Tarih: 02.09.2022 15:09

Bir torba insanlık

Facebook Twitter Linked-in

Hakan Arslan’a ait ne varsa okudum…

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren Hakan Arslan….

Ailenin 7 yıllık mücadelesi sonucu Hakan Arslan’ın kemikleri “bir torbanın içinde” baba Ali Rıza Arslan’a teslim edildi.

İnsanlık tarihi boyunca insanlar birbirlerine çok kötülükler ettiler ama en vahşi zamanlarda bile ölülere saygı gösterildi… En kanlı düşmanlar bile “al sana oğlun” diye bir torba kemik vermedi düşmanına.

Böylesine hiç rastlanmadı… Her din, her kültür, her ahlak ölüye saygısızlığı yasakladı.

Böyle bir insafsızlık da bu siyasi iktidara nasip oldu… İlerde insanlar “neydi AK Parti iktidarı” diye sorduğunda onlara bu resim gösterilecek. “İşte buydu” denilecek.

Erzurum’dan gelerek Diyarbakır Adliyesi’nden oğlunun kemiklerini bir torba içinde teslim alan baba Arslan, oğlunun kemiklerini kara yolu ile Erzurum’un Karayazı ilçesine bağlı Çavuş köyüne götürdü, dini vecibelerin ardından çocuklarının kemiklerini 7 yıl sonra toprağa verdi.

O torbanın içinde tüm ülkenin kaybolan insanlığı vardı…

Ölen insanlığın torba içindeki kemikleri…

Ama bir şey daha vardı, varlığına ve suretine hiçbir yerde rastlayamadığım Hakan’ın annesi…

Ölen her çocuk ile anne de ölür, vurulan her evlat ile anne de vurulur… Evlat onu dünyaya getiren kadının bir parçasıdır, bir annenin en kutsal varlığıdır…

Hakan Arslan’ın annesi nerede?

Onun tarifsiz acısı nerede, hangi resimde?

Resmini bile göremediğimiz o kadın hep aklımda… Doğurduğu, emzirdiği, büyüttüğü, koklayıp öptüğü çocuğunu bir torba kemik olarak gömen o kadın aklımdan hiç çıkmıyor.

Bu rejimin alameti farikası sadece yoksulluk ve adaletsizlik değil, amansız kadın düşmanlığı var bir de. Her mahalleden kadına hastalıklı bir şekilde düşmanlar… Neredeyse her kadına şöyle ya da böyle acı çektiriyorlar.

Sadece Erzurum’un Karayazı ilçesine bağlı Çavuş köyündeki Hakan Arslan’ın annesi değil…En büyük acıyı çekenlerden biri o tanımadığımız kadın ama o acılı dünyalarla hiçbir ortak noktası yokmuş gibi duran şarkıcı Gülşen de bu dönemin insafsızlığının ve hukuksuzluğunun hedefi…

Suç işlemeyen birini hapse atan, birkaç gün sonra hapisten çıkarıp ev hapsine zorlayan bir hukuksuzluk dönemi…

Acılara gark edilen, vurulan, öldürülen, oğullarının kemiklerine ancak 7 yıl sonra bir torbada kavuşan, manen ve maddeten yok edilen kadınlar…

Cumartesi anneleri de o kadınların bir başka acılı simgesi…

Sadece Cumartesi anneleri değil, AK Parti’ye oy veren kadınlar da…

Kısacası hangi mahallede olursa olsun, bu rejimin en çok acı çektirdikleri bu ülkenin kadınları…

Kemal Kılıçdaroğlu ile karşılıklı helalleşen ilahiyatçı yazar Fatma Yavuz ne diyor?

“Gülşen özür dilemeseydi kırgın kalırdım ama kalbim tamir oldu. Biz çıkınca helalleşiriz, öpüşür barışırız. Kolluk kuvvetleri aramızdan çekilsin. Mafya, katil, tecavüzcü cirit atıyor onların peşine düşsünler, bizi rahat bıraksınlar”.

Sonra çok da önemli bir uyarı yaptı:

“Bakın sizi hapsediyorlar İmam hatipli kardeşlerim. Sizi İmam hatip gettosuna hapsetmeye çalışıyorlar. Biz hiç kimsenin arka bahçesi değiliz. Artık buna bir dur dememiz gerekiyor.”

Yoksulluğun öncelikle annelerin nefesini kestiği bir dönemdeyiz…Baskının, şiddetin önce kadını bulduğu bir dönemdeyiz…

Toplumun tümünün boğazı sıkılıyor ama önce kadınlar ölüyor…

Bir de aynı acıların alevinde yanan kadınları birbirine düşman etmek isteyen kendince kurnaz bir siyasal zihniyet var.

Bunca ölüm, bunca yoksulluk var iken belli ki bu artık mümkün değil…Mümkün değil çünkü Hakan Arslan’ın torba içinde babasına verilen o korkunç resmi gören her kadın, Hakan Arslan’ın annesini de düşünmüştür… AK Parti’li kadınlar da düşünmüştür… Onların da evladı var.

İnsanlığımızı kemik torbalarına dolduran bu siyasal zihniyeti önce kadınlar sandığa gömecek…Tabii ki bu, kadınların kalplerine vurulan acıları hafifletmez ama sürmesini engeller…

Yazıyı yazarken de bitirirken zihnimde hep aynı soru: Hakan Arslan’ın annesi nerede?

O kadın neler hissediyor?

Yana yakıla bunları sorarken yeni bir röportajda, “o kemikleri kucağıma alınca, Diyarbakır kucağıma gelseydi ağırlığını anlamazdım” diyen Hakan’ın babasının yanında annesini ve söylediği tek cümleyi de gördüm:

“Ben cenazeyi kartonda eşimin kucağında gördüm. Gördüğüm an ben de öldüm.”

Onlara bunları çektirenleri ne Tanrı affeder ne insan…

 

Kaynak: farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —