28. 08. 2018 Salı
Malazgirt Zaferi´nin 947. yıldönümünü idrak ettik. Bin yıldır Anadolu topraklarındayız. Bazen bedel ödedik, bazen de ödediğimiz bedellerin hesabını sorarak bugünlere kadar geldik. Ancak dünyada pek az millete nasip olan böyle bir tecrübeden gereği kadar istifade edebiliyor muyuz, işte bundan emin değilim. Oysa bugün işimize yarayacak birçok örneği içinde barındıran bir tarihe sahibiz. Mesela Büyük Selçukluların fetih hareketlerine giriştikleri dönemlerde, arkalarını nasıl sağlama aldıklarını çok iyi analiz etmeliyiz. O dönemde Selçukluların sorun yaşadığı devletler Gazneliler ve Karahanlılardı. Zaman zaman anlaşmalarla bazen de riski iyi hesap edilmiş savaşlar ve akınlarla, yönünü Batı´ya dönen Selçuklular bu devletlerle ilişkilerini ve aslında Doğu politikalarını şekillendirmişlerdir. Hem Osmanlı´da hem de Türkiye Cumhuriyeti´nin ilk yıllarında bu stratejinin farklı örnekleri ortaya konulmuştur. Mesela Cumhuriyet döneminde Sadabat Paktı bunlardan en önemlisiydi. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanmıştı. Bir nevi saldırmazlık anlaşmasıydı. Kanaatimce bugün özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren karşı karşıya kaldığımız en önemli sorun arkamızın güvende olmamasıdır. Mesela bu noktada ilk yanlış adım 1991 Birinci Körfez Savaşı´nda atıldı. Hem Saddam hem de biz ABD´nin oyununa geldik. 1991-2003 arası bugünlerde bölgeye kurulan bubi tuzaklarının hazırlık dönemiydi. 2003´teki Irak´ın işgal süreci bölgedeki diğer senaryoların altyapısını oluşturdu. Doğru değerlendirebilmiş olsaydık 1 Mart tezkeresi çok önemli bir adımdı. Ancak hükümet Meclis´in bu iradesine olması gerektiği gibi sahip çıkamadı. Belki ABD güçlerinin karadan Irak´a girişleri bu kararla önlendi ama İncirlik ve sair üslerin kullanılması ABD´nin her şeye rağmen işini kolaylaştırdı. Sonra Arap Baharı´nın altına gizlenen Büyük Ortadoğu Projesi daha net bir şekilde ortaya çıktı. Bütün bu süreçler Türkiye´nin etrafını güvensiz yaptı. Hinterlandı karıştırılmış bir Türkiye doğrudan tehdit edilir oldu. Hep söylediğimiz acı gerçeği bir kere daha ifade edelim. Suriye´nin karışması sadece bir ülkenin karışması değildi. Domino etkisi yapması planlanan oyunun önemli bir boyutuydu. Suriye sorunu sadece siyasi açıdan değil, sosyal yönden de bizi büyük sorunlarla karşı karşıya bıraktı. Yani Batı´ya hareket halinde olan Selçuklular doğuda güvenliklerini öncelemişti.
Osmanlılar doğudan gelmesi muhtemel tehditleri bertaraf etmeden yola çıkmamışlardı. Ancak bugün biz tehdidin hem doğudan hem de batıdan gelebileceği gibi bir sonuçla yüzleşmiş durumdayız. Şimdi sorunlara çözüm olarak gördüğümüz ülkeler derdimize derman olabilecek mi, çok zor. Dün yapılan yanlışlar bugün farklı boyutlarda devam ediyor. Türkiye Doğu´ya hapsedilemeyecek kadar büyük bir ülke olmasının yanında, Batı´nın yanı başında bekletilecek bir ülke de değildir. Anadolu´daki tecrübemiz kendi göbeğimizi kendimizin kesebileceği bilgi ve birikimi beraberinde getirmiştir.