Tarih: 08.06.2020 02:28

Bir ırkçılık da yoksullara…

Facebook Twitter Linked-in

Ne kadar zor ikna ettim onları.

Mağdur kadına yardım etmeye.

Hiç memnun olmadılar.

Hayatın sillesini yemiş kadını defalarca, anlattım.

Kocasının onu aldattığını, sonra kaba adamın dostunu tabanca ile yaralayıp hapse düştüğünü.

Engelli çocuğunu evde yalnız bırakamadığından kadıncağızın bir işe girip çalışamadığını.

Gönülsüz biraz yardım yaptı komşular.

Her ay sürekli bir gelire kavuşmasını istiyordum.

Mahalle dayanışması yaparsak o kadın ve çocuğu biraz nefes alabilirdi.

Devlet baksın, dediler.

Resmi kurumlara başvurduk ancak aldığı ile ev kirasını, faturalarını zar zor ödeyebiliyordu.

Durumları iyi olan kimi komşularım, durumu kötü olanlardan daha nefretle yardıma yanaşmıyorlardı.

Yoruldum anlatmaktan.

Mağdur kadına o denli öfke dolu idiler ki, Floyd’un boynuna basarak nefes almasını engelleyerek ölmesine sebep olan ABD’li beyaz polis gibi davranıyorlardı.

Bu mahalleye neden geldi, diye nefretlerini açık ediyorlar, gitsin daha ucuz bir eve, iki göz değil bir odalık bodrum kata gitsin diyorlardı.

Kadıncağız üstelik bu nefretin farkındaydı.

Dört duvar arasında dönüyor, mahcubiyetinden dışarı çıkmaya utanıyordu.

Yoksullara ırkçılığa aslında o denli çok rastladım ki.

Fakir görünümlü insanlara restoran sahibi ya da garsonların ne kadar kötü davrandıklarına kaç kez tanık oldum.

Yapılan sosyal deneylerde sanırım kimse sınavı geçemedi.

DW Türkçenin yaptığı bir videoya rastlıyorum.

“Gülsüm’ün Hikâyesi”ni anlatıyordu.

Gülsüm, 60 yaşında Çorum’un köyünden.

İlkokulu beşe kadar okumuş.

18’ine iki ay kala evlenmiş.

10 nüfusun içine gelin gelip, iki oda içinde altı yedi yıl yaşamış.

Beş çocuk sahibi.

Bir akrabalarının İzmir’e gelin, kapıcılık falan yaparsınız önerisi ile göç etmişler büyük şehre.

30 yıldır Limontepe sakinlerinden.

Yiyecek ekmek bulamadıkları zamanlar olmuş.

Teneke ile ocak yakıp su kaynatmış.

Gülsüm, tütün ve incir fabrikalarında mevsimlik işçi olarak çalışmış.

Emekli.

Çocuklarının okumasıdır en büyük arzusu.

Şehirli kime denir dendiğinde, Gülsüm bilgece konuşmakta;

“Parası bol olanlara denir. 10-15 milyar alan ile 1,5 milyar alan ben bir miyim?

Maaşı az olanlar hiç ben şehirliyim demesin” demekte.

Video da, Gülsüm’e elbet hak veriyorsunuz.

Şehrin bütün imkânlarının tadını çıkaran, haksız kazanç elde edenlere ilenç duyuyorsunuz.

Ne ki, Gülsüm’ün çok saygın bir hayatı bulunmakta.

Bağında bahçesinde üretmekte.

Kahve ve çay içtiği komşuları ile sosyal ilişkileri düzgün.

Çalışmış, az da olsa kazanmış, beş çocuk yetiştirip okutmuş.

Onuru ile başı dik yaşamış insanın huzuru bulunmakta.

Şehrin hâkimi arsız isli karamalcıların üsttenci tavırlarından Gülsüm’ün de ayakları gitmemekte kulvarlara.

Gülsüm de kendisini yabancı hissetmekte büyük caddelerde.

Ayrımcılığın, dışlayıcılığın, kenara bırakılışın, arkada tutuluşun sızısını hissetmekte...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —