Otobüse biniyorsunuz sağınız solunuz reklam, yolda yürüyorsunuz önünüz arkanız reklam, eve gidiyorsunuz televizyonun karışışına oturuyorsunuz sana nelerin ihtiyaç olduğunu anlatmaya çalışan, olmazsa hayatınızın kararacağını dile getiren vurgularla bir reklamla karşılaşıyorsunuz.
Yolda, iş yerinde, okulda, kamu yerlerinde sık sık karşılaştığınız ortamlarda, ihtiyacınızı belirleyen yazılar, tablolar sizi yönlendiriyor. İhtiyacınızın olduğunu içinize kadar sindirmeye çalışıyorsunuz. Alış veriş merkezlerine giriyorsunuz ihtiyacınız yok iken almak zorunda hissettiğiniz o kadar ürünle dışarı çıkıyorsunuz.
Kime göre neyin ihtiyaç olduğunu kişinin kendisi değil reklamlar belirliyor. Kapitalist anlayış, üret sat, daha fazla üret, daha fazla sat. Çok daha fazla üret ve çok daha fazla sat, çok kazan, çok çok kazan, sınırsız kazan düşüncesi kapitalist anlayışı ortaya koyar.
Kapitalist anlayış, modern insanı al, aldıkça mutlu olursun çizgisinde yaşatmaya çalışıyor. Ve tabi ki alırken her yerde alma, özel yerlerde alırsan özel kişi olursun bilinci verilerek geliştiriliyor.
Özel markalar, özel alış veriş yerleri özel insanlara has bir durumdur. Özel olmak isterseniz, falanca ürünü alacaksınız algısı gençlerde daha bir yerleşiyor. Ve biz de toplumun içinde yaşayan bireyler olarak algı tufanı içinde kıyısından köşesinde, az çok etkileniyor.
Ünlü markanın kaliteli olacağı düşüncesi yerleşmiş bir kez. Reklamı yapılan ürünün mutlaka iyi bir ürün olduğu gerçeği verilmiş topluma. Ünlü (!) lokantalarda, faestfoodlarda bozuk ve kalitesiz, sağlıksız ürünlerin çıktığı az haber olmuyor. Bir de, bu tür işletmelerin arkasındaki parasal gücün olası olumsuzlukların üzerini örtme becerisini bilebilsek.
Tabi ki, toptancı mantık içinde bütüncül suçlama yapmıyoruz. Gençler ve kadınlar üzerinden yürütülen ölçüsüz alış veriş, dengesiz ihtiyaç algısı, ve bilinçsiz tüketim, toplumları ciddi sorunlarla karşı karşıya da bırakıyor. Ailelerin parçalanması ile sonuçlanabilecek olaylar yaşanıyor.
İndirim adı altınta yapılan alış verişi özendirme, reklam üzerinde zihinlere kazılan ihtiyaç algısı, kredilendirme ile borçlandırma, borçlandırma ile de başkası için yaşama sürecini yaşıyoruz. Başkası için yaşıyorsak, modern köle olmuşuz demektir. Özgürlüğümüz elimizden alınmış demektir.
Bilinçli bir tüketime sahip olmazsak, kölelik zincirini boynumuza takarız.
Kapitalist dünya, insanı kendisine köle yaparken, insani değerlerin üstünü de örtmek için çalışıyor. Bilinçsiz tüketim içinde olanların başkalarının ihtiyaçlarına ilgisizliği de unutulmamalı. Yakınlarımızdaki insanların ihtiyaçlarını da görmezlikten gelerek duyarsızlaşan bir topluma doğru sürüklendiğimizi görebiliyoruz değil mi!?
Bazı mağazaların açılışları yada bazı ürünlerin satışları için özel indirimlerin olduğu zamanlarda ilan edilen gün öncesinde söz konusu mağazaların önünde saatler öncesi, günler öncesinde başlayan bekleyiş artık dünyaya yayılıyor. Ülkemizde de birçok şehirde benzer durumlar yaşanıyor. Yapılan indirimlerin sanki bizim hayatımızı kurtaracak bir duruma düşürülmüş olması, o ürünü almak için saatlerimizi vermemiz, soğuk demeden süren bekleyiş hangi hedef için yapılıyor. Yada böyle bir durum kendi adımıza nasıl bir tablo çıkartıyor?
Son dönemlerde Kara Cuma denilen bir alış veriş gününden bahseder oldular. Hem hayatımıza hem literatürümüze giren Kara Cuma, şükran günü öncesi alış veriş çılgınlığı kapitalizmin yeni bir hamlesi. İnsanları, toplumları yeniden hedefsiz, bilinçsiz alış veriş heyecanına sürükleyen anlayış.
İsrafa dalmadan, ihtiyacımız olanı ihtiyacımız kadar almak mutlu olmanın yolunu da açar. Dengeli, ölçülü, bilinçli bir hayat, vasat ümmetin hayat felsefesidir.
Kaynak: Ekran Gazetesi