Tarih: 07.03.2021 19:14

Bir İmkan Olarak İslamcılık

Facebook Twitter Linked-in

​Hiç kuşku yok ki, İslamcılık, İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an ve Sünnete dönüşü önceleyen, İslam topraklarını emperyalizmin tasallutundan kurtarmayı amaçlayan, tarih içinde özünden uzaklaşmış İslami söylemi yeniden arındırmaya çalışan, İslam’ın izzetini yeniden hakim kılmaya çalışan, İslam topraklarında doğan en yerli, en sahici hareketidir.

​İslam ve İslamcılık elbette birbirinden farklıdır. Unutulmaması gereken ilk gerçek şudur: İslam bir din, İslamcılık belli bir zaman ve tarihte ortaya çıkmış sorunları Kur’an ve Sünnet temelinde çözmeye çalışan bir yaklaşımdır. Bu anlamda din değişmez temel değerleri oluştururken İslamcılık değişkendir. Çünkü İslamcılık belli bir zamanda yaşayan alim ve entelektüellerin ürettikleri çözümleri kapsar. Bundan dolayı İslamcılık beşeri zihnin ürünüdür. Değişime açık olduğu gibi mutlak değerler içermez.

​Bugün itibarıyla İslamcılık derin bir krizden geçmektedir. Bu krizde iktidar deneyiminin yol açtığı sonuçlar kadar, modernizmin ve tüketim kültürünün etkisi de ihmal edilmemelidir. İslamcılık geçtiği bu derin krize, tutarlı bir entelektüel cevap üretmek zorundadır. 

​İslamcılığın önündeki asıl sorun hedeflediği yenilenmenin hangi yöntemle gerçekleştirileceği sorunudur. Bu noktada İslam’ın kendi kaynaklarına dönerek tarihsel tecrübesinden faydalanması gerektiği açıktır. Yenilenme için İslam’ın ruhunu içselleştirmiş öncü bir kadroya ihtiyaç olduğu açıktır.

​Batının ürettiği felsefenin ve ona bağlı olarak tanımlanan akıl kavramının dışına çıkarak yeniden anlamlandırmak gerekir. Bu anlamda Batı rasyonalizminin aklı hakikati inşa eden bir bilgi üretim aracı olarak gören anlayışından uzaklaşmak gerekir.

​İslamcılar kendilerine özgü bir muhalefet düşüncesi oluşturması en önemli önceliklerdendir. Muhalefet, mutlaka ahlaki ilkelere dayanmalı, ufuk açıcı ve yol gösterici olmalıdır. Adalet ve ahlak duygusunu zedeleyen bir muhalefet anlayışı İslamcıların izleyeceği bir yöntem olamaz. İslamcıların muhalefeti, gerçekçi olmalı, ancak reel duruma teslim olmamalı; idealleri olmalı fakat toplumsal gerçeklikten kopmamalı, tek kelimeyle sahici olmalıdır.

​İslamcılık, hem kendi değerlerine sahip çıkacak hem de toplumsal gerçekliği ve dünyadaki değişimleri doğru okumalıdır. Değerlerine sahip çıkmamak İslamcılığı meşruiyet krizine sokarken, dünyadaki değişimleri ıskalamak onu gerçeklikten uzaklaştırma sorununun eşiğine getirir.

​Biz içinde yaşadığımız zaman dilimine aidiz. Her dönemin kendi dilini oluşturduğu gerçeğinden hareketle yeni bir dil oluşturma ihtiyacı vardır. Dil, değerlerin anlaşılması ve aktarılması açısından hayati önem taşır. Bu yüzden sahip olunan bilgi kadar bunun hangi dille aktarılacağı da önemlidir. Modern kültürün ürettiği dil ve kavramsal sistem üzerinden bir İslamcılık üretimi beklenen sonucu vermeyecektir.

​Diğer yandan, İslamcıların geleneksel bazı anlayışların ürettiği ötekileştirici ve tekfirci dilden uzak durmaları gerekir. Tekfirci yaklaşım, hem yeni düşüncelerin oluşmasını önleyici, hem de diyalog düşüncesini yok edici sonuçlar doğurur.

​İslamcılığın önündeki sorunlardan biri de kuşatıcı bir dil üretememe sorunudur. Bugün İslam dünyasında yaşanan parçalanmışlığı derinleştirecek mezhepçi ve parçacı yaklaşımlardan uzak durmak gerekir.

​Olayları ve sorunlarımızı değerlendirirken indirgemecilik tuzağına düşmemek gerekir. İndirgemecilik doğası gereği çok faktörlü olan sosyal olayları tek bir faktöre indirgeyerek açıklama çabasıdır. Bu yöntem, olaylara etki eden diğer faktörleri ihmal etmekle sonuçlanır.

​Modern kültürün ürettiği kavramlar üzerinden İslam’ı tanımlama ve anlama çabası da bir diğer önemli sorun alanıdır. İslamcılar kendi kültürel zemininin ürettiği kavramlar üzerinden dışlayıcı olmayan, kapsayıcı, kuşatıcı ve zamanın ruhuna hitap eden bir dil üretmelidirler.

​Müslüman davetçinin önündeki en önemli handikaplardan biri dini araçsallaştırma tuzağıdır. Araçsallaştırılan her değer anlamını kaybeder. Anlamını kaybeden değerler üzerinden konuşmanın anlamı kalmaz.

​Batı düşüncesini ve dayandığı felsefi temelleri iyi analiz etmek gerekmektedir. Ayrıca bu düşüncenin ürettiği sistemlerin İslam düşüncesi üzerine olan etkisini de incelemek gerekir. Batı düşüncesinin ürettiği eşitlik, özgürlük ve adalet düşüncesinin İslam düşüncesi bağlamında analiz etmek sağlıklı bir yöntem olacaktır.

​İslamcılığın temelde Batı tahakkümüne karşı bir direniş imkanı olarak ortaya çıktığını unutmamak gerekir. Bu direniş imkanını Batı modernitesine eklemlenerek heba etmemek gerekir.

​İslam coğrafyasının sağlıklı bir iktidar anlayışı üretemediğini de belirtmek gerekir. İslam adına yürütülen diktatöryel yönetimler durumu daha da karmaşık hale getirmektedir. İslam dünyası, atılım yapmasını ve potansiyelini kullanmasını önleyen, tarihte kurucu özne olmasını engelleyen faktörler şunlardır:

1-Ekonomik dengesizlikler

2-Milliyetçilik

3-Otoriter yönetimler

4-Mezhep çatışmaları

5-İnsan hakları ihlalleri

6- Siyasal anlaşmazlıklar.

Kuşku yok ki, sorunların çözümü için öncelikle sorunun çerçevesini çizmek, sonra sırasıyla sorunları çözümlemede izlenecek yöntemi belirleme, sağlıklı bir akıl tasavvuru ortaya koyma, olayların tarihsel zeminini analiz etmek,yabancı kültürlerin etkisini incelemek, ekonomik yetersizlikler ve güven bunalımını ortadan kaldırmak gerekmektedir.

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —