversiteleri devletlerinin ilgisi ve bilgisi olmadan böyle bir özel çalışmayı yapmaları mümkün değildir. Bu iki üniversite arasında yapılan protokolun kamuoyuna duyurulması ve bu çalışmada yer alan bilim insanlarının çıkıp konuşması gerekmektedir.
Dan Brown’ın kitabı referans alınarak 2016 yılında yapılan "Inferno" (Cehennem) adlı filimde, “4 milyar insanı öldürecek ve dünya nüfusunu haftalar içinde yarıya indirecek bir virüsü yaymanın, insanoğlunun tek çaresi olduğuna inanan milyarder” karakterinin, filmdeki -aşağıdaki konuşması- önemlidir (16, 19):
"Milyarder: Dünyadaki insan sayısının bir milyara ulaşması yüz bin yıl sürdü. İki milyara ulaşması ise 100 yıl. Ve sadece 50 yılda ikiye katlandı. 1970'de 4 milyar insandık. Şu ansa nerdeyse 8 milyarız. Yaşamı sürdürülebilir kılan yolları yok ediyoruz. Dünyanın başına bela tüm sorunların kökeninde, aşırı insan nüfusu olduğu görülebilir. Ormanları kesiyoruz. Aşırı tüketiyoruz. Çöpleri atıyoruz. Davranışları en hızlı acılar değiştirir. Belki bizi acılar kurtarabilir...
Esas hastalığın insanlar olduğunu anlat onlara, 'cehennem'in ise tedavi..."
"Inferno" (Cehennem) filmindeki konuya benzer ve fakat daha günceli yansıtan bir dizi film, 2018 yılında yayınlanan Güney Kore yapımı My Screet Terrus adlı dizide işlenmiştir; adeta bugünkü korona virüs anlatılmaktadır. Yer darlığından dolayı sadece doktorun konuşması verilmektedir (20):
“Doktor: Daha detaylı araştırmamız lazım ama mutasyona uğramış korona virüsü gibi. MERS, SARS, yaygın grip hepsi aynı gen bilgisi ile aynı türe girer. Korona virüsü solunum sitemine saldırır. 2015'teki MERS salgını sırasında ölüm oranı yüzde 20'nin üzerindeydi. Az önce dediğim gibi mutasyona uğramış bir virüs. Biri ölüm oranını neredeyse yüzde 90'a çıkartmak için üzerinde oynamış. Bu virüs doğrudan beş dakika içinde akciğerlere direkt saldırsın diye üretilmiş. Şu anda tedavi veya aşı mevcut değil. Geliştirilmesi zor.”
Çin’in Wuhan bölgesinde başlayan ya da başladığı iddia edilen korona virüs salgını ile birlikte dünyada oluşan olağanüstü durumu daha iyi anlayabilmek ve yorumlayabilmek için İtalya'nın Torino Lingotta Oteli'nde 2018 yılında yapılan Bilderberg toplantısı ile ilgili medyada yer alan aşağıdaki haber, bugünü tasvir etmektedir (15):
“Toplantıya FED eski Başkan Yardımcısı Stanley Fischer (İsrailli Amerikalı ekonomist ve Federal Rezerv'in eski başkan yardımcısı, Dünya Bankası'nda baş ekonomist, İsrail ve ABD vatandaşı, 2005-2013 yılları arasında İsrail Merkez Bankası Başkanı), ABD'nin en derin adamı Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger, CIA eski Direktörü David Petraeus, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney, Airbus Ceo'su Thomas Enders, Vatikan Dışişleri Bakanı Cardinal Parolin (Vatıkan Bildergberg toplantılarına ilk kez davet edilmiş ve Parolin Pentagon'a yakın, Derin Amerika ile bağlantıları olan biri) olmak üzere eski başkanlar, başbakanlar, bakanlar, istihbaratçılar ve dünyaya yön veren zengin aileler ile ilaç şirketlerinin yöneticileri çağrılmıştır.
Vatikan Dışişleri Bakanı Cardinal Parolin, o toplantıda “Dünyayı Etkileyecek Bir Virüs Olursa” ekonomilerin ne kadar etkileneceğini sordu. FED eski Başkanı konunun uzmanıydı. Ekonomileri etkileyecek bir virüsün pek mümkün olmadığını söyledi. "Ancaak" diye devam etti. İyi bir panik havası oluşturulup insanları etkileyebilecek bir medya çalışması yapılırsa, hayata geçecek algının piyasaları çökertebileceğini söyledi.”
Wuhan bölgesinde başlayan ya da başlatılan korona virüs salgını ve onunla eş zamanlı olarak tüm dünyada başlatılan panik ve kargaşa oluşturan, ekonomik krize neden olan, tek bir merkezden düğmeye basılmış gibi, medya üzerinden yürütülen psikolojik saldırı/savaş kararı, Siyonist bir yapılanma olan Bilderberg toplantısında alınmış olamaz mı?
Çin’in Wuhan bölgesinde 7 Ocak 2020 tarihindeki Corona virüs salgınından önce 18 Ekim 2019'da, New York’da, Johns Hopkins Sağlık Merkezi, Dünya Sağlık Forumu, Dünya Ekonomik Forumu, Johnson&Johnson gibi ilaç şirketleri ve (koronavirüs için aşı patent sahibi Pirbright Enstitüsü’nün ortaklarından biri olan) Bill ve Melinda Gates Vakfı yöneticilerinin de içinde olduğu 16 özel makam sahibi kişiler, birlikte “Olay/Etkinlik/Event 201 – Küresel Bir Salgın Egzersizi” adlı “3,5 saat süren” “salgın(pandemi) hastalıklar simülasyonunu” izleyip değerlendirmişlerdir. (3,16, 21-25)
Medyaya yansıyan boyutu ile Simülasyonun senaryosunun ana fikri kısaca şudur (23):
“Latin Amerika ülkesi Brezilya’da bir domuz çiftliğinde değişime uğramış koronavirüs, kontrol edilemez hızda küresel tehdit haline gelir. Bu virüs, SARS’tan biraz daha öldürücü ama bugüne kadar görülmüş virüslerden çok hızlı yayılma yeteneğine sahiptir. Aşısı yoktur, bağışıklık sistemimiz bunu hiç tanımamaktadır, çünkü bilinen grip virüslerinden ayrışmıştır.”
“Salgına hazırlıksız yakalanan devletler ilk çare olarak “küresel karantinayı” yürürlüğe koyuyor, insanların eve çekilmesi, medya ve sosyal medya üzerinden virüsle ilgili haberlerin abartılı şekilde aktarılması, önce sosyal hayatın durmasını, devamında da sanayi üretimi ve ticaretteki düşüşle büyük bir küresel ekonomik krizin tetiklenmesine yol açıyor. Sosyal huzursuzluk zamanla sokağa yansıyor, hükümetlerin düşmesine, sivil özgürlüklerin askıya alınmasına neden oluyor.”
“Olay 201” tatbikatında ele alınan “hayali” virüsün adı da, Koronavirüs.
Simülasyonda, “…60 milyon civarında insanın öleceği ve virüsün aşısının bir yıl boyunca bulunamayacağı” konusu işlenmiştir. (3) Toplantıda alınan önemli kararlardan biri; “Salgın hastalıklar konusunda ‘sahte haberlerin' yayılmasını durdurmak” için; “bilgiyi kontrol etmeli” bunun da tek yolu, tek bilgi sağlayıcısının Dünya Sağlık Örgütü olmasıdır!” (3, 21, 22)
Simülasyonda vakanın adı, tesadüfi olarak (!) “Etkinlik 201” olarak konmuştur. Wuhan araştırma merkezinde Virüs çalışmasının yapıldığı bölümün numarası da 201’dır.
Bill Gates ve ilişki ağı karanlık olup Siyonist mekanizma ile iç içedir ve son yıllarda aşı ile yakından ilgilenmektedir. Bunların öncülüğünde yapılmış olan toplantıda medyaya yansımayan görüşmelerin ne olduğu önemlidir. Medyaya yansıyan bilgilere bakarak şunu söyleyebiliriz: Önce virüsü, sonrada aşıyı ürettiler daha sonra da “Dijital Yeni Dünya Nizamı” için buldukları virüsü tüm dünyaya servis ettiler. Bill Gates’in 2017 yılından buyana konu ile ilgili yaptığı birçok konuşma, bu görüşümüzü destekler mahiyettedir (3, 16, 25, 26):
“Dünyanın çok ilerlemediği bir alan var. Bu pandemik hastalıklar. Dünya nüfusu arttıkça ve insanlık doğanın içinde yaşadıkça yeni patojenler her zaman ortaya çıkacak. Bazı insanlar ve küçük gruplar, bir gün gelecek ve silah olarak hastalıkları kullanacaktır.”
“… Küçük bir devlet, bir laboratuvarda ölümcül bir formül oluşturabilir.” “…Dünya hükümetleri, 30 milyon insanı öldürebilecek silahların şu an yapım aşamasındadır ve bu tehdide acil hazırlanmak gerekmektedir.”
"…Hükümetler ve ordular derhal hazırlanmaya başlamalı."
“…Önümüzdeki on yıllarda dünyada 10 milyondan fazla insanı öldüren bir şey olursa bu büyük ihtimalle bir savaştan çok yüksek derecede bulaşıcılığı olan bir virüs olacak.” “…Gelecek sefer daha az şansımız olabilir.”
Bu noktada Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun önsöz yazdığı ve mutlaka okunması gereken “Ölüm Tohumları” kitabının yazarı F. William Engdahl’in Bill Gates ile ilgili söylediklerinin hatırlanmasında fayda vardır (24):
“Bütün bu olanlar arasında Şeytani bir aklın süreci yönettiğini görmezden gelecek olursak”, “Bill Gates’in geleceği bilen bir kâhin olduğunu itiraf etmeliyiz.”
18 Ekim 2019'da, New York’ta, yapılan bu toplantı bize;
“Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: “Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim.” Onlar, hileli bir düzen kurdu, biz de onların hilesine karşı -onlar şuuruna varmaksızın- bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak; biz onları ve topluluklarını topluca yerle bir ettik…” (27 Neml 48-53) ayetlerini hatırlatmıştır.
Ağustos 2019’da New York Times gazetesi, ABD’nin Maryland Fort Detrick’teki “ABD Ordusu Tıbbi Araştırmalar Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü”nün, bazı tehlikeli sızıntılar yüzünden kapatıldığını yazmıştır. (10, 24)
Ekim 2019’da Independent gazetesi, “Bir grup bilim adamı ve hukukçunun, ABD ordusunun bazı haşereleri kullanarak bazı virüsleri yayma programı üzerinde çalıştığı, bunun yeni biyolojik silahların ortaya çıkmasına yol açacağı” konusunda bir uyarıda bulunduğunu” “…Amerika ordusu genetiği değiştirilmiş bazı virüsleri, haşerelerin aracılığı ile dünya genelinde istedikleri her yerde, tarım ürünlerine bulaştırmak istediği” (27) ile ilgili bir haber yapmıştır.
Economist dergisinden Simon Baptist, ABD Ticaret Bakanı Ras’ın, 31 Ocak 2020’de, “Yeni tip korona virüsün Çin’de salgın hale gelmesinin ABD ekonomisine iyi geleceği” ve “Salgının Kuzey Amerika’da istihdam alanının genişlemesine katkısı olacağını” belirtmesi üzerine bakanı eleştirmiş ve Hollywood’da yapılan “Salgın” adlı filme dikkat çekmiştir (27):
“2011 yılında Hollywood dünyası Salgın adında bir film yaptı. Bu filmin konusu 2000’li yıllarda epidemik hastalıkların yayılması, 2002’de sars ve 2009 yılında domuz gribi salgını gibi gelişmelerden ilham alındı. Bu filmde bir virüs Çin’de yayılmaya başlıyor ve milyonlarca Çinli hayatını kaybediyor.
Burada akla gelen soru, bu filmin sırf hayal ürünü mü yoksa Amerikalıların o günlerde 1.4 milyar nüfusu olan Çin’le baş edebilecekleri bir silah yapmayı mı düşündükleri sorusudur.” (27.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda, ABD’nin Maryland Fort Detrick’teki “ABD Ordusu Tıbbi Araştırmalar Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü”de meydana gelen tehlikeli sızıntıların mahiyetinin, grip virüs salgını arkasına gizlendiğini söyleyebiliriz. Belki de bu virüs sızıntısını gizleyebilmek için “grip salgını” özel olarak meydana getirilmiştir. Bu kadar da olmaz demeyin. İblis’in Hz. Âdem ile eşini Cennetten çıkarabilmek için yasak ağaç ile ilgili söylediklerini hatırlayın:
“Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’ Ve: ‘Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim.’ diye yemin de etti.” (7 Araf 20-21)
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) yöneticisi Robert Redfield, ABD Kongre üyesi Harley Rouda’nın “Galiba bazı Amerikalı vatandaşlar grip yüzünden ölüyor. Acaba bu ölümler yeni tip korona virüs yüzünden olabilir mi?” sorusuna, “Gerçekte bu merkez grip hastaları arasında yeni tip korona virüse yakalananları da tespit etmiştir”, şeklinde bir cevap vererek, korona virüsün Çin’de ki virüs salgınından önce ABD’de var olduğunu teyit etmiştir. (24,27). Bu da, ABD’de her iki salgının birlikte meydana geldiğini göstermektedir.
Bütün bu tartışmalar ABD’de bir iç ihtilafın var olduğunu göstermektedir.
Dikkate alınması gereken önemli bir nokta da, Maryland Fort Detrick’deki ABD Ordusu Tıbbi Araştırmalar Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’nün, Temmuz 2019’da, güvenlik denetiminden sonra kapatılmış olmasıdır. Oysa Çin Wuhan bölgesinde ki virüs salgını 31 Aralık 2019 yılında başlamıştır. Diğer taraftan “ABD, Mart 2020’de internetteki çok sayıda İngilizce Korona virüs haber raporunu sildirmiştir.” (24)
Medyaya yansıyan bu bilgiler doğruysa, 18-27 Ekim 2019 tarihinde Wuhan’da düzenlenen 7. Askeri Dünya Oyunları’na, ABD’den katılan 369 oyuncunun durumunun ne olduğu önem arz etmektedir. Bu askeri gruba bir test zamanında yapıldıysa bu açıklanmalı, yapılmadı ise mutlaka uluslararası gözlemciler eşliğinde bir test mutlaka uygulanmalıdır.
30 yıl boyunca Dünya Bankası ve Dünya Sağlık Örgütü’nde çalışmış bir ekonomist olan Dr. Peter Koenig, “Ocak 2020 Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda, “Agenda ID 2020” diye isimlendirilen bir projenin hayata geçirilmesi kararı alındığını belirtmekte ve bazı önemli açıklamalarda bulunmaktadır (10):
“…Bill Gates’in kurucusu olduğu GAVİ (Büyük ilaç firmalarının da katıldığı “Aşı İttifakı”), Rockefeller ve Rotschildler ve diğer kapitalist patronlar uzun yıllar bu projenin hazırlığını yapmışlardır.”
“…Korona virüse bulunacak aşı, tüm ülkelerde zorunlu tutulacak ve herkes bu aşıda bulunan nanoteknoloji ürünü kimlik çipleriyle kayıt altına alınacak, Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros’un telaffuz ettiği, dijital paraya geçilecek.”
“Özellikle Afrika'da herkes için aşıların baş savunucularından biri olan Bill Gates, nüfusun azaltılmasının büyük bir savunucusudur. Nüfusun azaltılması, WEF, Rockefeller, Rothschild, Morgens’in içinde bulunduğu birçok seçkinin hedefleri arasındadır.
Amaç: Dünya Ana'nın cömertçe sunduğu sınırlı ve sınırlı kaynaklarla daha az insan (küçük bir elit) daha uzun ve daha iyi yaşayabilir.”
Rockefeller Vakfı’na bağlı Global Business Network (GBN) tarafından 25 Mayıs 2010 tarihinde Rockefeller Vakfı’nın yayımlarının yer aldığı resmi sitesinde yayınlanmış olan, ‘Teknoloji ve Uluslararası Kalkınmanın Geleceği için Senaryolar’ başlıklı raporda, 2030 yılına kadar olacak gelişmeler hakkında bir çerçeve sunulmakta, adeta bugün yaşananlar tasvir edilmekte ve gelecek bir “dijital dünya düzeninden” söz edilmektedir (“Raporda Geleceğe ilişkin olası senaryolara yer verilmesine rağmen ‘olaylar olup bitmiş gibi’ geçmiş zaman dili kullanılarak anlatılmaktadır.”) (28):
“Yıllardır öngörülen küresel salgın geldi. Hızla yayılan virüs, salgınlara en hazırlıklı ülkeleri bile altüst etti.”,
“Küresel salgın sırasında tüm dünyada liderler yetkilerini genişletti. Yüz maskelerinin kullanımının zorunlu hale gelmesinden, tren istasyonları ve süpermarketler gibi toplumsal alanlara girişlerde vücut ısısı kontrollerine kadar çok sıkı kural ve kısıtlamalar uygulandı.” “Salgın tüm dünyayı sardı. Tedbirlerin uygulanması gelişmiş ülkeler için bile büyük sorun oldu. Fakat birkaç ülke üstesinden daha iyi geldi; özellikle Çin. Çin hükümetinin tüm vatandaşlar için zorunlu karantinayı hızlı bir şekilde koyup uygulaması ve tüm sınırları anında kapatması milyonlarca can kurtardı. Ve virüsün yayılmasını diğer ülkelerden çok daha erken durdurmaları salgın sonrası hızlıca toparlanmalarına imkân verdi.”
“Küresel salgının ekonomiler üzerinde ise ölümcül bir etkisi oldu. Hem insanların hem de malların uluslararası hareketliliği durma noktasına geldi, turizm gibi zayıf endüstriler ve küresel tedarik zincirleri etkilendi. Yerelde bile, normalde en hareketli olan dükkânlar ve ofis binaları hem çalışanlar hem de müşterilerden yoksun şekilde aylarca boş kaldı.”
“Korumacılık ve ulusal güvenlik kaygılarıyla hareket eden ülkeler, Çin’in güvenlik duvarlarını taklit ederek kendi bağımsız, bölgesel tanımlı teknoloji ağları oluştururlar. Hükümetler internet trafiğini denetlemek konusunda çeşitli derecelerde başarıya sahiptir ancak bu çabalar yine de ‘dünya çapında’ internetin etkisini kıramadı.”
“Küresel gıda ve kaynak kıtlığı karşısında ülkeler iç piyasalarını ithalata karşı korumak ve tarımsal ürün ve diğer emtia ihracatını azaltmak için ticaret bariyerlerini yükseltti.
2016 yılına gelindiğinde, ülkeler Berlin Duvarı’nın yıkılışı sonrası dünyaya damgasını vuran küresel iş birliği ve birbirine bağlılığın en zayıfladığı döneme girdi.”
Siyonist Merkez Rockefeller Vakfı’nın yayımlarının yer aldığı resmî sitesinde 25 Mayıs 2010 tarihinde “www.rockefellerfoundation.org/news/publications/scenarios-future-technology” adresinden paylaşılan rapor birkaç yıl sonra siteden kaldırılmıştır. (28)
KORONAVİRÜS (Covid -19) SALGINI BİR BİYOLOJİK SALDIRI OLABİLİR Mİ?
Bugün bir biyolojik savaştan ziyade ondan daha etkin ve fakat onu kullanarak yürütülen çok yoğun ve tehlikeli bir psikolojik harekât / savaş vardır. Oluşturulan bu korku ortamında birileri, birileri adına yeni bir dünya tasavvuru sunmakta, panik içerisindeki insanları buna hazırlamak istemektedir.
Her geçen gün ortaya atılan iddialar, Batı ile, özellikle, ABD ile Çin arasında yapılan suçlamalar, Batılı ülke yöneticilerin ortaya koyduğu tavırlar, yaşlıları gözden çıkardıklarına işaret eden konuşmalar, sürecin sağlam değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu tutum ve tavırlar, hem kafa karışıklığı meydana getirmekte hem de arka plânda başka bir senaryonun ya da senaryoların hayata geçirilmek istendiğine ilişkin şüpheleri de artırmaktadır.
Sosyal hadiseleri, salgın hastalıkları, deprem gibi, kıtlık gibi büyük doğa olaylarını değerlendirirken genelde iki ihtimal vardır:
Dolayısıyla bugünkü biyolojik silah laboratuvarlarda üretilmiştir.
