Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bir Yargı Reformu önerisi: Hukuka uymak

Mustafa Yeneroğlu yazdı;

Bir Yargı Reformu önerisi: Hukuka uymak

Cumhurbaşkanı tarafından Yargı Reformu Stratejisi 2025–2029 Belgesi “Türkiye Yüzyılı Adaletin Yüzyılı” sloganı ile kamuoyuna takdim edildi. Tabi adalet sisteminin tersyüz edildiği ve büyük adaletsizliklerin artık fazla dikkat çekmeyecek düzeyde sıradanlaştığı ülkemizde kamuoyunda bu yeni ‚Reform Belgesi‘ kimseyi heyecanlandırmadı.

Türkiye’de yargıya güven en düşük seviyede, adalet mekanizması çökmüş durumdadır. Cezaevlerindeki doluluk oranları, adalet sistemindeki çöküşün bir diğer göstergesidir. Avrupa’da en fazla cezaevi nüfusuna sahip ülke olan ülkemizde cezaevleri doluluk rekorları kırıyor. Ocak 2025 verilerine göre, Türkiye’de cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı toplam kapasitenin % 27,48 üzerine çıkarak 384 bin 216’ya ulaşmış vaziyette.

 

Yeni belgede gerçekten bir reform, yani anlamlı bir iyileştirme var mı?

Peki, bu vahim tablo karşısında yeni belge ne vaat ediyor? Başlıklara baktığımızda hak ve özgürlükler, Avrupa Birliğine uyum, adalet sisteminin işleyişi ile ilgili amaç ve hedefler kulağa hoş gelse de bu başlıklarla ilgili ciddi ve somut bir iyileştirme adına 85 sayfalık belgede kayda değer hiçbir şey yok. Nitelikli bir reformdan ziyade bazı iyileştirmeleri içeren ‚yapılacak işler‘ listesiyle karşı karşıyayız. Görünen o ki iktidar, mimarı olduğu yargının mevcut durumundan memnun ve reform yapılmasını istemiyor. Kamuoyunun da bir beklenti içerisinde olmadığı açık; zira açıklanan belge hakkında neredeyse hiçbir yorum yapılmamış durumda.   

Belgede yer alan bazı olumlu öneriler arasında uyuşturucu ile mücadelenin etkinleştirilmesi, çocukların adli süreçte daha etkili korunmasına yönelik mekanizmaların güçlendirilmesi, hukuk yargılamalarının sadeleştirilmesi, aile hukuku uygulamalarında düzelmeler, yeni bir icra ve iflas kanununun hazırlanması, adli yardıma ayrılan kaynakların artırılması, aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele, yaşlı ve engellilerin adalete erişimlerinin kolaylaştırılması, yaşlı ve ağır hasta hükümlüler ile çocuk sahibi kadın hükümlüler için alternatif infaz usullerinin vaat edilmesi, hukukçu kalitesinin artırılması ile ilgili hukuk eğitimine yönelik devamlı ertelenen zorunluluklar, hukuk ve adalet dersinin liseleri kapsaması ve birgün iktidara da sirayet edeceğini ancak ümit edebileceğimiz hukuk bilgilerinin topluma yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar gibi hedefler sayılabilir. Acil gündeme alınması gereken yapısal reformalar yanında  ayrıntı olarak değerlendirilecek hususlar olsalar da bu iyileştirmeler elbette not edilmeye değer.

 

Adaletin Yüzyılı’ reformunda ciddi gerileme önerileri de var

Diğer tarafta belgedeki öneriler arasında çok ciddi sorunlar da var. Örneğin; “Hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan ve tutuklama yasağına tabi olan suçlarda kişinin davranışlarının yeniden bir suç işleyeceği hususunda kuvvetli şüphe oluşturması, suçun işleniş şekli, suçun kamu düzenini ağır şekilde bozma tehlikesi gözetilerek tutuklama tedbirine başvurulabilmesine yönelik düzenleme yapılacaktır” hedefi, son yıllarda artık sıkça yaşadıklarımız dikkate alındığında yeni istismarların önünü açabilecek niteliktedir.

Ülkemizde tutukluluğun bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığı ve adil yargılanma hakkını ihlal eden uzun tutukluluk sürelerinin göz önüne alındığında, tutukluluk ile ilgili  yapılacak yeni düzenlemenin özellikle siyasi boyutu olan davalarda haksız tutuklamaları artıracağı  ve tutuklama tedbirinin iktidarın sopası olma işlevini daha fazla güçlendireceği aşikardır. Özellikle ifade ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayacak tarzda uygulamalar ile suçu ve suçluyu övme, kanunlara uymamaya tahrik, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu kapsamında belirtilen suçlar ile sivil topluma yönelik baskı ve tehdit daha da artacaktır. Bu maddenin kabulü ile şüpheden sanığın yararlanması ilkesinin tersyüz edilmesine ve şüphenin sanığın aleyhine kullanıldığı uygulamalara daha sık şahit olacağız.

Belgede yer alan bir diğer sorunlu madde, ‘‘Adalet komisyonu başkanlarına, hâkimler hakkında rapor yazma yetkisi verilmesi” düzenlemesidir. Adına yargı reformu denilen bu tür düzenlemeler, yargı erkinin yürütme erkinden bağımsızlığını güçlendirecek mekanizmaları içermesi gerekirken hâkim ve savcılar üzerinde yürütme erkini daha da güçlendirecek ek bir mekanizma oluşturacaktır. Siyasi bir yapı olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından atanan komisyon başkanlarının hâkimler hakkında rapor yazması, yargı üzerindeki siyasi etkileri daha da artıracaktır.

 

‘Öncelikle iktidar gücünün hukukla sınırlandırması şarttır’

Strateji belgesinde yeni anayasa yapımı konusu da yer almaktadır. Bu kapsamda hukukun üstünlüğünü esas alan, kapsayıcı yeni bir anayasa vaadi dikkatleri çekiyor. Ancak iktidar tarafından mevcut Anayasa‘nın rafa kaldırıldığı bir ortamda, yeni bir Anayasa sözünün inandırıcılığı yoktur. Demokratik mekanizmaların işletilmesi ve hukuk devletinin en azından asgari gerekliliklerinin yerine getirilmesi için iktidarın elini tutan da yoktur. Yetki de siyasi güç de iktidardadır. Evet, Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı vardır fakat bugün önümüzde duran büyük sorunların çözümü için atılması gereken adım yeni bir Anayasa değil, her şeyden önce samimiyetle hukukun üstünlüğü ilkesine dönülmesi ve iktidar gücünün hukukla sınırlandırılmasıdır.

Yapılacak yeni anayasa ile kurumsal anlamda yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını doğrudan etkileyen HSK’nın yapısının da ele alınacağı ve yeniden düzenleneceği ifade edilmektedir. Bu konu 23 yıllık Ak Parti iktidarında pek çok kez dile getirilmiştir. Ancak halen demokratik bir hukuk devletine yakışır bir düzenleme yapılamamıştır. Bugün yeni ismiyle HSK adındaki kurul tamamen iktidarın güdümüne alınmış olarak yargının iktidara bağımlılığının kurumsal teminatıdır.

Nitekim, Avrupa Konseyi bünyesinde olan Venedik Komisyonu daha geçen ay HSK ve üyelerinin seçimine ilişkin raporunda Türkiye’deki yargı sisteminin bağımsızlığı konusunda ciddi endişeler olduğu ve acil reformlar yapılması gerektiğini belirtmektedir. Komisyon, HSK’nın yapısı ve işleyişinin yargı bağımsızlığı ilkesiyle uyumlu olmadığına ve mevcut sistemin uluslararası standartlara uymadığına dikkat çekmektedir. HSK’nın yargı sisteminin bağımsızlığını korumaktan çok, yürütme ve yasama organlarının etkisi altında olduğunu ve “denetim” yetkisinin, hakim ve savcılar üzerinde kontrol kurma olarak algılandığını ve bu durumun, yargıya olan kamu güvenini ciddi şekilde sarstığını vurgulamaktadır.

Özetle, strateji belgesinde ‚yeniden değerlendirileceği‘ belirtilen ‚HSK’nın yapısı, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Yardımcısı ile Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerden arındırılmalı, HSK’nın yürütmeye bağlılığı sonlandırılmalıdır. Bu olmadan yargıdan bağımsız hareket etmesini ve adaleti sağlamasını beklemek mümkün değildir.

 

‘Mevzuattan kaynaklanmayan sorunlar, mevzuat değişiklikleri ile çözülemez’

Strateji belgesi, ifade özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliği konularına da değinmekte ancak bu temel haklarla ilgili derin sorunları çözecek somut bir öneri sunmamaktadır. Daha önce getirilen sosyal medya ve dezenformasyon yasaları, bu hakların kötüye kullanılmasına ve toplumun baskı altına alınmasına yol açmıştır. Bu nedenle yeni strateji belgesinde söz konusu hakların etkin kullanımına yol açacak düzenlemelere yer verilmesi gerekirken maalesef yeni belge de bu sorunları çözmekten çok uzaktır.

Avukatların sorunları ile ilgili olarak da belgede bazı düzenlemeler yer almaktadır. Avukatların bilgi ve belge temininde yaşadığı sorunlar, avukatlık hizmetlerinden alınan yüksek vergilerin düşürülmesi gerekliliği, zorunlu müdafi ve vekillere yapılacak ödemeler gibi konular ne yazık ki yıllardır yılan hikayesine dönmüş durumdadır. Reform ile bu hususların çözüleceği ileri sürülse de önceki dönemlerde de bu gündemde olmuş ancak iktidar tarafından çözüme ilişkin bir irade ortaya konulmamıştır. Bu nedenle yeni reform belgesi avukatların sürüncemede kalan sorunlarını maalesef çözmekten uzaktır.

Yargı reformu strateji belgesinin belki de en önemli kısmı, ceza adaleti ile ilgili kısımdır. Ancak  görülen o ki yapılacağı iddia edilen düzenlemelerle ceza adaletinin sağlanması ihtimal dışıdır. Sorunlarla yüzleşmeyenler, elbette çözüm de üretemez. Ceza adaletinde, etkin soruşturma yapılmaması, adil yargılamanın sağlanamaması, makul sürede yargılamaların bitirilememesi, cezanın infazı kapsamında gerçekleştirilen hukuka aykırı uygulamalara son verilememesi ülkemizde kanayan birer yaradır. Yeni reform kapsamında bu hususlara soyut olarak değinilmiş olsa da sorunları temelinden çözecek herhangi bir öneri getirilememektedir. Dolayısıyla bu durum karşısında strateji belgesi tıpkı önceki refomlar gibi gerçeklikten kopuk ve dolayısıyla yetersizdir

 

Devamı >>>



Anahtar Kelimeler: Yargı Reformu önerisi: Hukuka uymak

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER