Şair ve yazar Mürsel Sönmez’in, İstanbul’u “bir nokta” olarak tanımlayıp bu tanıma uygun olarak tam yirmi bir yıldır yayınladığı “İstanbul Birnokta Dergisi” 231.Sayısıyla da okuyucusu ile buluştu.
Tüm -edebiyat dergilerinde mutat olduğu üzere, Birnokta Dergisi’nde de çeşitli edebi türe ait çalışmalar bulunmaktadır. Malum, önümüz ramazan olduğu için, Birnokta’da Ramazan’ı es geçmemiş, onu sayfalarına konuk etmiş.
Mürsel Sönmez, “Ramazan Zamanları” başlıklı yazısında, konu ile ilgili olarak şunları söylüyor; “Ramazan zamanın virajlarından birisi olarak tekdüze gidişi değiştiriyor ve fizik ötesinin görünürce katılması olarak tecelli ediyor.” .(3) diyor.
***
“Son Sığınak” başlıklı, anlamlı bir spotluk yazısında Suavi Kemal Yazgıç şu ifadeleri kullanıyor; “Sonra ikimizde sustuk. Ben çay bardağını avuçlarımın arasına sakladım. Sanki bardak sendin ve onu sımsıkı tutarak seni hep yanımda tutabilecekmişim gibi avuçlarımın arasına aldım çay bardağını.” …“Yapabileceğim tek şey buydu.” (19) Diyerek sevgisine sesleniyor ve çay bardağını kavrayarak sevgilisine olan duygularını, elde tuttuğu bir nesne üzerinden anlatıyor.
***
Bu sayıda, bir de edebi alanda yayınlanmış bir eser üzerinden, eser sahibi ile yapılmış bir söyleşi var.
Süheyla Karaca Hanönü, Selvigül Kandoğmuş Şahin ile onun “Arınma Zamanlarına” adlı eseri üzerine bir söyleşi gerçekleştirmiş. Yazar, söyleşi içerisine serpiştirilmiş şu cümlelerle “arınma” durumunu özetler gibidir; “Selim bir kalbe yolculuk… Ve ayetin muştulu seslenişini duymak için bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor.” Dedikten sonra, “…Ancak Allah’a selim bir kalp ile gelenler fayda bulur.” (Şuara, 88, 89) ayetini zikrediyor. (28)
***
Edebiyat alanında yayınlanan dergilerin tümünde olduğu üzere Birnokta Dergisi’nde de edebi türlerin tümüne, çalışma bağlamında yer verilmiş; Şiir, hikâye, öykü, söyleşi ve araştırma türü yazılar, bu sayıda da kendine yer bulmuş…
Ayrıca dergide kültür, sanat konularına dair haberlere bu sayıda yer almış.
Edebi tür derken, akla ilk gelen türün şiir olduğu hemen anlaşılır. Zira yüzlerce yıla dayanan edebiyat alanında, literatürde ilk akla gelen türün şiir olduğu bilinen bir şeydir. Daha sonra, hikâye, masal vb. gelirdi. Söz şiirden açılmışken ve önümüz Ramazan iken, biz de ramazana dair yazılmış bir şiirden iki kıtayı okuyucularla paylaşalım.
Şiir Eyüp Azlal’a ait olup otuz cüz kabilinden neredeyse her güne bir kıt’a ve toplam üç bayram gününe de birer kıt’a ile kaleme alınmıştır. Biz, sadece ilk kıta ile bayrama dair üçüncü kıt’ayı iktibas etmekle yetinceğiz…
“Ramazan”
Bir
Gördüm hilal ile ayı
Sordum ona Korona’yı
Gülümseyip şöyle dedi;
Kov no’lursun şu belayı
---
Bayram Üç
Bu bayramda gördüm pâre
Ondan oldum hep âvâre
Dost yüzünü görmeğe mi
Taçkıran(*) var yoktur çare
*Taçkıran: Koronavirüs
***
Erikler Çiçek Açtı
Nurettin Durman
Erikler çiçek açtı her kıymetin vakti var
Her ağacın bitkinin nergisin papatyanın
Yeni geldi demek ki canı mevsimin.
---
Bir de şair ve yazar, velut insan Mehmet Kurtoğlu’na kulak verelim. O ne der, ona bir bakalım…
Kurtoğlu!nun “Roman kahramanlar” adlı şiirinin ilk kıt’sı…
Roman Kahramanları
Suça teşvik etti
Öldürdüm yaşlı kadını
Günahı Rashnikov’un!
Bu kıt’a bize, romanın aslında bir kurguya dayandığını, esin kaynağını ise günlük, yaşanan hayattan aldığını ve tüm yönleriyle “insan’ı ele aldığını ve onu değerlendirdiğini hatırlatıyor gibi…
***
Dergide de çeşitli vesilelerle Ramazan iklimine girdiğimizi; arınmamız gerektiğini, bu vesileyle fizik ötesine bakmamızı salık veren yazılar ve şiirler bizleri bayrama da ulaştıracaktır inşallah. Ha, bir de bu “taçkıran”, yani Koronavirüs’te bir hal olsa, ne iyi olurdu a dostlar.
Ne diyelim, hayırlı okumalar…