Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Bir İleri İki Geri

İlyas Buzgan yazdı;

Bir İleri İki Geri

“Pozitif Gündem, 2014 yılında Avrupa Komisyonu Genişleme ve Komşuluk Politikası’ndan sorumlu üye Štefan Füle’nin yerine Johannes Hahn’ın göreve gelmesiyle sona ermiştir.”

ab.gov.tr sitesinden aldığım bu cümle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren “çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda” diye başlayıp, Türkiye-AB ilişkilerinin serencamı ile devam eden “Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi” başlıklı yazının sonuç cümlesidir. Ben bu yazıda Türkiye-AB ilişkilerini, sona eren pozitif gündemin nedenlerini ve sonuçlarını analiz etmeyeceğim. Bu, bir sonraki yazının konusudur. Bu yazının konusu, Soğuk Savaş’ın başlangıcından yirminci yüzyılın kapanışına kadar AB ile ilişkiler dahil Türkiye’de yaşanan önemli siyasi olaylar ve 1970’li yılların ortalarından Soğuk Savaş’ın bitimine kadar dünyada meydana gelen demokratikleşme dalgasının kısa bir özetini sunmaktır. Bu özeti sunmamın esas nedeni, 20.yüzyıldan 21.yüzyıla devreden  Türk siyasi kültür ve mirasının, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği üzerinde oynayacağı rolü belirlemektir.

Otoriter, totaliter ve demokratik yönetimler tarafından işgal edilen 20.yüzyılın siyasi galerisini çarpıcı bir şekilde tasvir ve analiz eden siyaset bilimcilerden biri hiç kuşkusuz  Samuel Hungtington’dur. Huntington, Üçüncü Dalga / 20.Yüzyıl Sonlarında Demokratlaşma isimli kitabını Soğuk Savaş’ın en önemli simgelerinden biri olan Berlin Duvarı’nın yıkıldığı, Varşova Paktı’nın dağılma sürecine girdiği ve Gorbaçov’un Glastnost (Liberalleşme) ve Perestroyka (Yeniden yapılanma) politikalarının SSCB’yi dağılmaktan kurtaramadığının anlaşıldığı 1989-1990’lı yıllarda yazdı. Ona göre kitabın ana amacı, yirminci yüzyılın dördüncü çeyreğinin en önemli siyasal gelişmesi olan 1974 ile 1990 arasında yaklaşık otuz ülkenin otoriter ve totaliter sistemlerden demokratik siyasal sistemlere geçişini, yani üçüncü demokrasi dalgasının niçinini, nasılını ve sonuçlarını açıklamaktı. Hungtington’a göre üçüncü demokrasi dalgasından önce her iki demokrasi dalgasını otoriter ve totaliter ters dalga takip etmiş ve bir dizi demokrasinin çöküşüne neden olmuştu. Ona göre ilk demokrasi dalgası 1828’de Amerika’da başlamış, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere 33 Avrupa ülkesini içine alarak 1926’ya kadar devam etmiştir. 1922’de Mussolini’nin İtalya’da iktidara gelmesiyle başlayan birinci otoriter ters dalga Polonya, Avusturya, Almanya, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve Japonya’nın demokrasisini yıkarak 1942’ye kadar devam etti. 1943’ten 1962’ye kadar devam eden ikinci demokrasi dalgasında Batı Almanya, İtalya, Yunanistan, Türkiye, Avusturya ve Japonya otoriter rejimlerden demokrasiye yöneldi. 1960’ta askeri bir darbeyle demokrasisi kesintiye uğrayan Türkiye, 1961’de yeniden demokrasiye geçiş yaptı.1959’da başlayan ve 1970’li yılların ortalarına kadar devam eden ikinci otoriter ters dalgada Yunanistan, Peru, Brezilya, Arjantin, Şili, Uruguay, Bolivya, Pakistan, Hindistan, Endonezya ve Filipinler’in demokrasisi askeri darbelerle çöktü. 1971’de verilen bir muhtırayla Türkiye’de demokrasi kesintiye uğradıysa da 1973’te seçilmiş yönetime yeniden izin verildi.

Üçüncü Demokrasi Dalgası

Portekiz diktatörlüğünün 1974’te sona erişini izleyen 15 yıl içinde  Avrupa, Latin Amerika ve Asya’daki yaklaşık otuz ülkede demokratik rejimler otoriter rejimlerin yerini aldılar. Üçüncü demokrasi dalgası, kendisini ilkin Güney Avrupa’da gösterdi. Portekiz ve Yunanistan 1974’te demokrasiye geçerken İspanya, diktatör Franco’nun ölümünün ardından 1975’te demokrasiye geçti. 1970’li yılların sonunda demokrasi dalgası Latin Amerika’ya geçti; Ekvator 1979, Peru 1980, Bolivya 1982, Honduras 1982, Arjantin 1983, Uruguay 1984, Brezilya 1984, Salvador 1984, Guatemala 1985’de demokrasiye geçiş yaptı. Demokrasi akımı Asya’da da belirtilerini gösterdi. 1977’te Hindistan, 1983’te Filipinler yeniden demokrasiye dönüş yaptı. Güney Kore ve Tayvan 1988’de, Pakistan da yine aynı yıl demokrasiyi yeniden inşa etti.1980 askeri darbesi ile demokrasisi kesintiye uğrayan Türkiye, 1983’te yeniden demokrasiye döndü. Üçüncü demokrasi dalgası en fazla Doğu Avrupa ülkelerini etkiledi. SSCB ve Varşova Paktı’nın dağılmasıyla özgürleşen Doğu Avrupa ülkeleri, kısa sürede piyasa ekonomisi ve demokrasiye geçiş yaptılar. Üçüncü demokrasi dalgasının Güney ve Doğu Avrupa’daki boyutu, Avrupa Birliği’ne genişleme sürecini başlatması için uyarı yaptı. Birer Güney Avrupa ülkesi olan Yunanistan 1981’de, Portekiz ve İspanya 1986’da birliğe kabul edildi. SSCB’nin dağılmasıyla demokrasiye ve serbest piyasa ekonomisine geçiş yapan Doğu Avrupa ülkelerinin ilk stratejik hedefi AB’ye girmek oldu. Polonya, Macaristan, Slovenya, Slovakya, Litvanya, Letonya, Estonya ve Çek Cumhuriyeti 2004’te AB’ye üye olurken, Bulgaristan ve Romanya ise 2007’de birliğe üye oldu. Böylece Avrupa Birliği’nin beşinci genişleme dalgası da başarı ile tamamlandı. 1923’ten 1950’ye kadar otoriter tek parti tarafından yönetilen Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyet tehdidinin ortaya çıkması ve değişen uluslararası konjonktürün etkisi ile Amerika ve Batı yanlısı bir dış politika izledi. 1949’da Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye, 1950’de çok partili siyasal sisteme geçerek ilk demokratik seçimini yaptı. Demokrat Parti’nin seçimleri kazanarak iktidara gelmesinin ardından Türkiye 1952’de NATO üyesi oldu. 1950’li yıllar boyunca Amerikan yanlısı bir dış politika takip eden Demokrat Parti, 1959’da AET’ye ortaklık başvurusu yaptı.

27 Mayıs 1960’da gerçekleşen askeri darbe, on yıllık Demokrat Parti döneminin sonunu getirdi. 27 Mayıs askeri darbesinin en önemli sonuçları; Demokrat Parti’nin kapatılması, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmesi ve yapılan yeni anaysa ile askeri vesayetin kurumsallaşmasıydı. Türkiye’nin İktisadi İşbirliği Teşkilatı’na (OECD) üye olduğu 1961’de yapılan seçimler, 1965’e kadar devam eden bir koalisyon hükümetleri dönemini başlattı. Koalisyon hükümetleri döneminde Türkiye, 1963’te Ankara Anlaşması ile AET’ye üye olma yolunda yeni bir sürece girdi. 1965’den 12 Mart 1971’e kadar ülkeyi tek başına yöneten Adalet Partisi, 12 Mart Muhtırası ile iktidardan uzaklaştırıldı. 12 Mart Muhtırası’nın en önemli sonuçları 1961 Anayasası ile verilen bazı hak ve özgürlüklerin geri alınması ve Milli Nizam Partisi, Türkiye İleri Ülkü Partisi, Türkiye İşçi Partisi ile  Büyük Anadolu Partisi’nin kapatılması oldu.12 Mart 1971 Muhtırası ile kesintiye uğrayan demokrasi kanalları 1973 seçimleri ile yeniden açıldı. 1973’ten 12 Eylül 1980’e kadar koalisyon hükümetleri tarafından yönetilen ülke 12 Eylül’de yapılan askeri bir darbe ile yeniden sarsıldı. Sağ-sol, şiddet ve terör olaylarını gerekçe göstererek yapılan askeri darbe, anayasal düzenin sonunu getirmekle kalmadı, terör ve şiddet sarmalından sorumlu tutulan bütün siyasi partilerin kapatılmasına da neden oldu. 1980 Askeri Darbesi aynı zamanda 1963 Ankara Anlaşması ile temelleri atılan ve bir dizi Katma Protokol aracılığı ile sürdürülen Türkiye-AET ilişkilerinin askıya alınmasına da neden oldu. Avrupa Parlamentosu, 22 Ocak 1982’de Konsey ve Komisyonun talebi üzerine, Türkiye-AET Anlaşması’nın askıya alınmasını kararlaştırdı. 

Devamı >>>



Anahtar Kelimeler: İleri

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER