Tarih: 21.10.2018 21:56

BİR AİDİYET SERÜVENİ OLARAK CUMHURİYET MODASI

Facebook Twitter Linked-in

Moda kavramı çarçabuk özetlenmek istense değişimin adı olur. Bu değişimin kime ve neye göre olduğu bahsine bağlı olarak da moda aslında bir aidiyettir, u?stu?nleşme, aynileşme, zaman zaman da farklılaşma veya ayrıksılaşma. Bir ru?zgârdır, desek yeridir aslında, peşinde savrula savrula su?ru?klenen insan yığınlarıyla.

Du?nya tarihine bakıldığında başı sonu olmayan bu macera, zihnimize yaptığı çağrışımın karşılığı olan kıyafetle bağlantısına elbette 19. yu?zyıl ile birlikte kavuşur. Endu?stri Devrimi´nin devasa girdabıyla da yepyeni bir boyuta ulaşır. Kentleşmenin patlaması, u?retimin mekanikleşmesi ve hızlanması elbette kadının kamusal alana çıkışı ile birlikte birçok farklı ihtiyacın karşılanma hızını değiştirdi ve modaya uygun giyim-kuşam her tabakadan birey için mu?mku?n, ulaşılmazlar ulaşılabilir, satın alınamazlar karşılanabilir oldu.

Vazgeçilmez kurtuluş reçetesi ?modernleşme?

Batı, medeniyet yelpazesinde tam merkeze yerleşeceği bir tarih yazıcılığı hamlesini de tamamlamışken Batılı normlar, hızla ?modernleşme? denen bu?yu?lu? kavram sayesinde Batı dışı u?lkeleri ve toplumları merkez medeniyete uyum sağlayacak kıvama getirme hedefi için iyiden iyiye kullanıldı. Hedeflenen bu homojenleşme du?nya için alternatifi olmayan bir kurtuluş reçetesi olarak hızla basıldı ve ellerimize tutuşturuldu.

Modanın temelde ele alınan ekonomik yanı baskın olarak göru?nse de meselenin ideolojik yönu? de etkisi bakımından u?zerinde durmaya değer. Zira İngiltere´de Arts & Crafts Hareketi´ni de etkileyen Estetik Akım, Viktoryan Dönemi reddederek modaya yön verecek, rahat, insan anatomisine uyumlu tasarımlarla bir nevi baskı altındaki kadını özgu?rlu?ğu?ne kavuşturarak modaya alışılagelmiş anlamının dışında bir rol biçecekti. Bahsi geçen özgu?rlu?k nasıl Batı´da toplumsal baskı zincirlerini kırma ve dinin hegemonyasına itiraz anlamına geliyorsa, Doğu´da ve özellikle de dönem Osmanlı coğrafyasında da benzer bir durumu temsil etti.

İngiltere´nin ilk devlet tasarım okulu olan Glasgow Sanat Okulu´nun 1845 yılında başlayan faaliyetleri ile modaya getirdiği köklu? değişiklikler ve giysi formlarına gelen yeni bakış açısı, tu?m du?nyayı olduğu gibi paralel olarak Batı ile yoğun ilişkilere giren Osmanlı´yı da derinden etkiledi. Giyim-kuşam, kadını normların ve dinin iddia edilen baskısından kurtaracak sihirli bir değneğe dönu?şmeye başladı. Fakat elbette Osmanlı toplum ve aydınları arasında yerleşmiş olan geleneksel tutum, Batı tarzı modayı olduğu şekliyle bu?nyesine almakta bu?yu?k tereddu?t geçirecekti. Dolayısıyla modernleşenin önemli bir temsili olan kıyafet tektipleşmesinin yerleşmesi uzun zaman aldı.

Modayı bir toplum mu?hendisliği aletine dönu?ştu?ren zaman, onu bir estetik heves, Batı´ya aidiyetin izlerini taşıma ayrıcalığı, zenginlik işareti olmak özellikleri ile topluma sundu. Su?reç her ne kadar kadın u?zerinden okunuyor olsa da Osmanlı realitesinde II. Mahmud devri ıslahat hareketlerinin, özellikle orduda gerçekleşen köklu? değişim ve askerlerin kıyafetlerinin Batılı anlamda yeniden şekillenişi ile yani erkeklerle başladığını hatırlamak gerekir. Daha sonra sırasıyla sivil erkek kıyafetleri ve nihayet kadın kıyafetlerinin, Batılı moda etkileriyle karşı karşı kalışıyla dönu?şu?mu? devam eder.

