Dünya Bizim´den İbrahim Demirci yazdı.
Seyyâh-ı fakîr Evliya Çelebi, İstanbul dışına ilk seyahatini babasına haber vermeden, onun iznini almadan yapmıştır amma döndüğünde babası onu ?Safâ geldin Bursa seyyâhı, safâ geldin!? diyerek karşılamıştır. Meğer babası, oğlunun yola çıktığı gece, nice dualar etmiş ve rüyasında oğlunun seyahati için evliyaullahın istediği izni vermiştir. ?Allah mübarek eyleye!? dedikten sonra, ?Amma sana nasihatim var? diyerek oğlunu dizi dibine oturtmuş ve ?sağ eliyle sol kulağına berk yapışup? öğüdüne başlamıştır:
?Oğul, âdem yohsul olur, besmelesiz taam yeme!
Ser verecek sözün var ise sakın avretine deme!
Cünüb olup yemek yeme!
Esvabın söküğün üstünde dikme!
İyi adın keme takma ve keme yoldaş olma! Zararın çekersin.
Yürü ileri, gözüm, kalma geri!
Alay bozma, tarlaya basma, yârân payına sarkma!
Komadığın yere el uzatma!
İki kişi söyleşirken dinleme!
Nân u nemek (ekmek ve tuz) hakkın gözet!
Nâmahreme nazar edüp ihanet etme!
Davetsiz bir yere varma; varırsan emn ü eman yerde ehl-i ırza var!
Mahrem-i esrâr ol, her mecliste istimâ ettiğin sözleri hıfz eyle!
Evden eve müsâferet edüp söz gezdirme; zemm ü nemm ü gıybet ü mesâvîden ârî ol!
Halûk ol, herkesle hüsn-i ülfet edüp lecûc (inatçı) ve zeban-dıraz (uzun dilli) olma!
Senden ulular önünde gitme, ihtiyarlara riayet et.
Dâimâ tâhir olup her muharremât ü menhiyâttan perhizkâr ol!
Evkat-i hamseye (beş vakit namaza) müdâvemet edüp salâh-ı hâl ile mukayyed olup ilme meşgul ol!?
Baba, Şeyhulislâm Ebussuud Efendi´nin manzum nasihatnâmesiyle sözüne devam eder:
Sormağa ey yâr, eyleme gel âr
Anla ne kim var, ilm-i tamamı
Farisîyi bil, ehlini bulgıl
Efsah-ı nâs ol, Ar(a)b u Acemi
Vakt-i namaz et, Hakk´a niyaz et
Hâlik´ı yâd et, gözle imâmı
Bildiğin öğret, dersini fikr et
Eyleme hiç red hâs u avâmı
İlme harîs ol, şuğle enîs ol
Ehle celîs ol, görme melâli
Damla-be-damla, göl olur anla
Sözümü dinle, temme kelâmî?
Şair, ?temme kelâmî / sözüm bitti? demiştir amma babanın sözü bitmemiştir. Şöyle devam eder:
?Ve oğul, dünya cihetinde nasihatim oldur ki, dâimâ sebük-rûh olup ankaa-meşreb ol kim hem-celîs, hem-enîs olduğun vüzerâ ve vükelâ ve a´yân-ı kibarlara varup her bâr cihet-i dünya içün bir şey ricâsında olma kim senden nefret edüp istiskal etmeyeler.
Rıza lokmasına kanâat eyle, eline giren malı dahi isrâf etme, kanâatle geçin. ?El-kanâatü kenzün lâ yüfnâ? (Kanaat tükenmez bir hazinedir.) demişler.
Sağlık ve sayrılıkta lâzım olur; dünyalık akçayı lokma ve hırka içün hıfz edüp nâmerde muhtâc olma! Beyt: ?Düşmana kalırsa kalsın dosta muhtâc olma tek´.
Geşt ü güzâr ettiğin yerde iki yerden gayret kuşağın kemerine bend edüp kendini dâimâ muhâfazada ol. Su uyur, ayyâr ve gaddâr düşmanlar uyumaz.
Kibâr-ı evliyâullah ziyâretleriyle meşgul olup cümle ziyâretgâhları ve her diyarın menâzillerinde olan deşt ü hâmûn ve kûh-ı bülend, ahcâr u eşcârları ve büleydelerin evsâfıyla tahrîr edüp âb u havası ve ibret-nümâ âsârları ve kal´aların fâtihi ve bânîsi ve dâiren-mâ-dâr cirmiyle tahrîr edüp Seyâhatnâme nâmıyla bir tomar te´lîf eyle. Âhirin ve âkıbetin hayr olup düşman şerrinden emîn olup Hak celle ve ?alâ mu´în ü zahîrin olup dünyada emn ü emân, âhir nefeste îmân müyesser edüp ?alem-i Rasûlullah dibinde haşr olasın. Bu pendlerimi gûşuna menkûş eyle!? deyüp enseme bir sille-i pehlivânî urup kulağım burup ?Yürü âkıbetin hayr ola, el-fâtiha!? dedi.?