Her iki durumda da hadise, Allah’ın iradesi ve bilgisi dâhilinde olmaktadır. Allah’ın her şeyi bir kanuniyete göre ve hak olarak yarattığına ilişkin Kur’an’ın şu ayetinin hatırlanmasında fayda vardır: “Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader/ölçü/kanuniyet ile yarattık.” (54 Kamer 49)
Şartlar oluştuğunda ilgili kanuniyetler/İlahi sünnet devreye girmektedir:
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye… Allah onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır… (30 Rum 41- 42)
“Yeryüzünde kibirlendiler ve kötülük tezgâhladılar. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp kuşatmaz. Öncekilerin başına gelenlerden (sünnetinden) başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın yol ve yasasında (sünnetinde) kesinlikle bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm bulamazsın…” (35 Fatır 43-44; Bak: 17/77; 18/55; 33/38,62; 40/85; 48/23).
Dolayısıyla ister doğal olarak isterse biyolojik saldırı ile olsun her iki ihtimalde de Allah’ın farklı bir kanuniyeti devreye girmektedir. Bu asla unutulmamalıdır. Bu konu ayrıca ele alınacaktır.
Meydana gelen salgının doğal mı yoksa bir biyolojik savaş ürünü mü olduğunu anlayabilmek için yukarıdaki bölümlerde anlatılanların çok iyi anlaşılması; duygusal, anlık analizlerden, yorumlardan kaçınılması gerekir.
Geleceği daha iyi görebilmek ve bir yol haritası ortaya koyabilmek için Koronavirüs salgınının aşağıdaki sorular açısından analiz edilmesinde fayda vardır:
Oluşmadı ise oluşturmak için başka ne yapabilirler?
Dünya’ya daha büyük operasyonlar için ilk test mi yapılmıştır?
Soruları daha da artırmak mümkündür. Bunlar amacımızı açıklamak için yeterli olabilir.
Bütün bu sorulara cevap ararken istikamet kayması olmaması için kaostan medet umanların, dünya hakimiyet mücadelelerinde kaos dönemlerini bilerek, isteyerek meydana getirdikleri ya da meydana gelen kaos ortamını kendi menfaatleri istikametlerinde kullanmak isteyecekleri gerçeğini unutmamız gerekmektedir.
Karar verebilmek için genel sorulardan daha özel sorular üzerinde yoğunlaşmamız gerekmektedir.
Korona virüs salgınına ilişkin özel sorular:
12. maddede ifade ettiğimiz ABD içindeki bir sorgulama, ABD içinde Neocon- Siyonist ittifakı ile Amerikan Milliyetçileri arasında muhtemelen bir iç ihtilafın var olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan da bu durum, ABD’deki korona virüsünün Çin Wuhan’daki virüs salgınından daha önce ortaya çıktığını ortaya koymaktadır. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC)’nin korona virüs vakasını grip salgını ile gölgelemesi, örtmesi düşündürücüdür. Bu durumda yukarıdaki 1. Madde üzerinde durmamız ve bir sorgulama yapmamız gerekmektedir. İster virüs sızsın, isterse sızdırılsın bundan bir güç faydalanmak istemiştir. Bu, dünya hâkimiyetini yeniden kurmak isteyen ABD devleti olabileceği gibi “Tek Dünya devletini savunan”, ABD’de çok etkin ve güçlü olan Siyonist merkez de olabilir. Dahası her ikisinin ittifakı da olabilir.
Başta Rockefeller Vakfı tarafından 25 Mayıs 2010 tarihinde yayınlanmış, ‘Teknoloji ve Uluslararası Kalkınmanın Geleceği İçin Senaryolar’ olmak üzere tüm öngörüleri/senaryoları, geleceğin dünyası ile ilgili başta Rockefeller olmak üzere Kissenger, Brezezinski ve Harari gibi Siyonist önderlerin konuşmalarını masaya yatırıp düşündüğümüzde ve Korona virüs saldırısı üzerinden başlatılan Psikolojik harekâtın arkasındaki medya gücünü göz önüne aldığımızda; “Siyonizm, Dünyaya Wuhan korona salgını üzerinden büyük bir operasyon çekmektedir.” diyebiliriz.
Şu an dünyada biyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyolojik savaşın birlikte yürütüldüğü unutulmamalıdır.
Bu da bize; “(Allah İblis’e) “Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaatlerde bulun. Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.” (17 İsra 64) ayetini hatırlatmaktadır.
SONUÇ
TÜRKİYE KRİZİ TEK MERKEZDEN, TEK SES VE TEK YÜREK OLARAK YÖNETMELİ
Bir biyolojik saldırı karşısında alınması gereken tedbirler, bir uzmanlık işi olup bizim alanımızın dışındadır. Bu konuda yorum ve değerlendirme yapmak, yol göstermek uzmanların işidir. Bu alanla ilgili bir şey söylemek uygun olmaz.
Korona Virüs Salgını ile ilgili, başta devlet olmak üzere, siyasi partiler, STK’lar, Gönüllü Kuruluşlar, Cemaatler ve Hareketlerin üstlenmesi gereken görev ve sorumluluklar vardır. Korona Virüs saldırısı, uzun vadeli, 100 yıllık bir stratejinin yürürlüğe sokulmasının başlangıcıdır. Bizler politikalarımızı, stratejilerimizi bu gerçeği göz önüne alarak belirlemeli ve ortaya koymalıyız:
Virüs salgını ile ilgili dışardan gelecek aşıların, kısırlık yaptığına ilişkin çok ciddi iddialar vardır. Bu nedenle Batı menşeli aşıların gelecek nesiller üzerinde yapacağı tahribat çok büyük olabilir.
Hz. Muhammed: “Ey insanlar! Sizler sulh ve sükunet devrindesiniz. …
Öyleyse, gelecekteki mücadeleler için hazırlanın. Sulh ise yakında miadı dolacak olan bir hazırlanma devresidir. Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur’an-i Kerim’e sarılınız. Çünkü o, düşmanlarının yenilmeyen hasmıdır.”
“Bizim uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.” (29 Ankebut 69)
Hak ettiğimiz takdirde, Allah görünmez orduları ile birlikte bize yardım edecektir:
“Ey iman edenler; Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.” (33 Ahzab 9)
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen, bir tuzak vardır…”(14 İbrahim 46)
“Ey millet/önde gelenler, sizin için benden başka bir tanrı/ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, bel ki Musa'nın ilahına çıkarım.” (28 Kasas 38) diyen Firavun’un sonu ile
“…Tanrı insanın paçalarından tutup onun ilerlemesini, güç elde etmesini engelleyen bir sanıydı. Biz Tanrı’ya karşı sorumluluklarımızı reddederek 200 yıldır dünyanın efendisi olduk.”
…Bu aşamadan sonra, hâlâ dünyanın patronu olmak için Tanrı’yı ve O’na karşı sorumluluklarımızı reddetmek yetmeyecek: Bundan sonra Tanrı’dan geriye kalan hayaleti/hortlağı da yok etmeliyiz. Vurmamız gereken hedef, ahlâktır…
"…Askerî ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksullar yerine, kendi çıkarları için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyorlar…” diyen Wendy Brown’un sözcülüğünü yaptığı zalimlerin/“20. yüzyıl elitlerinin”(!) sonu,
“Bulutların üstündeki Tanrının akıllı tasarımı değil, bizim akıllı tasarımımız ve bulutlarımızın akıllı tasarımı. “Tanrı olmak istemek değil, Tanrı olmak istememektir ahlâksızlık…”
“…Askerî ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksulları korumak yerine kendi çıkarları için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları(gereksizleri) taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyor.»(30) diyen Harari’nin sözcülüğünü yaptığı zalimlerin/ “20. yüzyıl elitlerinin”(!) sonu,
"…Dünya, ıskarta insan, (işsiz) tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu.
Modernite için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme sokacak araçlar giderek azalmakta.’ Bundan sonra gündemimiz, ‘atık insanların ve insani atıkların tasfiyesi’dir.” diyen Zygmunt Bauman’ın sözcülüğünü yaptığı zalimlerin/ “20. yüzyıl elitlerinin”(!) sonu aynı olacaktır.
“[De ki: «Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz düzenleri' yazmaktadırlar.»” (10 Yunus 21).
“Onlar ise bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.”(3 Al-i İmran 54)
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye, Allah onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.
De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik olanlardı…” (30 Rum 41-42)
“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz Onun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar.” (3 Al-i İmran 103. Ayet)
HENÜZ VAKİT VARKEN, YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR. (Devamı Var)
KAYNAKLAR
Peter Koenig; Global Research, 12 Mart 2020
https://www.globalresearch.ca/coronavirus-causes-effects-real-danger-agenda-id2020/570615
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/18-ekim-2019da-ne-oldu-31728.html
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Umran Dergisi / Mart Sayısı