Bir Avukatın Şubat Hikâyeleri

Eğitimci yazar Hüseyin Akın, 28 Şubat dönemine tanıklık eden bir avukatın, konu ile ilgili bizzat yaşadığı şeylere dair düşüncelerini, o kişini kaleme aldığı bir kitaba dayanarak aktarıyor.

Bir Avukatın Şubat Hikâyeleri

“Okuyacağınız bir hikâye. Ama “hikâye” değil!

28 Şubat 1997 tarihinde gerçekleşen postmodern darbenin öncesinde ve sonrasında yaşanmış birçok hikâyeden birkaç damla.

Kimi gözyaşı damlası çoğu ise mücadele edilirken dökülen terden damlalar.

Bir gözlem ya da inceleme değil. Olayların içinden bir muhabirin paylaşımı hiç değil.

Mücadelenin tanıklarından birinin kaleminden.”

Yukarıdaki satırları Mustafa Atılgan’a ait tarihe kayıtlar düşen “Şubat Hikâyeleri” kitabından aldım. Kitap/Arası Yayınları’ndan çıkan “Şubat Hikâyeleri” yazarın Konya’da avukatlık yaptığı 28 Şubat sürecinde yaşadığı ve tanık olduğu olaylardan oluşuyor.

Baskı ve dayatmalarla başlarını açmaya zorlanan genç kızların dini bütün ebeveyn ve kanaat insanları tarafından bu baskıya nasıl boyun eğmeye zorlandıklarının hikâyelerini okuyoruz kitapta. Bildik ve tanıdık hikâyeler bunlar.

“Aziz davalar izzetli insanların omuzlarında yükselir” sözünü her fırsatta hatırlatan eski müftü bir hoca efendinin başını açmamak için direnen kız öğrenciye omurgalı davranmak yerine nasıl topu taca atıp sorumluluktan sıyrılıverdiğinin acıklı hikâyesini okuyoruz.

Başörtüsü yasağını uygulama hukuksuzluğunda bulunmaması ikazında bulunulduğunda bir ilahiyatçı okul müdürünün nasıl şekilden şekle girip yasakçılarla iş birliğine gittiğini okurken derin bir hüzne kapılıp o meşum günlere geri gidiyoruz.

Neredeyse okul ve başörtü merkezli her vakada kaymakam, milli eğitim müdürü, şube müdürü, emniyet amiri eksik olmuyor. Yasağın uygulayıcısı olan idarecilerin yasakçılara nasıl kolayca adapte olduklarını görmek gerçekten şaşırtıcı. Şu satırlara dikkat:

“Veliler, müdür odasından çıkarken Müdür Bey, “Ben” diyor “disiplin yönetmeliği hükümlerini harfiyen bilirim. İstersem bu öğrencilerin hepsini okuldan bile atarım.” Kraldan fazla kralcı, hafız-ı kelam Müdür Bey’in bu sözlerine acı acı gülümsüyoruz… Zira biraz önce olanlardan üzüntü duyduğunu ifade etmiş, kendisini iş birlikçi olarak suçlayamayacağımızı söylemişti.” (s. 24)

Şubat Hikâyeleri vicdanların pörsüdüğü, dillerin lal olduğu ve omurgaların kamburlaştığı rektör, muhafazakâr okul müdürü, okul aile birliği başkanı, milli eğitim müdürü gibi yöneticilerin sınanma öyküleriyle dolu.

Bu zatların cezadan kurtulma, göze girme ve terfi etme gibi motivasyonlarla nasıl kuraldan çok kuralcı ve de kraldan çok kralcı olduklarını görüyoruz.

Bu portrelerin kullanışlı elemanlar olarak nasıl her devrin adamı olduklarını çok iyi biliyoruz. Bu kişilerin bilinçleri değil, ezberleri vardır. Bu ezberleri de istedikleri zaman unutuvermekte maharetlidirler. Yeter ki göze girebilsinler.

 O dönem Selçuklu Anadolu İmam Hatip Lisesi’ndeki işgüzarlıklar gibi: “Okul müdür vekili olarak atandığında ilk işlerinden birisi okulun bayan öğrencilerinden birkaçını başları açık ve makyajlı halde garnizon komutanını ziyarete götüren beyefendi bunca çabasına rağmen müdür olarak atanmayı başaramadı.” (s. 39)

Şubat Hikâyeleri sayıca da 28’e işaret ediyor. Bazı hikâyelerin başlıkları bile bu meşum dönemi özetlemeye yetiyor. “Kızıma Başını Açmasını Söyler misin?, “Diplomanız Sizin Olsun”, “Tıp’lının “Hukuk” Stajı”, “Tevhide’nin Yaşadıkları”, “Kesintisiz Eğitim Protestoları”, “Başörtülünün Başörtülüyü Soruşturması”…

Mustafa Atılgan’ın 28 Şubat baskı ve dayatma hikâyelerinin derlemesi mahiyetindeki bu kitap çok önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Yakın dönem edebiyatında 28 Şubat postmodern darbe süreci ile ilgili direniş şiirleri ve öykülerini içeren derleme kitaplar çıktığını biliyoruz. Az da olsa bu döneme ait acıları dile getiren roman örnekleri de mevcut. Bir avukatın kaleminden çıkan yaşanmış, tanıklık edilmiş Şubat Hikâyelerini emsallerinden ayırıp özgün kılan bir kurguya dayanmayıp yaşanmışlığın tam orta yerinden kaynağını almış olmasıdır.

Yazarın da altını çizdiği üzere bu kitaptaki öyküler hem tarihi hatırlatmak hem de bir daha tekerrür etmemesi için tarihe kayıt düşmek gibi belgesel bir niteliği haizdir.

Üstadın “Olup bitenlerin olup bitmemesi için ne yapıyorsun?” sorusuna mütevazı bir katkı sayılsa yeridir.

Mustafa Atılgan’ın sıklıkla tekrar ettiği hakikatli cümleyle noktalayalım:

“Kim ne yaparsa kendisi için yapar ve yaptığının karşılığını mutlaka görür.”

Sevgili okur, hafızayı diri tutmak için bu kitapları alıp okumak iyidir. Zira tarihi tekerrürden kurtarıp ibret vesilesi kılmak için yaşanmışlıkları vesile kılmak mümkündür.

(Şubat Hikâyeleri-Mustafa Atılgan-Kitap/Arası)