Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bir tenkidi tashih ve şefaat

Yazarımız Mehmet Alptekin'in, Özgün İrade Dergisi 2020 Aralık (200.) Sayısında yayımlanan yazısı..

Bir tenkidi tashih ve şefaat

  Mustafa Gül beyin, “AHİRETTE ŞEFAAT VAR MI?” başlıklı yazısını okudum. Katılamadığım bazı yerleri, Kur’an ve nebevi delillerle kendimce tashih etmek istiyorum. Hocamız şefaati tanımlarken, “iki şeyin yan yana olması, tek olan bir şeyi dengiyle yan yana getirme, aracılık yapma..” demişti, tanım doğrudur nitekim Kur’an-ı Kerim’de de bu anlamda şu ayeti görüyoruz: “ Kim iyi bir işe şefaat (aracılık) ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe şefaat (aracılık) ederse onun da ondan bir payı olur.” Nisa / 85. Hocamızın, “Kur’an tek şefaatçinin Allah olduğunu haber verir.” Sözü, ilgili ayetin anlamından anlaşılmıyor. Ayetin anlamı: “ De ki, şefaatin hepsi Allah’a aittir..”  Zümer /4  Yani şefaati kabul edip etmeme, şefaat iznini verip vermeme yetkisi Allah’a aittir. Yoksa “tek şefaatçi Allah’tır.” Demek değildir. Zaten Allah’a şefaatçi demek, hocamızın şefaate yaptığı tarife aykırıdır. Çünkü şefaate, bütün Arap dili erbabının ve (hocamız da yaptığı tarifte aracılık demişti.)  yaptıkları tarifte  “Birinin, diğer başkası için hayrı ve menfaati konusunda aracı olarak bir merciye istirhamla başvurmaktır.” Görüldüğü üzere, tarifte anahtar kelime, “aracılık”tır.

Bu anlamda, Allah aracı mı olacak ve aracı olduğu birinin hayrı ve menfaati konusunda istirhamla hangi bir üst merciye başvuracak ki,  “Allah’a şefaatçi” denilsin.

    Hocamız şefaatin olmadığını ispatlamak için, ilgisi olmayan ayetleri sıralıyor ve diyor ki, “Bu dünyada bile, münafıklar için yapılacak bir duayı kabul etmeyeceğini bildiriyor Allah: “Onlar için ister bağışlanma dile ister dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen bile Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü onlar Allah ve elçisini yalanladılar.”   Tevbe/80 Bu ayet, Allah’ı ve elçisini yalanlayan münafıklar hakkındadır, tabi ki, ne dünyada ne ahirette, “ Peygamber: Allah’ım her ne kadar bunlar seni ve elçini yalanladılar ama yine de yazıktır, bunları affeyle mi diyecek? Ama peygamber (as) dünyada ümmeti için Allah’a dua ettiği gibi, ahirette de ümmeti için dua edecektir. Nitekim Buhari , Müslim ve Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettikleri sahih bir hadiste şöyle buyruluyor: “… Peygamber efendimiz (sav) dedi ki,

“İnsanlar bana gelecek, --Ya Muhammed! Sen Allah’ın Rasulu ve son peygamberisin Allah Teala senin gelmiş ve geçmiş bütün günahlarını bağışlamıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun? diyecekler.

Ben de yürüyüp Arşın altına geleceğim, Rabbime secdeye kapanacağım. Sonra Allah Teala daha önce kimseye öğretmediği en güzel hamd ü senaları bana ilham edecek. (onlarla uzun müddet hamdü senada bulunduktan sonra) Cenab-ı Hak bana:

“—Ya Muhammed! Secdeden başını kaldır! İste, istediğin sana verilecek; şefaat et, şefaatin kabul edilecek!” Buyuracak.

   Ben de başımı secdeden kaldıracağım ve:

   “ Ya Rabbi! Ümmetimi bana bağışla! Ya Rabbi ümmetimi kurtar! Ya Rabbi! Ümmetimi bağışla!”diye yalvaracağım.

  O zaman bana: “ Ya Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeyecek olanları cennet kapılarının en sağındaki Babül Eymen’den içeri al! Onlar başkalarıyla beraber cennetin diğer kapılarından da gireceklerdir!” buyrulacak.

    Evet Allah Rasülu (sav) dünyada ümmetinin bireyi ve tümü için Allah’a dua ve niyazda bulunduğu gibi, ahirette de ümmeti için dua ve niyazda bulunacaktır. Hem dünyada hem ahirette ümmeti için yaptığı dua ve niyazları, ümmetine şefaattir. Bizim dahi, kıldığımız cenaze namazları, arkalarından onlar için yaptığımız dualar onlar için bir şefaattir. Yoksa Mustafa hocamızın yazısında yer yer verdiği ayetler, putların, batıl ilahların umulan şefaatlerinin olmayacağını ifade ediyor ve müşriklerin  Allah’ın iznini hesaba katmadan ilahlarının kendileri için yapacakları şefaatle kurtulacaklarını zannettikleri şefaati reddediyor. Bu ayetlerden hareketle, peygamberimizin, Allah katında, ümmetinin bağışlanıp azap edilmekten kurtulması için dua ve yakarması anlamına gelen şefaatini, müşriklerin şefaat anlayışı kategorisine dahil etmesi, yani birbirine karıştırması hayret vericidir.

   Nuh (as)’ın uyarılması, kafir olan oğlu için dua (şefaat) ettiği içindi.

Hz. Muhammed (sav) de amcası Ebu Talip için Allah’tan mağfiret dilemek istemiş bunun üzerine şu ayet indiği rivayet edilir: “(kafir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkca belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar,(Allah’a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara.”   Tevbe/113.

   Yazarımız bu uyarının, Hz. İbrahim’e yapıldığını söylüyor, bu bir kalem sehvidir. İbrahim (as) ile ilgili ayet bir sonrakidir, yani Tevbe /114. Ayettir. Şöyle ki: “İbrahim’in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah’ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki, İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.” Hasılı konumuzun nirengi noktası şudur, lütfen altını çizelim : “Kafir ve müşriklerin affı ve mağfireti için Allah’a dua /şefaat edilmez. Ancak onların hidayeti ve İslam’a girmeleri için dua edilir.’ Çünkü peygamberimiz onların hidayeti ve İslam’a girmeleri için Allah’a dua etmiştir. Müslümanlar böyle değildir. Allah Rasülu (sav) dünyada ümmeti için dua ve istiğfarda bulunduğu gibi, ahirette de Allah’ın izniyle ümmetinin bağışlanması için Rabbine dua (şefaat) edecektir.

    Mustafa hocamızın hayretini celbeden Taha /109 ayetinin farklı meallendirilmesidir. Her ne ise, iki meal de şefaatin olacağından söz ediyor. Yani şefaate olumsuz bakışınızı ayet reddediyor. Bu ayetten başka da birçok ayetler gramer açısından cümlelerde ki, öğelerin farklı pozisyonda olabileceği ihtimaline binaen değişik meal yüklenebiliyor. İşte o ayetlerden biri de, Taha/ 109. Ayettir. Alimlerimizin farklı içtihatlarda bulunmaları sebeplerinden biri de, cümle öğelerinin, taşıdığı öğelik vasfından başka bir öğelik vasfına yoruma açık olmasıdır. Nitekim Arapça dili erbabına malumdur. Bu ayette değişik mealin anlaşılmasına gelince,  hocamızın, önceki verdiği meali analiz edelim: Şöyle açıklanabilir:                            

يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَولاً                        

“O gün şefaat fayda vermez,(kime vermez? tümleç, zikredilmemiştir, yani hiç kimseye), ancak Rahman’ın kendisi için izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnadır.” Manayı toparlayacak olursak : “ Rahman’ın kendisi için izin verdiği ve sözüne( La ilahe illellah yani tevhid sözüne) razı olduğu kimse hariç, o gün şefaat hiç kimseye fayda vermeyecek.” Anlaşılan o gün şefaat  müminlere fayda verir. İkinci mealin açıklaması ise: burada te’vili şöyledir : La tenfeu şefaatu ahadin ( Hiç kimsenin şefaati fayda vermeyecek yani burada özne durumda olan tamlayan( ahadin) lafzı iskat edilmiş dolayısıyla tamlanan ( şefaatu, “ tarif edatı” alarak eş – şefaatu vaziyetini almıştır. Özetle ; “ eş- şefaata” kelimesinden sonra ( tümleç olan “ ahadan” lazını takdir ederseniz birinci meal ortaya çıkar, şayet  “eş-şefaatu” kelimesinden sonra manen özne durumunda olan “ahadin” ( tamlayan

 

 ögesini) takdir ederseniz ikinci meal ortaya  çıkar. Manayı toparlayacak olursak: “O gün hiç kimsenin şefaati fayda vermeyecek; ancak Rah­mân’ın izin verdiği ve konuşmasına râzı olduğu kimseninki müs­tesnâ.” Her iki meal da ahirette şefaatin olacağını ve Müslümanlara fayda vereceğini açıkca vurguluyor.

Burada “Allah’ın, şefaata kendisi için izin verdiği ve sözüne razı olduğu müstesnadır.”mealindeki ayette zikredilen “SÖZ”den maksat: dünya ve ahretin, göklerle yerin, gönderilen peygamberlerin, indirilen kitapların, kurulan cennet ve cehennemin hürmetine oldukları Kelime-i Tevhid olan “LA İLAHE İLLELLAH” SÖZÜDÜR. Evet Allah’ın razı olduğu bu sözü söyleyenlere şefaat izni verilecektir. Allah’ın razı olduğu bu sözü söylemeyene şefaat fayda vermez. Çünkü şefaat olayı bunlar için söz konusu değil. Peygamber zaten bunlar için Allah’a dua/şefaat etmez. Allah’ın razı olduğu bu “SÖZÜ” söylemeyen kafir ve müşriklerin ilah edindikleriyle ahirette birbirlerine düşman ve birbirlerini telin edecekler kaldı ki şefaatçi olsunlar!

   Muhterem hocamız yazısında zaman zaman “şefaat”in uydurulmuş bir şey olduğunu, esas şefaatçi Allah olduğunu söylemektedir. Büyük bir yanılgı içindedir. Başta Kur’an, Allah’ın izin verdiği ve razı olduğu kimselere şefaatin olacağını söylüyor ayrıca peygamber efendimizden şefaatla ilgili rivayet edilen onlarca sahih hadisler var. Dolayısıyla ehli bidat olan mutezile ve hariciler istisna edilirse bu ümmetin tüm selef ve halef olarak; müfessirleri, muhaddisleri, fakihleri ve usulcuları, Allah’ın razı olup izin verdiği mümin kulları için şefaatin vuku bulacağını ittifakla kabul etmişlerdir. İzin ve rızadan sonra Kur’an’ın i’lamı, peygamberin ihbarının ardından nasıl kabul etmeyecekler ki?

   Bu kadar kesin delil ve burhan varken, ahirette inananlar için şefaat yoktur, iddiasında bulunmak büyük bir cesaret işidir. Bunlar düşünmezler mi? Peygamber(sav),ölen gayr-ı müslimin cenaze          namazını kıldırmamış fakat Müslümanların cenaze namazını kıldırmıştır. Çünkü peygamberin kıldırdığı cenaze namazı içinde yaptığı dua ve yakarışlar, meyyitin kurtuluşu için ve peygamberin ona şefaatidir. Peygamber daha dünyada iken onların cenaze namazlarını kılmamak ve onlar için Allah’a dua etmemek, hatta kabirlerinin başında bulunmamakla, onlar için, hem dünyada hem ahirette şefaatin caiz ve mümkün olmadığı içindir. Ama müminler böyle mi? Peygamber henüz dünyada iken bile, Allah katında müminlere şefaat için cenaze namazlarını ve namazda yalvara, yakara dua ediyor. İşte ahirette de enbiyalar özellikle son nebi (Aleyhimüs-selam) ümmetlerinden Müslümanlar için Allah’a dua ve niyazda/şefaatte bulunacaklar.

    Hocamızın yazısında yer yer “şefaatçi Allah’tır” sözü, doğru değildir.Hem dil ,hem din yönünden bu söze cevaz yoktur. Çünkü (Şefaat )kavramı, üç unsuru iltizam/ihtiva ediyor:

1 –müşeffi’ (şefaat eden)

2 –müşeffeun leh (kendisi için şefaatte bulunulan)

3 –müşeffeun ileyh (şefaat için huzuruna varıp kendisinden yardım, kurtuluş istenilen yetki sahibi.

Şimdi soruyorum: Allah (c.c.) bu üç unsurdan hangisidir? Elbette 3. Südür. Öyle ise, Allah şefaatçi değildir, “şefaatin kabulü kendisinden istenilen zattır, yani müşeffeun ilehdir.”

     Denebilir ki: ‘ 20ayete yakın ısrarla şefaatin olmadığını, ancak 5,6 ayette Allah’ın izin verdiği ve razı olduğu müstesna,’ buyurulmasının sebebi nedir? (Allah daha iyi bilir) Müşriklerin daha çok öne çıkan şirk eylemlerinden biri, Allah’tan başkasına dua etmeleri, diğeri, ahirette ilahlarımız bize şefaat ederek kurtulacağız, gibi sözleri idi ve buna kesin gözüyle bakıyorlardı. Bunun içindir ki, Kur’an, “Onlar ki, Allah’tan başkasına dua ettiler” diyerek dua şirkini ısrarla hep gündeme getirmektedir. Bir de, hiç Allah’ı hesaba katmadan ilahlarının şefaatiyle kurtulacaklarını dillerine dolarlardı. Bundan dolayıdır ki, Kur’an birçok ayetlerde bunların bu şefaat anlayışlarını ret ederek, o gün hiçbir şefaat fayda vermez, demektedir. Ama hiç mi şefaat fayda vermez? İşte zımni olan bu suale cevap niteliğinde 4, 5 ayette istisna edilerek, Allah’ın izni,( şefaat eden ve edilene) rızası olma kaydıyla şefaat fayda verir, demektedir.

    Ben Mustafa Gül hocamı anlıyorum; videodan dinledim, Nakşibendi şeyhi ahirette binlerce müritlerini  bir kutunun içine koyacakmış onların  utanmamaları için Allah’a, peygambere göstermeden onları cennete yerleştirecekmiş? Bir başkası da videosunda şöyle diyor: sual melekleri kabirden birini cehenneme götürseler yolda :  “Ben Nakşibendi tarikatının Halidi kolundanım derse onu bırakırlar.” Daha nice herzeler..! Ama bizler pireye kızarak yorganı yakma hakkına sahip değiliz.

    … Ve şefaat :

   Şefaat; birinin, başkasının hayrına, menfaatine olacak bir şeyi, otorite ve bir makam sahibinin nezdinde talepte bulunmak amacıyla oluşan tavassut ve aracılıktır. Ahirette şefaat etmeye, peygamberler de dahil hiç kimse bir yetkiye sahip değildir. İşte ayet : “O gün hiçbir nefis başka bir nefis için bir şey yapmaya sahip değildir. Bütün iş,

o gün Allah’a aittir.”    İnfitar /19 

   Ahirette şefaat, Kur’an’dan anlaşıldığı üzere iki kısma ayrılır: 

1 –Geçerli olmayan, varlığı mümkün olmayan şefaat. 

2 – Varlığı sabit ve hak olan şefaat.

    A ) varlığı söz konusu olmayan, başka bir deyişle batıl bir iddia olmaktan öteye geçmeyen şefaat. Bu, Allah’tan başka ibadet edilen batıl ilahlardan beklenen şefaattir. Kendisine ibadet edilen bu batıl ilah, melek, peygamber, Salih kişi, cin, şeytan ve cansız olması arasında fark yoktur. İlgili ayet şöyledir: “ Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mı edindiler? Deki: ya onlar bir şeye malik olmasalar ve akıl erdirmeseler de mi? (hala onları şefaatçi mı göreceksiniz?) Deki: bütün şefaat Allah’ındır.” Ez –Zümer /43-44

    Ayrıca onlara şefaatin fayda vermemesinin nedeni, çünkü Allah’tan başkasına ibadet eden müşrik kafirlerdir. Kafirler için şefaat söz konusu değildir. “ şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” Müddesir /48  Kafirler için şefaat söz konusu olmadığı gibi, Müslümanlar için de Allah’ın izni olmadan şefaat söz konusu değildir. İlgili ayetler: “O’nun izni olmadan O’nun katında kimmiş şefaat edecek”   Bakara /255    “ Onlar şefaat etmezler ancak (Allah’ın )razı olduğu hariç”  Enbiya /28   “ Göklerde nice melekler vardır ki, Allah’ın dileyip razı olduğu kimseye izin vermedikçe şefaatleri hiçbir işe yaramaz.”   Necm /26  

  B) Hak ve  sabit olan şefaat :

1 – Hz. Peygamberin şefaatidir. Buhari ve Müslim’in uzun uzadıya rivayet ettikleri bir hadiste, kıyametin dehşetinden, büyük sıkıntısından kurtulmak için babaları Adem’e müracaat ederler Adem: Allah’ın yasakladığı ağaçtan yediği için suçlu bulunduğunu dolayısıyla kendi canının derdine düştüğünü söylüyor ve onları Nuh(as) peygambere gönderiyor. Nuh (as) da Allah’ın kendisine verdiği kabul olunacak duayı, dünyada kavmine karşı yaptığını, artık kendi nefsinin derdine düştüğünü söylüyor ve İbrahim (as)a gidin diyor. İbrahim (as) da mazeretini beyan ederek onları Musa (as) a havale ediyor. O da bir suçundan dolayı mazeretini beyan ederek onları Hz. İsa (as) a gönderiyor. Nihayet İsa (as) da Muhammed (sav)e gidin diyor. Onlar da Hz. Peygambere gidiyorlar ve diyorlar ki, “Ey Muhammed sen Allah’ın Resulusun, nebilerin sonuncususun Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladı. Bizim için şefaat etmeye Rabbine yönel içinde bulunduğumuz sıkıntıyı görmez misin? Bizim başımıza gelenleri görmez misin? (Allah Resülü diyor ki,); Ben o zaman arşın altına gelirim, Rabbime secdeye kapanırım. Sonra Allah (cc) hiç kimseye açıp bildirmediği hamdleri güzel övgülerle meth u sena etmeyi bana açık ilham edecek ben de onları secdede yapacağım. Sonra, Ey Muhammed başını kaldır isteki vereyim. Şefaat et şefaatini kabul edeyim, denilecek. Ben de başımı kaldırıp; Ya Rabbi ümmetimi, ümmetimi diyeceğim… Allah (cc)’ın izni ile peygamberin şefaati sayesinde kimi insanlar hesapsız (sorgusuz) cennete gidecektir. Kimi insanlar da cehenneme girmeye müstehak olduğu halde O’nun şefaati ile ateşe girmeyeceklerdir. Kimileri de ateşe girmiş O’nun şefaati ile ateşten çıkarılacaktır. Bu konuda Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadiste:

“ Her peygamber için kabul olunacak bir dua vardı. Her peygamber (dünyada iken) acele edip dualarını yaptılar. Ben ise, duamı kıyamet gününe sakladım ki ümmetime onunla şefaat edeyim. Ümmetimden kim şirk koşmadan ölürse inşallah ona nail olacaktır.”

2. Müsbet olan şefaatlerden biri de: Meleklerin, enbiyanın, alimlerin, şehitlerin ölen küçük çocukların şefaatleridir. İlgili ayetler:

“ Göklerde nice melekler var ki onların şefaati hiçbir şeyi fayda vermez. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra fayda verir.” (Necm 26)

“ Onlar şefaat etmezler, ancak beğenip seçtiği kimseler hariç. Onlar O’nun (Allah’ın) haşyetinden korkmaktadırlar.” (Enbiya 28)

“ Onlar şefaat etmeye yetkili değiller, ancak Rahman’ın katından ahit alanlar hariç.” (Meryem 87)

“O’nun izni olmadan kimmiş O’nun yanında şefaat edecek.” (Bakara 255)

Sünnette şefaatle ilgili bir çok deliller vardır. Onlardan bazıları:

“Kıyamet gününde üç grup şefaat edecektir: Peygamberler, alimler ve şehitler.” (Beyhaki, İbn-ü Mace, Bezzar, İsnadı Hasendir.)

“Şehit ev halkından yetmiş kişiye şefaat edecektir.” (Ebu Davut)

Ebu Umame (r) diyor ki, Resululah’tan işittim şöyle diyordu: “Kur’an’ı okuyun zira O kıyamet gününde adamlarına (Kur’an okuyanlara) şefaat etmek üzere (mahşere) gelir.” (Müslim)

Kur’an ve sünnet delilleriyle sabit olan şefaatin gerçekleşmesi için şu şartların oluşması gerekir:

  1. Şefaat edenin, Allah (cc) tarafından mezun (izin verilmiş) olması.
  2. Şefaat edilene, şefaatin kendisine yapılması izni verilmesi.
  3. Şirk ve küfür üzere ölmüş olmaması.

Delilleri: Bakara 255, Enbiya 28, Beyyine 6.

Kur’an’ı Kerim’de şefaati ret eden ayetler Allah’ın iznini hesaba katmadan ve şefaat yetkisinin yalnızca Allah’a ait olduğu inancını taşımadan ibadette bulundukları ilah (put)larının kendilerini kurtarabilecekleri anlamına gelen bir şefaati reddediyor. Yoksa diğer bazı ayetlerde de belirtildiği gibi, Allah’ın izni ile müminler için şefaat olayı gerçekleşecektir. Yüce Allah (cc) dileseydi araya şefaatçi koymadan insanları kurtarabilirdi. Şefaat etmeye izin verdiği zevatın Allah katında yüce bir mertebeye sahip olduğu dolayısıyla onları ödüllendirmek maksadına binaen, kurtarmasını murat ettiği bazı kişileri sevdiği şefaatçilerin hatırına sayarak kurtardığını göstermek içindir. Şu husus asla unutulmamalıdır ki peygamberin (sav) şefaatini isteyen mutlaka Allah’tan istemeli ve şöyle dua etmelidir: “ Allah’ım peygamberini bana şefaatçi kıl” gibi ifadeler kullanmalıdır. Bazı insanların sıkça söyledikleri gibi özellikle Ezan okunduktan sonra “Aziz Allah, Şefaat Ya Resulallah!” diyerek direk peygamberden şefaat istememeli. Çünkü şefaat istemek bir duadır. Duaların tamamı Allah’a yapılır. Allah’tan başkasına dua edilemez. Yani manevi bir yoldan Allah’tan başkasına dilekler arz olunamaz. Kurtuluş istenemez. Şefaat istemek kıyamette kurtuluş istemektir. Bunu da ancak Allah (cc) yapabilir. Allah hiç kimseyi araya koymadan kurtarabildiği gibi sevdiği, hatırını saydığı bazılarının eli üzerine de kurtarabilir ki buna şefaat denir.

Bir hadiste: “Ey Allah’ın Resulü, insanlardan senin şefaatinle en mutlu olan kimdir? Sorulunca içten gelen bir samimiyetle “La ilahe İllallah” diyenlerdir.” Buyurdu. (Buhari)

Abdullah bin Amr rivayet ediyor, Peygamber (sav) buyurdu: “Müezzini işittiğinizde onun dediklerini siz de diyin. Sonra bana salavat getirin kim bana bir salavat getirirse Allah ona karşılık, o kişiye on salavat eder. Sonra (Ezan ve getirdiği salavattan) benim için Allah’tan vesileyi isteyin (yani ezan duasını okuyun) vesile cennette bir makamdır. Allah’ın kullarından tek bir kula layıktır. Umarım ki o da ben olayım. Kim Allah’tan bana vesileyi isterse yani ezandan sonra (Allâhümme Rabbe hâzihi'd-da'veti't-tâmmeh, ve's-salâti'l-kâimeh, âti Muhammedeni'l-vesîlete ve'l-fadîlete, veb'ashü makâmem-mahmûdeni'l-lezî va'adteh) duasını okursa şefaatin ona hak olur. (Müslim) Allah’ım nebinin şefaatini bize rızıklandır. Cennetinde bizi ona ciran (komşu) kıl…. Amin!



Anahtar Kelimeler: tenkidi tashih şefaat

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER