Cumhurbaşkanı Erdoğan, 84 milyona yaklaşan nüfusumuzun her bir ferdini AK Parti'nin tabii mensubu olarak gördüğünü söyledi.
Yadırgıyanlar çıktı, ben yadırgamadım.
Çünkü o sırada Cumhurbaşkanı sıfatıyla konuşmuyordu. AK Parti Genel Başkanı olarak konuşuyordu. Ve parti teşkilatlarını gayrete getirmenin gayreti içindeydi.
Partilileri, ülkenin bütün vatandaşlarının gönlünü ve desteğini kazanmaya motive etmenin neresi yanlış?
Beşikten mezara herkesi AK Partili yapma iddiası, kimilerine fazla gelebilir.
Fakat 11 milyonu geçkin üye sayısını bulmuş bir siyasi parti lideri, niye teşkilatının önüne böyle bir hedef koyamasın ki!
Seçimi kazanmayı sandığa bırakmayıp öncesinde garanti etmek istiyorsa yapar, hakkıdır.
Erdoğan'ın, bütün vatandaşları AK Parti'nin doğal üyesi olarak görmekten kastı da belli. Bir gün herkesi AK Partili yapmanın mümkün olduğunu, her bireyi potansiyel üye gördüğünü ifade ediyor.
Üyeliği kabul etmeyenleri dışlamamayı, ötekileştirmemeyi de Cumhurbaşkanı sıfatıyla partililerine emrettiği sürece sorun yok.
Hatta bence şimdi bunu göstermenin tam sırası.
Cumhurbaşkanı'nın, kendisine oy veren vermeyen, AK Partili olan olmayan her bir vatandaşı eşit gördüğünü hatırlatmasına niye mi ihtiyaç var!
Çünkü AK Particilik ve Erdoğancılık adına, vatandaşlar arasında böyle ayrımlar yapan densizler çoğalıyor. Milleti, milli ve gayri milli diye bölecek, karşı karşıya getirecek kadar azdılar da.
AK Parti'ye oy verenleri hakiki ve vatansever millet, vermeyenleri ise milletin parçası olmaktan kovup hain ve düşman sayıyorlar.
Bir gün tüm Türkiye'yi AK Partili yapma iddiasından bu gibi yanlış anlamlar çıkaranlara dur denmeyecek mi?
Trakya İlahiyat'ın profesör ünvanlı koskoca dekanı Cevdet Kılıç, son örnek. Bitirim ergen ağzıyla Boğaziçi protestocularını hedef alan nefret söylemi, böyle bir ayrımcılığın sonucu.
Gerçi tepkilerden sonra çark etti. 'Abdestimiz hazır, bir gece gelip işi bitirir evvel Allah sabah da işe gideriz' şeklindeki somun pehlivanlığının arkasında durmadı. Tehdit savurduğunu, tevil yoluyla kıvırarak inkar etti.
Güya öğrencilere değil de dış güçlerden emir alan provokatörlere ve din düşmanı darbe çığırtkanlarına nişan alıyormuş.
Bugünlerde Cumhurbaşkanı'ndan, iktidara taraftar ya da karşıt her vatandaşın eşit olduğuna dair bir mesaj duymuş olsaydı yine tozutur muydu?
Bir dekan, boyuna posuna bakmayıp bir avuç öğrenciye karşı yalandan iktidar fedailiğine yine soyunur muydu? İktidarı muhalefetten korumayı, sapkınlarla teröristlere karşı din ve devlet savunması gibi satmaya kalkar mıydı?
Özrü kabahatinden büyük bu cengaverlik ortaya çıktığında da hiçbir savcı, seyirci kalır mıydı?
Halkı kin ve düşmanlığa tahriklerin dik alası, daniskası karşısında kılı kıpırdamayanlar, yine kanun adamı diye ortada dolaşabilir miydi?
Ay aydın, hesap belli...
Hayır, o zaman milletin bir yarısı, Ay Dede'ye misafir olmuş gibi hissetmezdi.
84 milyonun tek bir ferdi bile hukuk çatısının dışında, açıkta ve ayazda geceliyor duygusuna kapılmazdı.
Bu da nefret ettirmez, sevdirirdi. Ve beşikten mezara herkesi bir gün AK Partili yapmayı kolaylaştırırdı, imkansızlaştırmazdı.
Olmayanı varmış gibi gösterme lobisi
Cumhurbaşkanı’nı gizli bir lobinin yanılttığından şüphelenmek için bir dolu neden sıralayabilirim.
Kılıçdaroğlu, öğrencileri ve ailelerini sağduyuya çağırdığı için şahin muhaliflerin hışmına uğramışken...Erdoğan, onun sokağı kışkırtmaya sarıldığını niye zannetsin yoksa?
Kılıçdaroğlu konuştuğu halde, onun şu kadar gündür CHP’deki tecavüz iddiaları hakkında sustuğunu niye zannetsin? Bay Kemal’in bunu örtbas için iktidarı başarısız, ülkeyi kötü yönetiliyor gösterdiğini zannettiren kim?
Veya Boğaziçi eylemcilerini, darbe çığırtkanı ve terörist zannettiren?
Peki ya halkın gerçek gündeminin, CHP’nin kötü yönetilmesi olduğunu sandıran? CHP kötü yönetildiği için Anayasa’ya uyulamadığını, faizlerin yükseldiğini, işsizliğin arttığını, ekonominin göçtüğünü, mutfakta yangın çıktığını sandıran kim?
CHP istemediği için henüz uzaya çıkamamışız gibi “Patlasa da çatlasa da inşallah Ay’a gidiyoruz” dedirten?
Olmayanı varmış gibi gösteren bir lobinin işlerine benzemiyor mu?
Hayrettin Karaman Hoca, yenilenen İstanbul seçimlerinden önce Yeni Şafak’ta yazmıştı. İktidara zarar verecek ve muhalefete yarayacaksa yönetenlerin yanlışlarını dile getirmeyi dinen sakıncalı buluyordu.
Düşmana koz verecekse iktidardan şikayet etmeye ve doğruları söylemeye caizdir, meşrudur diyemezdi.
Bütün muhalefet partileriyle iktidarı eleştiren Müslüman vatandaşları, din ve devlet düşmanı konumuna düşüren bir fetvaydı.
Öyle bir lobi yoksa, Karaman Hoca’nın yalan propaganda fetvasını kim kullanıyor?