19. yu?zyılın Osmanlı erkek kıyafetlerinin geleneksel yapıdan uzaklaşarak, özellikle devlet erkânı, memurlar ve İstanbul ahalisinin u?st tabakası için setre pantolonla Avrupai bir kılıf hâline gelişi, kadının kıyafet değişiminden öncedir. Yine ?İstanbulin? denilen uzun ceketler, pantolon ve fes, Osmanlı elitinin erkek modasının en belirgin parçalarıydı. Bu yeni kıyafet tarzının ve kalıplarının ancak yabancı terzilerce dikiliyor oluşu ve Avrupa meşeli kumaşlarla kişiye özel sipariş edilişi elbette ayrı bir sosyal değişimin habercisi oldu. İstiklal Caddesi´nde konumlanan Levanten terzileri harıl harıl iş yapar hâle getiren bu durum saraya yansımakta gecikmedi ve II. Abdu?lhamid´in tahta çıkışı ile birlikte hanedan, Parma Atölyesi´nin nadide Avrupai kıyafetleri ile arz-ı endam eder oldu.

Erkeğin moda ile olan tanışıklığını takiple Tanzimat sonrası girilen su?reçte kadınların kamusal alana çıkışları ve Mecelle´de kadınların yalnız başlarına bulunmasında sakınca göru?lmeyen yerleri ifade eden ?makarr-ı nisvan? dışında da göru?nu?r olmaları ile giyim kuşam meselesinde gelenekselden uzaklaşılmaya başlandı. Zira 16. yu?zyıl ile 20. yu?zyıl arasındaki su?reçte kadın giyimi, Batı´da yaşanan örneklere paralel olarak dönem dönem devlet ve yerel yönetimlerce, çeşitli yönetmelikler aracılığıyla du?zenlenmekteydi. Bu muhafazakâr tutum, özellikle kadın giyimi ile alakalı su?regelmişken modern olmanın dayanılmaz cazibesine kapılan İstanbul kadınlarının Avrupa modasını takibiyle bir bakıma kırılmış oldu.

Başlangıçta u?st tabakaya mensup kadınların, ?modistra? denen Ermeni ve Rum kökenli terzilere yu?ksek maliyetlerle diktirdikleri Avrupai kıyafetlerle tanışmaları ile başlayan su?reç, zamanla Osmanlı basınında yer alan biçki-dikiş köşeleri sayesinde alt tabakaya kadar ulaştı. Özellikle dönemin Paris modası Osmanlı kadınına sunuldu, dergilerle dağıtılan ve ?patron? adı verilen giysi kalıpları sayesinde dikiş bilen herkesin gardırobuna girebilir hâle geldi. Böylece modaya uygunluğun bir seçkinlik alameti oluşu, statu? sembolu? hâline gelişi de gecikmedi, toplumsal anlamda zihniyet değişimi net olarak başladı. Zamanla moda, modern ve Batılı göru?nme amacına hizmet eden ideolojik bir aygıt hâline gelecekti.

Sosyal inkılabın peşinde ?yeni hayat?

Tam da bu dönemi takip eden yıllarda II. Meşrutiyet´in ilanı, siyasi inkılap olması hasebiyle bir milat olmakla tabiri caizse Osmanlı entelijansiyasını etkileyerek, kadın ile alakalı tartışmaları da başlattı ve basın aracılığı ile aydınların önemli meseleleri arasında sayılmaya başlandı. Siyasal inkılabı tamamlanmış Osmanlı´nın, toplumsal inkılabı için tesis edilmesi gereken ?yeni hayat?, toplumun dönu?şu?mu? kapsamında kadını vitrine yerleştirildi. Kadının kamusal alandaki görevleri, çalışması, eğitimi tartışıldığı gibi, kılık kıyafeti de sembolik önemi sebebiyle masaya yatırıldı.

?Mu?savat-ı tamme? denen kadın hakları meselesi, Osmanlı feminist hareketi öncu?lu?ğu?nde gu?n yu?zu?ne çıkmakla birlikte, kadının modern bir toplumun en önemli işareti hâline gelişi de böylece kabul gördu?. Bu arada moda sektöru?nu? yabancı terzi tekelinden kurtarmak amaçlı, yine feminist hareketin yayımladığı dergiler bu?nyesinde kurulan terzihaneler aracılığıyla yerli moda sektöru?nu?n yaygınlaşmasını hedefleyen çalışmaları da unutmamak gerekir. Fakat 1895´de Hanımlara Mahsus Gazete´nin Terzihane´si, 1901´de Şişli´de Kız Sokağı´nda 18 Numerolu Hane, 1913´de Kadınlar Du?nyası Dergisi´nin Terzi Evi ve sonrasında kurulan bireysel terzihaneler beklenen ilgiyi görememeleri sebebiyle atıl kalacaklardı.

Kadınlık inkılabının makyaj, giyim-kuşam ve moda ile gerçekleşmesini ahlaken uygun bulmayan, şeklî değişimden ziyade ilmî ve ruhi değişimi destekleyen göru?şu?n yanında ?tesettu?r-u? nisvan?ı tartışma konusu haline getiren ve muhakkak modern ve Batılı bir göru?nu?m sayesinde kadınlığın hak ettiği özgu?r ortama kavuşacağını iddia eden göru?ş karşı karşıya geldi. Dönem yayınlarından Sebilu?´r-Reşad ve Tasvir-i Efkâr ?tesettu?r? savunuculuğu yaparken Sertellerin Bu?yu?k Mecmua´sı tesettu?r karşıtı tutumu temsil eden ?telebbu?s? taraftarlığına girişmişti. Karşılıklı atışmalar gazete ve dergi sayfalarına taşındı. Dönem aydınlarının devletin devamlılığı ve kurtuluşu projesi kapsamında takip ettikleri siyasi ve felsefi akımlar, kadın konusu ve moda karşısında duruşlarını da keskin çizgilerle belirledi.

Bir zamanlar II. Abdu?lhamid karşıtlığının simgesi olan çarşaf yerini feraceye, ampir manto ve yeldirmeye, dar etekli Meşrutiyet çarşafına bırakmış, Birinci Du?nya Savaşı ile birlikte giyim alışkanlıkları iyiden iyiye değişmiş, Mu?tareke yıllarında İstanbul´a kaçan Rus hanedan ve u?st tabakasının fakirlik sebebiyle şapka yerine başlarına sardıkları tu?l, ?Rus başı? modası olarak kadınlar arasında yaygınlaşmıştı. Bu arada rahatlıkla söylenebilir ki Mu?tareke dönemi İstanbul u?st tabaka kadınları, Cumhuriyet kılık kıyafet devrimine hazır bir durumda geleceğin modasını belirledi. Takip edilen moda, modernleşme temsili olan Batılı moda idi, geleneksel ve terk edilmeye mahkûm kabul edilen tesettu?r ise âdeta gericiliğin sembolu? hâline geldi.

İttihat ve Terakki yönetiminin, Cumhuriyet arefesinde millîleşme politikasına bağlı olarak özellikle kadın kıyafetinde takip edilmesi amacıyla ?millî moda?yı geliştirmeye çalıştıkları doğrudur. Bahsi geçen bu moda ile ?millî? olmakla, modern fakat gösterişsiz, her alanda olduğu gibi giyimde de geçmişle bağları koparmayı hedefleyen bir devrimin görsel ayağının sunulması hedeflenir. Her ne kadar bu tutum ithalata karşı çıkarak Tu?rk endu?stri ve zanaatını korumayı öncelemiş olsa da Amerikan ku?ltu?ru?nu?n hızla du?nyaya yayıldığı 1920´li yıllarda, Su?s ve İnci dergileri öncu?lu?ğu?nde, ?flapper? tipi kısa saçlı, özgu?r, erkeksi Amerikan kadınının Osmanlı toplumuna tanıtılışı ile tu?ketim toplumuna evriliş su?recin in başlamasına engel olunamadı. Dönem itibariyle özgu?n moda dergileri henu?z boy göstermediyse de Mu?sahipzade Celal´in Su?s dergisi için çizdiği illu?strasyonlar aracılığıyla Batı modası izleri taşıyan giysi modelleri topluma aktarıldı, bu sade ve erkeksi çizgi taşıyan kadının idealleştirilmesi de peşinden geldi. Alafrangalık ile alaturkalık arasındaki çizgilerin gittikçe keskinleştiği bu su?reç alaturkayı sıradanlığın ve zevksizliğin kodu olarak işlemeye de devam etti. Zira alaturka olan her şey eskiye aitti, Osmanlı´nın derin izlerini taşıyor, moda olandan fersah fersah uzaklaşıyordu.

Ülke siyasetinin ve bir bakıma yeni hayatı şekillendirme görevi u?stlenen u?lke aydınlarının da etkisiyle zihnî değişim hızla gerçekleşmeye, yepyeni bir sayfa açma çabaları yoğunlaşmaya başlayacaktı. İşte tam da bu noktada inorganik modernleşme kavramları ile tanımlanabilecek olan Cumhuriyet rejimine geçiş su?reci, kılık-kıyafet du?zenlemelerini moda tanımı içinde yumuşatmaktan ve eskiyle olan her tu?rlu? bağını kopartma hedefine sadık kalarak tabiri caizse du?nyada trend olana, modern olana, aslında ?moda? olana meyli aşikarane ifade etmekten çekinmeyecekti.

İdeali modalaştırarak sunma aygıtı olarak siyaset

Kıyafet konusundaki değişim ile alakalı tutumdaki ??titizliğin´´ bir örneği olarak Cumhuriyet´in ilanının hemen akabinde, 1924 başında okullara gönderilen bir genelge ile kadın öğretmenlerin peçe ile derse girmelerinin yasaklanması, erkeklere mahsus 1925 ?Şapka Kanunu?, 1926 itibariyle valiliklerin takip ve denetiminde şehir merkezlerinde kadınlar için peçe ve çarşafın yasaklanışı, 1934 ?Bazı Kisvelerin Giyilmemesi Kanunu?, özellikle öğretmen okulları önderliğinde eğitim kurumlarınca yu?ru?tu?len modern bir giyim tarzı kullanımı kampanyası, basının yönelimi ve teşviki ile moda kavramının, giyim-kuşam aracılığı ile bir zihniyete, bir ideolojiye ait olmakla bağlantılandırılması birbirini izler. Daha doğrusu biri diğerine el olur, aracı olur hatta araçlaşır.

Yazının devamı için tıklayın...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —