Tarih: 30.11.2020 14:26

Bir neslin ‘Müstear Adresler’i

Facebook Twitter Linked-in

Mekânların işlevleri doğrultusunda kendilerine dahil olanlardan uymalarını istediği âdâp ve erkânı vardır. Örneğin ibadethânelerin. Aslında sadece ibadethâneler değil her mekân, muhataplarına kendine has bir ‘terbiye’ dikte eder, bunu ibadethane ve resmî kurumlar açıkça bildirirken, sivil mekânlarda, mekânla insan arasında âdeta gizli bir antlaşma hâsıl olur. Böyle bir mekâna girdiğinizde, oradaki atmosfer, ilişki tarzı, üslûp sizi kendine uymaya zorlar. Uymadığınızda ayrıksı kaldığınızı hissedersiniz. Bu açıdan baktığımızda dergi idarehaneleri, yayınevleri ve kitabevleri de yazar ve şairleri, editörleri, yayınevlerini hem birbiriyle irtibatlandıran hem âidiyet bağı kuran hem de terbiye eden sivil mekânlardır. 

Türkiye’de dindar sanat ve edebiyat çevresi 2000’den beri büyük bir değişim yaşıyor. Bu camiadaki değişimi tespit etmenin yollarından biri de sanat ve edebiyat çevrelerinin toplandığı dergi, yayınevi, kitabevi gibi mekânları, bu mekânların bulundukları semtleri, zaman içinde hangi semtlere taşındıklarını, odalardaki sembolik nesneleri, buradaki âdâbı incelemektir.  

Ne yazık ki bu camiada hatıra, günlük ve mektup türünde eser az olduğu için söz konusu edebî çevrelerdeki âdâbı ve değişimi tespitte zorlanıyoruz. Aslında bu durum, edebî nesiller arasındaki âdâp intikalini de kesintiye uğratıyor ve kopukluklara yol açıyor. Yazarların giderek kendi odalarına ve üstelik sanal mekânlara çekildiği bir ortamda, edebî âdâp geleneği de unutuluyor. Nitekim Su da bunun farkında; “Şahitleri giderek azalan bu mekânların hikâyelerinin ve buralarda yaşananların yazılması” (Müstear Adresler, Şule Yay., 2020, s. 37) gerektiğine işaret ediyor. 

Böyle bir hatıra-günlük, mektup yoksulluğu içinde Hüseyin Su’nun yaptığı yayımları -“Keklik Vurmak”, “Takvim Yırtıkları”, “Nuri Pakdil Mektuplar”, “Sayılı Gündü Geçti” vb.- önemli buluyorum. Çünkü bu eserlerle hem Edebiyat Dergisi’nin muhkem kale kapısını araladı hem de ‘İslâmcı’ edebî çevredeki âdâp geleneğine intikâl yolu açtı. 

Yazarın “Müstear Adresler” kitabının ilk bölümündeki yazılar da özellikle ‘İslâmcı edebiyat çevresi’nin başlıca kültürel mekânlarına, buralardaki âdâba ve değişime dair önemli ipuçları veriyor.  

Su, bu eserinde 1970’li yıllardan itibaren ‘İslâmcı’ aydın ve yazarların kimlik ve şuur inşasında önemli yerleri olan üç mekâna odaklanıyor. Bunlardan biri hiç şüphesiz Hüseyin Su’nun da içinden geçtiği, Hacı Bayram-ı Velî’nin “Ben dahi bile yapıldım taş u toprak arasında” dediği üzre “bile yapıldığı” Edebiyat Dergisi’nin mekânlarıdır. “Edebiyat Eylemi’nin İrtibat Noktası: Edebiyat Dergisinin Mekânları” başlıklı yazıdan anlaşılıyor ki burası -bugün giderek bozulan ilişkiler ağı göz önüne getirildiğinde- kendine has şuur ve terbiyenin teneffüs edildiği bir mekân. Nitekim Su da burada “çok özel bir ilişki biçimi vardı ve özel bir dil konuşulurdu” (s. 41) diyerek o âdâb ve erkâna vurgu yapıyor. 

İkinci mekân Atasoy Müftüoğlu’nun “evrensel kavşak noktası” olan ve birçok yazar şairin yetişmesinde rol oynayan mekânları: Eskişehir Belediyesi’ndeki evrak bürosu, evler, Gazve Kitaphanesi… 

Üçüncü Mekân: Mâvera Dergisinin mekânları. Mâvera ile mekânın ve süregelen adâb-erkânın değişmeye başladığına tanık oluyoruz. Hem olumlu hem olumsuz sayılabilecek bir ‘genişleme’ ve edebiyatın dışına taşma söz konusu. 

Hüseyin Su, bu yazılarıyla ‘İslâmcı’ camiadaki edebî inşaya, mekânlar üzerinden ışık tutuyor ve zihniyet değişimine -yer yer çözülmeye- dikkat çekiyor. Daha da önemlisi satır aralarındaki naif sorgulamaları ve okurları zımnen bunları tartışmaya davet etmesi… 

‘İslâmcı’ edebiyatın sosyolojisini, yaşadığı değişimi araştırmak isteyenler için önemli kaynaklardan biri bence. Kitapta ayrıca Âkif Emre, Neşet Ertaş, Nurullah Ataç, Tomris Uyar’la ilgili sağlam yazılar var… 

İyi bunlar. Geleneğin intikâli açısından iyi. Sükût tevarüse ve kıyasa engel çünkü! 

Müstear Adresler, Hüseyin Su Şule Yayınları




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —