Biraz tarafsızlığı konuşsak...

Ahmet Taşgetiren yazdı;

Biraz tarafsızlığı konuşsak...

Ukrayna – Rusya savaşının neresindeyiz?

Herkes biraz “tarafsız” olmamızdan yana gözüküyor. Rusya ile komşuyuz, derin ekonomik ilişkilerimiz var, hatta S-400 boyutu ilişkilere askeri nitelik bile kazandırmış durumda. Batı ile ilişkilerin gergin olduğu dönemlerde münasebetler “stratejik” boyut bile kazandı, denebilir.

En azından ilişkilerin bozuk olmasını istemiyoruz.

Ukrayna ile de nerede ise “dostluk” denebilecek bir ilişkiler örgüsü söz konusu. İHA -SİHA satışı dışında Savunma sanayiinde etkin alış-verişler, ayrıca Rusya benzeri ağırlıklı bir dış ticaret ve turizm ilişkisi var.

Buradan bakınca iki ülkeye de eşit mesafede durmak anlamına “tarafsız” kalmak en iyi tavır gibi gözüküyor.

Ama “Tarafsız olan bertaraf olur” gibi bir özdeyiş de var bu piyasada. Kaldı ki her zaman “Dominant - Başat” pozisyonu tercih etmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset tarzı okunduğunda “Tarafsızlık” biraz “Pasiflik” gibi de okunabilir.

Belki o yüzden, belki doğru olanı bu olduğu için çok “tarafsız” da kalamıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’le yaptığı ateş-kes çağrısı ağırlıklı telefon görüşmeleri, Putin tarafından nasıl okunuyordur, diye düşündüğümüzde, belki de “Biz Ukrayna’da iş bitirmek istiyoruz, Erdoğan elimizi tutuyor” şeklinde okunuyordur. Baktığımızda görüşme sonrası Moskova’dan yapılan açıklamalar, sade suya tirit cinsinden boş bir nitelik taşıyor. Diplomaside “boş”luğun da bir anlamı var oysa.

Bir “Ethem Sancak” ziyareti var Moskova’ya. Vatan Partisi ekibiyle, yani Doğu Perinçek yönlendirmesiyle. Ama Ethem Sancak ismi gündeme geldiğinde onun “Erdoğan’dan habersiz su içmez” tarzında bir algıya konu olduğunu cümle alem bilir. “Aşıktır” Erdoğan’a mesela. Tank fabrikası, BMC işleri, Katar vs… Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yürümüştür. Orada konuştukları da artık biliniyor. Bu durumda sadece şu soru kalıyor açıkta: Ethem Sancak Moskova’ya Cumhurbaşkanı’ndan habersiz mi gitti? O açıklamaları habersiz mi yaptı? Doğu Perinçek’in kendisini “iktidarla iltisaklı” hale getirmesi ve Rusya yanında konuşlanması hadi kendi kendine gelin – güvey olmak şeklinde algılansın, ama Ethem Sancak işi, basbayağı Beştepe’ye yamanacak bir iş.

Bir bu yanı var Türkiye’nin tavrının. Bir de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadeleriyle “NATO’yu Batı’yı etkisiz kalmakla suçlayan” tavrı… Bu tavır Moskova’da nasıl okunmuş olabilir, Batı başkentlerinde ya da NATO’da nasıl? O cenah, sanki Türkiye’den hiçbir şey beklemiyormuş gibi hareket ediyor. Ortak değerlendirme toplantılarına davet edilmedik. Ne demek bu? Biz nasıl okuduk bu tavrı? “Zaten gitmek istemiyorduk, gitsek taraf olurduk” gibi mi? “Bizi dışladılar” gibi mi? O toplantıyı tertip eden ve NATO’da müttefikimiz olanlar bizi neden çağırmadılar? Nasıl bir değerlendirme sürecinden geçtik?

Bir başka olgu, Ukrayna’nın saldırıya uğramışlığına sahip çıkıyoruz. Rusya’nın saldırganlığını kınıyoruz. Kırım’ın ilhakını tanımıyoruz. Ukrayna ile İHA – SİHA ilişkimiz, bize açıkça söylemeseler bile Rusya’nın tepki gösterdiği bir durum.

Bir de halkımızın kadim “mazlumdan yana” tavrı var. İktidar onu da görmezden gelemez. “Rusya’nın tehdit duruşu” da milli hafızada önemli yer tutuyor. Çeçen kıyımı var hafızalarda. ABD’nin Batı’nın günahları bu hafızayı bastırmış olabilir ama Ukrayna hadisesi her şeyi tazelemiş durumda.

İçimizde bu “tehdit potansiyeli”nin bir boyutunun bize yönelik olduğu bilgisi de saklı. Belki oradan bakınca “Ukrayna’nın bir başına kalmışlığı” Ankara’nın “Batı nerede?” şeklindeki refleksif tepkisine de kaynaklık ediyor.

Sonuç itibariyle, Türkiye’nin konumunun zor olduğu doğru. “Tarafsızlık” günü kurtarıyor mu, bir ihtimal, ama işin öteki görüntüsünün “Etkisizlik” olduğu da bir vakıa.

Ben şahsen Putin’in buradan etkili bir ders alarak çıkmasının hem bölge hem de Türkiye’nin güvenliği açısından hayati önem taşıdığını düşünüyorum.

EKONOMİ POLİTİKASI SERBEST DÜŞÜŞTE

Döviz aportta. İpi bırakılsa 14 falan dinlemeyip tırmanışa geçecek.

Her gün lira lira zam yapılan akaryakıt fiyatlarının nerede duracağını bilen birisi varsa beri gelsin.

İnsanlar her gün hangi malın bulunmaz hale geleceğini, hangisinin fiyatlarının fırlayacağını, ekmeğin başına neler geleceğini bilememenin tedirginliği içinde tam bir psikolojik gerilim yaşıyorlar.

Rusya savaşıyor, bizim paramız Rus Rublesinden daha fazla değer kaybediyor. Bu iyi bir ekonomi yönetiminin görüntüsü mü?

Her ay eski rakamın üstüne beşer onar yükselmeyle gelen enflasyonun düşüşü hangi baharda?

Ekonomiyi yönetenler, en yukardan aşağıya doğru, “Üç vakitte işler düzelecek” yönlü “öngörüler”in gerçekten “öngörü” olduğuna inanıyorlar mı?

Açık konuşulsun, pilotlar ne yapıyor bilmem, ama bunun adı serbest düşüştür.