Tarih: 19.04.2020 18:37

Bir geleneğin izinde Şakir Kurtulmuş ve denemeleri

Facebook Twitter Linked-in

Yüzünü eskitmek, diye bir deyim vardır. Sürekli ortalarda görünen, her taşın altından çıkan insanlar için kullanılır. Deyimlerin de yüzü eskir. Son günlerde “zor zamanlardan geçmek” ifadesini neredeyse bütün konuşmalarımızın giriş cümlesi olarak kullanmaya başladık. Esasen ben de bu yazıya “İçinden geçtiğimiz bu zor zamanlarda…” şeklinde başlamayı planlamıştım. İşleyen demir ışıldar da kullanılan dil neden bayağılaşır ki! Demiri ustası kullanır ama dili ustasına bırakmazlar da ondan. Hele bir de sözü ustasından dinleyin! Görün bakın, şapkadan ne tavşanlar çıkıyor.

İşte bu zor zamanlarda anlamlı bir kültür hamlesi yaptı Çıra Yayınları. Günümüz edebiyatının seçkin yazar ve şairlerine ait otuz altı kitap oldukça cüzi bir fiyata. Kitaplar elime ulaştığında hazine sandığının kapağını açan define avcısı gibi bütün kitapları teker teker inceledim. Önce hangisini okumaya karar versem bir diğerinde aklım kalacaktı. Başladım bir yerden. İlk başladığım yerde Hoca Ahmet Yesevi damarından beslenerek Anadolu irfanını oluşturan bir geleneğin kokusunu duydum. Bu yazıda Şakir Kurtulmuş’un denemeleri ekseninde bir edebiyat geleneğinin izini sürmeye çalışacağım.

Bir şair içtenliğiyle gönül kapımızı çalan Şakir Kurtulmuş hocamızın edebiyat ve kültür hayatına, dostluklarına, okuma serüvenine ve yakinen tanık olduğu yakın tarihimize dair deneyim ve izlenimlerini aktardığı denemelerini de bir solukta okudum. Şakir Kurtulmuş ve arkadaşlarının nasıl bir damardan beslenerek geldiklerini anlamak için denemelerine konu ettikleri şahsiyetlere bakmak yeterli olacaktır. Kültürün İzi adlı kitapta yer alan “Şiirin Bir Adı da içten Doğuştur” adlı yazıda “Sufi Öncüler” başlıklı etkinlikte Mustafa Özçelik’in konuşmasını konu ediyor ve şunları aktarıyor: “Yesevi kültürü dediğimizde İmam-ı Azam, İmam-ı Maturidi, hadis ilmi aklımıza gelmeli diyen Mustafa Özçelik, Ahmet Yesevi’yi anlamanın önemine işaret ederek konuşmasını şöyle tamamladı: ‘Yunus Emre, Mevlana, Şeyh Edebali, Battal Gazi, Orhan Gazi, Osman Gazi Osmanlı’yı kuran şahsiyetlerdir… Hedefimiz Ahmet Yesevi uzmanı, Muhiddin-i Arabi uzmanı, İbn-i Sina, Yunus Emre uzmanları yetiştirmek olmalıdır.

Yazar, Edebiyatın İzi kitabında yer alan “Dağın Önünde Yunusla Buluşmayı Bekleyen Şair: Mustafa Özçelik” başlıklı yazısında da Mustafa Özçelik’in şahsında kendilerinin de edebiyat zevklerinin oluşmasında Yunus’un etkisini vurguluyor: “Özçelik’in şiirinde hissettiğimiz aşkın yoğunluğu sufi duyarlılığın bir sonucudur. Yunus’un şiirindeki gibi hayatın sorunlarının yer aldığı, insanın iç dünyasından hareketle varoluşsal ve asil insan sorunlarının dile getirildiği, iç yolculuğa davet edildiği bir şiirdir onun şiiri.”

Birbirini tamamlayan halkalar

“Kültürün İzi” adlı kitapta yer alan bir başka yazıda “Safahat Sadece Bir Şiir Kitabı Olarak Görülmemeli” başlığıyla geleneğin içinde Mehmet Akif’in yerine dair İpucu veriyor. Yazıda, “Mevlana, Yunus emre, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Bediüzzaman, Sezai Karakoç gibi büyük insanlar bir zincirin birbirini tamamlayan tek tek halkaları gibidir. Her birini anmak ve anlamaya çalışmak sorumluluğumuzun gereğidir.” diyerek dini, kültürel, edebi açıdan kendini ait hissettiği daireyi çiziyor. “Asım”ın bir gençlik ideali olduğunu ve bu ideale sahip çıkılması gerektiğini vurguluyor.

Kitabın İzi adlı kitapta yer alan “Büyük Doğu Kapaklarının Dili” başlıklı yazıda derginin ilk sayısında Necip Fazıl’ın yayımladığı manifestodan bir alıntı yapıyor: “Doğu’dan gelmiş, Doğu’yu örneklemiş, Batı’ya doğru yürümüş, sonra kalakalmış, Batı’nın saldırışları önünde Doğu’yla beraber gerilemiş, geriledikçe gerilemiş fakat uçuruma düşmemiş, bir şahlanışta kendisini mekân çerçevesinde kurtarabilmiş, her istikamette yeni örnekler aramaya çıkmış amma zaman çerçevesinde bir türlü kurtarıcısını bulamamış bir millet olmak şuuruna sımsıkı bağlıyız.”

Pek çok yazıda çeşitli sebeplerle Yunus, Akif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç gibi isimlerden bahsediyor yazar. Fikirlerini ve sanat anlayışını bu çizgide oluşturduğunu söylemek doğru olur. “Kültürün İzi” adlı kitapta yer alan  “Sezai Karakoç’un Dünya’yla Bir İşi Yok” başlıklı yazıda Prof. Turan Karataş’ın konuşmasından şu ifadeleri alıntılıyor: “Diriliş dergisi şayet çıkmasaydı bugün edebiyat dünyasında var olan isimlerin daha az beslenmiş olarak var olabileceklerini ifade eden Karataş, derginin bu açıdan bereketli bir kapı, bir ocak olarak önem taşıdığını söyledi.”

“Edebiyatın İzi” adlı kitapta yer alan “Osman Sarı’nın Şiirine Bir Yaklaşım” başlıklı yazıda Nuri Pakdil’in “Edebiyat” dergisinin çıkışıyla ilgili sözlerini Pakdil’in ağzından aktarıyor: “Nuri Pakdil, Edebiyat dergisinin çıkış amacını şöyle anlatır. ‘Akif İnan, Rasim Özdenören ve Erdem Bayazıt’la birlikte Edebiyat dergisini çıkarmaya karar verdiğimizde, bizi bu girişime zorlayan etken tekti: Ülkü olarak batıcılığı seçmediğimizi, yalnızca yerli düşünceye ve bunun tüm değer yargılarına bağlı olduğumuzu söylemek…”

Gelenek dairesi içinde yer almış yazar ve şairler işlenmiş

Denemelerine konu olan diğer isimler de M. Akif İnan, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Aliya İzzetbegoviç gibi yine aynı gelenek dairesi içinde yer almış yazar ve şairlerden oluşuyor. Afganistan ve Filistin’de yaşananlar, başörtüsü yasağı nedeniyle mağdur edilen öğrenciler, imam hatip lisesi mezunlarına yaşatılan zorluklar yazarın denemelerine konu olan ekser meseleler. Bununla birlikte yazar, bu dairenin dışına bigâne kalmamış. Attila ilhan, Halit Ziya Uşaklıgil, Ziya Osman Saba, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yusuf Ziya Ortaç, Dostoyevski, Tolstoy okumalarının da denemelerine doğrudan ya da alıntı yoluyla girmiş olduğunu görebiliyoruz. Bu okumalar, yazarın kendisini kapalı bir dairenin içine hapsetmediğini, ayakları yere sağlam basarak ufkunun genişliğince okumalarını kendi potasında erittiğini gösteriyor bize.

Şakir Kurtulmuş, bir şair olmanın avantajını denemelerinde de kullanmış ve sanatlı, içten bir üslupla akıcı bir metin oluşturmuş. Uzun, resmi ve sıkıcı ifadelerden, yoğun alıntılardan uzak durmuş. Bir düşünce yazısı olan denemede okuyucunun dolduracağı boşluklar bırakarak okuyucuyu da anlamlandırma sürecine dâhil etmiş.

Edebiyat mahfilleri konusuna da birkaç farklı yazıda değiniyor Şakir Kurtulmuş. Özellikle Sahaflar, dergi yazıhaneleri, kahvehaneler ve kimi edebiyatçı arkadaşlarının evlerinde gerçekleştirdikleri sohbetlerin bir dönemin edebiyat zevkine yön verdiğini belirtiyor. Ankara’nın edebiyat mahfillerine ve kendi edebiyat mahfillerine de değiniyor yazar.

Şakir Kurtulmuş’un denemelerine dair son olarak değinmek istediğim husus tevazu. Pek çok yazıda özellikle dergicilik sürecinde birlikte oldukları yazar ve şair dostundan övgüyle söz ederken kendi yazın hayatına dair derin bir sükûtu tercih ediyor. Bir kıssayı akla getirdi bu tutum: Zamanın birinde Allah dostlarının feyzinden bereketlenmek isteyen bir adam bir sohbet haberi alır ve sohbete büyük bir Allah dostunun da katılacağını öğrenir. Sohbet başlamadan kapıda beklemeye ve gelen herkese “Dedikleri o büyük Allah dostu sen misin?” diye sormaya başlar. Soruya muhatap olan dervişan: “Ben değilim efendim, arkamdadır.” diyerek içeri girer. Adam bütün dervişana sorar, en son derviş kapıda belirdiğinde adam beklediği Allah dostunu bulduğunu düşünerek kollarını açar, halini arz eder. Derviş büyük bir hayâ ile: “Beklediğin ben değilim, benden önce içeri girendir.” diyerek sessizce içeri girer. Üstünlüğün takvada olduğunu bilen bir tavır.

Cumhuriyet tarihi itibariyle Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera gibi dergilerle süren gelenek bugün pek çok dergide yaşatılmaya devam ediyor. Yedi iklim dergisi de bu geleneğin takipçisi, güçlü bir duruşun temsilcisi olarak Şakir Kurtulmuş’un denemelerinde kendine sıkça yer bulmuş.

Şair ve yazar Şakir Kurtulmuş




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —