Tarih: 14.03.2018 18:20
BİR İNSAN KUMBARASI, CEMAL BALIBEY
Cemal Balıbey ağabeyi 2004 yazından beri tanırım. Bana birbirimizi sevmenin imandan olduğunu öğreten bir kamp sonrası, kamptaki abilerimizi tekrar görebilmek için, Dülgerzade Camisi´nin arkasındaki Özgün Yayıncılık´a davet edildiğim zaman çok mutlu olmuştum. Kamptaki ağabeylerimiz ile Cuma çıkışı musafahalaşmamız 40 yıllık dostluklara taş çıkartacak cinstendi. Eskiden tekkelerin giriş kapısı biraz alçak olurmuş ki girerken başlar biraz eğilsin ve kibirden uzaklaşıp mütevaziliğe adım atılsın diye. Bir tekkeye girer gibi Özgün´e girdik. Masasının arkasında mütebessim çehresiyle Cemal ağabey bizleri karşıladı. Her Cuma günü gelenekselleşen etli pilav ikramında bulundu. Hâlâ aklımdan çıkmaz, Cemal ağabey şöyle diyordu: ?O tabaklarda tek bir pirinç tanesi kalmasın.?
Yaklaşık 13 yıl olmuş. Bundan sonra da Özgün Yayıncılık´a onlarca kez uğradım. Bir kez ağzım boş çıkmamıştır. Cemal ağabey her gittiğimizde sadece midemizi değil, beynimizi de doyururdu. Ya bir kitap tavsiye eder, ya tanışmamız gereken bir arkadaş ismi söyler ya da bir yazar önerirdi. Velhasıl her yönümüzle bizi kuşatırdı.
Geçenlerde yine yanına uğradım. Aynı iştiyak ve şevkle bana birkaç arkadaş ismi söyledi. Onlarla gidip tanışmamı ve ünsiyet kurmamı istedi. Ben de ´Genç Hareket Sağlık´ ile alakalı yaptığımız faaliyetlerden bahsettim. Bir sabah namazı buluşması sonrası kendisini Bahariye Mevlevihanesi´nde ağırlamak istediğimizden söz ettim. Böylece Arboretum gezisi fikri doğmuş oldu.
Geçen hafta (21 Ekim 2017) Arboretum gezimiz güzel bir sonbahar günü, çok güzel arkadaşlarla ve güzel insan Cemal Balıbey ağabeyimizin mihmandarlığında gerçekleşti. Ama ben size gezimizi değil Cemal ağabeyimizi anlatmaya devam edeceğim.
Cemal ağabey 1960 yılında Tokat Niksar´da doğmuş. Yatılı olarak okuduğu Kırıkkale İmam Hatip Lisesi´nden 1979 yılında mezun olmuş. İzmir´de Diyanet İşleri Başkanlığının açmış olduğu ve iki ay süren hizmet içi eğitimi sırasında İzmir Akıncılarını ve Bahattin Yıldız ağabeyi tanımış. Ardından Ordu´nun Korgan kasabasına bağlı bir köyde on yedi ay süren, kendi ifadesiyle maceralı bir imam hatiplik yapmış. 80 ihtilâli öncesinde Bursa İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi´ne kaydolmuş. Buradan sonrasını kendisinden dinleyelim: ?Burada fakültede okumaktan ziyade dava arkadaşları ile birlikte olmanın daha önemli olduğunu anladım. 1979 yılının şubat ayında Metin Yüksel´in cenazesi beni daha da etkiledi. Bu sebeple ikinci kez sınavlara girdiğimde bütün tercihlerimi İstanbul´daki fakülteler oluşturdu, bizim nasibimize de Orman Fakültesi düştü.? diyor Cemal ağabey.
Bu fakültede gerçekten dillere destan bir çalışmanın başlamasına vesile olan ağabeyimizin hedef olarak kendisine ilk belirlediği şey ise mezun olana kadar fakültesinde tanışmadığı tek kişi kalmayıncaya kadar koşturmak olacaktı. Yaptıkları çalışma o kadar etkindi ki, İstanbul´daki tüm devlet yurtlarında Orman Fakültesi öğrencileri, öğrenci temsilciliklerinde hep öndeydiler.
Fakültedeki öğrenci çalışmalarına devam edebilmek için ayrıca 3 yıl yüksek lisansa da devam eden ağabeyimiz, 1990 yıllarının başlarında Bahattin Yıldız ağabeyin teşvikleri ile gençlerin uğrak noktası olan ve bir vakıf gibi çalışan Özgün Yayıncılığı kurmuş. Cemal ağabey Özgün Yayıncılıkta faaliyetlerine bir dava ve vakıf adamı olarak hala devam ediyor.
Arboretum gezimiz Cemal ağabey ile daha fazla vakit geçirmemize vesile oldu. Sisli bir İstanbul sabahında Eyüp Sultan Camii´nde sabah namazını kıldıktan sonra kahvaltımızı yapmak için Eyüp´teki İnsan ve Medeniyet Hareketi Genel Merkezi Bahariye Mevlevihanesi´ne geçtik. Ben de Cemal ağabeyimizin oturduğu masada yerimi aldım. Masadaki gençlerle bir ilgilenişi, bir muhabbet edişi vardı ki görmeye değerdi. 40 yıl önce bu davaya besmele çektiğinde içinde taşıdığı ateşi hala muhafaza ediyor ve bu ateşi başkalarında da tutuşturmaya çalışıyordu. Ağabeyimiz heyecanını kahvaltı sonrası, tanışma esnasında da devam ettirdi. Herkes teker teker ismini, okuduğu fakülteyi, kaldığı mekânı söylüyordu. Yüzlerce ismi; nereli olduğu, nerede okuduğu ve ne iş yaptığı gibi sorulara dahi cevap verecek bir şekilde hafızasına kazımıştı. Bu özelliği ile adeta bir insan kumbarası olan Cemal ağabeyimiz, bir vesileyle ilk defa tanıştığı arkadaşlarımızla ortak bir nokta buluyor ve muhabbeti koyulaştırıyordu. Hemen herkese tanışıp görüşmesi için en az iki üç isim önerdi. Cemal ağabey gerçekten bir insan kumbarası... Bu özelliğinin sebebi ise bir kişiyi daha İslam´a ve müslümanlara ısındırmak ve tanıştığı kişiyi de bu davanın bir neferi yapmak.
Arboretum gezimiz sırasında ağabeyimizin bir özelliğini daha keşfettim. O da kendi alanında gerçekten çok donanımlı ve birikimli oluşuydu. Okuduğu yılların üzerinden onca yıl geçmiş olmasına rağmen bir ağaç müzesi olan arboretumda bize ağaçları tanıtmak noktasındaki bilgisi, gayreti takdire şayandı. Bu vesile ile zihnimde Cemal ağabey ve akranlarının şu özelliği bir kez daha gün yüzüne çıktı. Bir şeyi yapıyorsan en iyi şekilde yapmalısın. Yapacağın işte en güzele ve en iyiye talip olmalısın. Gezimiz sırasında tembihlediği halde fotoğraf makinesi getiremediğimiz için de ayrıca Cemal ağabeyimizin her ağaç başında, o mütebessim çehresiyle: ?keşke fotoğraf makinemiz olsaydı bu manzara şöyle güzel çekilirdi? deyip bize inceden ayar vermesi aklımızdan çıkacak gibi değil. Bunu yaparken bizi üzmemek için hem gülümsüyor hem de inceden inceye bizlere: ?A dostlar, işinizi en güzel şekilde yapın, yerden bir taş kaldıracak dahi olsanız en güzel şekilde kaldırın.? mesajı veriyordu. Asıl maksadının üzüm yemek olduğu, bağcıyı dövmek olmadığı gayet iyi anlaşılıyordu.
Gezimiz sırasında soluklanmak için bir ara verdiğimiz sırada bitmek, tükenmek bilmeyen enerjisiyle Cemal ağabey bu defa gençlere nasihat vermeye başladı. Hakiki bir dava adamı olan ağabeyimiz bize insan biriktirmemiz gerektiğinden, bunun biriktirilen her şeyden daha değerli olduğundan, dava adamı olmamız gerektiğinden, hayatın anlamının İslam davası olduğundan, bu uğurda tüm güçlüklere sabretmemiz gerektiğinden bahsetti. Gençlere 29 Ekim deyince akıllarına ne geldiğini soran ağabeyimiz sözü 29 Ekim 1987´de Afganistan cihadında şehit olan Bilal Yaldızcı´ya getirdi. Bilal ağabeyi birkaç ay Bahattin Yıldız abi vesilesiyle İstanbul´da ağırladığını söyleyen ağabeyimiz, onun gerçekten çalışkan, azimli ve bir o kadar fedakâr olduğundan bahsetti. Yine Şubat tatilinde Ödemiş´ten on beş kadar imam hatip öğrencisi ile birlikte İstanbul´u gezmeye gelen ve kafile sorumlusu Bilal Yaldızcı´nın gruba mihmandarlık ettiğini anlattı. Şehit haberi geldikten sonra Bilal Yaldızcı´nın mektubunda isminin de geçtiğini söylerken boğazı düğümlenen ağabeyimiz bize birkaç nasihatte daha bulundu.
Hiç görmediğimiz çok farklı ağaç ve ağaççıkları bir müddet daha hayretle görmeye devam ettik. Nadide ağaçlar, büründükleri sonbaharın renklerini hemen önümüzdeki göle yansıtıyordu. Kar gibi beyaz Pekin ördekleri ise gölün üzerinde bir kuğu sessizliğinde süzülüyorlardı. Az üstümüzde, bir dala konmuş boynu kınalı bir serçe daha önce duymadığımız bir şarkıyı şakıyordu. Bu tabiat harikası yerde daha keşfetmeye vaktimizin yetmediği onlarca bitki kalmıştı.
En güzel şeylerin bittiği gibi bizim gezimiz de istemesek de bitti. Ardımızda tatlı bir yorgunluk ve çok güzel anılar bıraktık. Hani bazı listeler vardır ya ?Dünyada görülmesi gereken 100 yer veya Türkiye´deki en güzel on turistik yer,? gibi... Ben de sizlere İstanbul´da gidilmesi gereken mekânlardan biri olarak Özgün Yayıncılığı öneriyorum ve tanışılması gereken insanlar arasına Cemal Balıbey´i yazmanızı tavsiye ediyorum. Vesselam.
İnsan Ve Medeniyet Hareketi
Serdar Pop
Güz, 2017
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —