‘Bir musibet bin nasihatten evladır’

Mustafa Çağrıcı; Covid-19 salgını bir kez daha gösterdi ki, fertler gibi toplumların, milletlerin de musibetleri var ve bunlardan alacakları dersler var.

‘Bir musibet bin nasihatten evladır’

 

Coronavirus veya resmî adıyla Covid-19 salgını bir kez daha gösterdi ki, fertler gibi toplumların, milletlerin de musibetleri var ve bunlardan alacakları dersler var. 

Olay malum: Dünya Sağlık Örgütü geçen hafta Covid-19 için “dünyayı saran salgın” anlamında pandemi kararı almış; hastalığın “merkez üssü”nün de artık Avrupa olduğunu açıklamıştı. Çünkü nüfus sayısıyla kıyaslandığında Avrupa’daki ölümlerin nüfusa oranı şimdiden Çin’dekini geçmiş bulunuyor.

İlginç bir nokta da şu: Bir buçuk ay önce Dünya Sağlık Örgütü Başkanı, sağlık sistemi daha zayıf olan yoksul ülkeler hakkında daha çok kaygılandığını söylemişti. “Çağımızda en tehlikeli virüs” başlıklı o zamanki bir yazımda “Hastalığın Çin’de böylesine hızlı yayılması, tehlikenin gelişmiş ülkeleri de vurabileceğine işaret ediyor” demiştim. Maalesef öyle oldu. Önlem almada geciktiği söylenen İtalya ile İspanya resmen ülke çapında karantinaya alındı. Belki arkadan diğerleri gelecek. Böylece (dileriz korkulan olmaz ama) şimdiki tabloda salgından en çok etkilenen ülkelerin zenginler, hiç etkilenmeyen veya çok az etkilenen ülkelerinse yoksullar olduğu görülüyor. Sanırım bunun başta gelen nedeni, zengin ülkelerde iş ve seyahat amaçlı insan hareketlerinin diğerlerine göre daha yoğun olmasıdır. 

***

Ülkemize gelince, ilgili kurumlarımızın ve halkımızın salgın konusunda olabildiğince sorumlu ve bilinçli davrandıklarını görüyoruz. Bazılarımızın gıda ve diğer ihtiyaç maddelerine hücumu ile bundan beslenen korku ve panik istismarcılığının da hemen bitirilmesi gerekiyor. Bırakın böylesine hoyrat bir bencilliği; tam tersine, -Kur’ân-ı Kerîm’in (59/9) anlattığına göre- kardeşlerimizi öz canlarımıza tercih etmek, ta Hz. Peygamber’in toplumundan gelen hasletimizdir. Bir TV kanalında haber sunan Ece Üner, Virüs mü, fırsatçılar mı daha hızlı yayılıyor, bilemedik Sorarsanız hepimiz Müslümanız. Ama gel gör ki, namaz beş vakit, ahlak yirmi dört saat farz şeklindeki sitemiyle meselenin özüne dokunmuştu. Toplumumuzdan büyük destek aldığını sosyal medyadan gördüğümüz bu eleştiriyi -hem dinimizin hem insanlığımızın gereği olduğu için- ben de destekliyorum. Peygamber Efendimizin de, “Bir insanın namazı onun ahlaksız ve çirkin işler yapmasını engellemiyorsa, o namaz geçersizdir” buyurduğunu hatırlatıyorum.

Dileriz, insanlarımız bu musibetten maddiyat çıkarmak yerine, insanlık ve Müslümanlık değerlerimizi geliştiren dersler çıkarır. Kur’an’ın bize öğrettiğine göre, böyle musibetleri kendimiz için bir sınav, ne kadar insan ve Müslüman olduğumuzu denemek için bir fırsat olarak görmemiz gerekiyor. Eski kaynaklarımızın birinde okumuştum: Peygamberlerden biri, “Ey Rabbim! Senin benden memnun olduğunu nasıl anlayabilirim?’ deyince Yüce Allah, “İhtiyaç sahiplerinin senden memnun olup olmadıklarına bakarsan anlarsın buyurmuş. Dünya salgına buradan da bakarsa, umulur ki, bin nasihatin kâr etmediği insanlara, gruplara ve hatta milletlere bir musibet yetebilir.

Fakat “şu insanoğlu ne kadar cahil ve nankör!” (Kur’an 14/34). İngiliz gazetesi The Guardian’ın haberine göre, birçok süper zengin, yanlarına özel doktorlarını alarak özel jetlerle salgının olmadığı ülkelerdeki ‘felaket sığınakları’na kaçıyorlarmış. Oysa böyle kaçarak yaşamaktansa, ülkesinde insanlarla kalıp gerektiğinde onlara yardım için çalışmak çok daha erdemli ve onurlu bir davranıştır. 

***

Şimdi kendimiz, halkımız ve insanlık için yapacağımız en önemli görev, hastalığın yayılmaması için ilgililerin sürekli hatırlattığı o birkaç tedbiri hep birlikte eksiksiz aksaksız uygulamak, bu suretle sebeplere tam başvurmak, sonra da Allah’a tevekkül etmektir. Tıpkı Peygamberimizin öğütlediği gibi: “Allah’a tevekkül ettim” deyip devesini salıveren birine Peygamberimiz, “Önce onu bağla, sonra tevekkül et” buyurmuşlardı.

Gazâlî’nin sözleriyle bitirelim: “Sebeplerin sebebi olan Yüce Allah, hikmetini göstermek için yasalarını, sebeplerle sonuçları birbirine bağlamak suretiyle yürütmektedir.” Öyleyse “Sebepleri terk etmek, hikmetten sapmak ve Allah’ın yasalarını bilmemektir.”