Barış Pınarı Harekâtı’nın oyunbozan bir seyir takip etmesi tükenen dünya gücü ABD’nin zamirini açığa vurdu.
Bir kere, Suriye’de yıllardır süren kirli savaşın asıl mes’ulü ABD, bu şek ve şüpheye mahal kalmayacak şekilde ortaya döküldü.
ABD, Suriye’yi istikrarsızlaştırarak İsrail’i rahatlattı. Aynı zamanda Türkiye’nin bölgedeki genişlemekte olan tesir alanını daralttı. İsrail dışında bütün bölge ülkeleri neredeyse iktisadî bir bütün olma düşüncesine ısınıyordu. Suudi Arabistan sınırına kadar vizesiz gidilebiliyordu.
Rejim karşıtı hareket başladığında bunun kısa sürede sonuçlanması için ABD ve Avrupa’nın devreye gireceği, netice olarak Baas iktidarının sonunun geleceği sanılıyordu. Türkiye’nin böyle bir beklenti ile konuya yaklaşması da o zamanlar tuhaf kaçmıyordu. Tabiî ABD’nin gerçek senaryosu bilinmediği için Türkiye Şam yönetimi ile ilgili siyasetini doğru bir zemin üzerinde tutamadı. İçeride rejim karşıtı muhalefet büyürken Baas iktidarının demokratik bir yapıya evrilmesi yönündeki çabalar bir sonuç vermedi. Bu tavırda Rusya’nın ne kadar rolü olduğunu, başlangıç safhasında bilmek mümkün değil. Fakat zaman geçtikçe, kriz derinleştikçe bu derinliği çok boyutlu hale getirmek maksadıyla Rusya’nın silahlı güç olarak denkleme katılması, hatta İran’ın aynı şekilde savaşan bir güç olarak devreye alınması ABD’nin rızası, onayı olmadan mümkün olamazdı.
Bu “olamazdı”yı şimdi çok daha rahat söyleyebiliyoruz.
Arkaplanda bir ABD-Rusya mutabakatı olduğunu görmemek bu raddede ancak körlükle açıklanabilir. Bu mutabakatın çerçevesini bilmiyoruz. Rusya’nın bu çerçeveyi kendi açısından ne ölçüde esnettiğini de bilmemiz mümkün değil. Fakat Suriye’deki Rusya gerçeğinin Türkiye ile ilgili boyutu zaman zaman şaşırtıcı bir seyir takip etse de belli bir hedef gözettiği anlaşılıyor.
ABD, İsrail’i rahatlatacak terör koridoru konusunda Türkiye’yi ikna edemedi. Türkiye bu koridoru etkisizleştirmek için Rusya ile bir yere kadar yürüdü. ABD’nin kontrolündeki “kantonistan” konusunda fiili bir durum meydana getiremedi. İş öyle uzadı ki, Türkiye’nin sabrı taştı ve nihayet Barış Pınarı Harekâtı başladı. Amerika gönülsüzce geri çekildi ama bütün propaganda gücünü kullanarak Türkiye’yi itibarsızlaştırmaya yöneldi. ABD’nin Türkiye’ye karşı kirli bir iletişim harekâtı yürütüyor. Belki şu düşünülmüştü: Terörist unsurlar Türkiye’ye ağır zayiat verdirir, ABD’de barış güvercini edasıyla işe müdahil olur.
Harekata karşı büyük bir mukavemet görülmeyince, ABD ciddi para ve silah desteği ile oluşturduğu güçlere geri çekilme tavsiyesinde bulundu. Daha güneyde bir mevzi oluşturmak iradesi şaşırtıcı değildi aslında.
Türkiye’nin harekâtı Münbiç ve Aynelarap’a doğru yayma ihtimali ABD’nin kimyasını bozdu. Türkiye buraları kontrol edeceğinde Rusya kontrol etsin hesabıyla Münbiç’ten çekildi. Rusya rejim güçleri ile Münbiçe yerleşti…
Şu sırada çözüme yakın mıyız?
ABD ve Rusya Münbiç ittifakını sürdürürse bir çözüm üretebilir mi? Bu çözümü engelleyen, ABD’nin terörist unsurlarının ne olacağı konusudur. Bu kadar besleyip büyütülmüş, ümitlendirilmiş kitle ne olacak?
Ben bu noktada önümüzdeki günlerde içine PKK sızmış bir IŞİD görüyorum!
Bir Pentagon yetkilisinin Newsweek dergisine yaptığı şu açıklama, ortada ayrıca bir ABD/Rusya anlaşması olduğuna işaret ediyor:
“Menbiç’ten 24 saat içinde çekildik. Uzun süredir bölgede olduğumuz için, Rus güçlere, daha önce güvenli olmayan bölgelere hızlıca giriş yapmaları konusunda yardımcı olduk. Bu, aslında bir ‘devir-teslim.”