Bilimselliğin Siyasete Katacakları!

Ocak Medya yazarı Mustafa KALABALIK ANALİZ ETTİ...

Bilimselliğin Siyasete Katacakları!

İki yıl önce 24 Haziran seçim sonuçlarından sonra kaleme aldığım “Siyaset Psikolojisi” yazısını, biraz daha ayrıntılı şekilde yinelemek istedim bugün.

24 Haziran seçim sonuçlarının, toplumun seçim sonuçlarındaki parti bazlı tablosundan ziyade, yani matematiksel, rakamsal veya oy oranları ile ortaya çıkan ve görünen, somut kısımlarla değil, seçmen toplumunun tercihlerindeki psikolojisi üzerine çalışmak lazım geldiğini belirtmiştim.

Ve geçen zaman içinde daha da emin oldum ki, kesinlikle siyaset içinde farklılık yaratmak isteyen kesimler, partiler, ittifakları, toplumu değerlendirme ve etkileme yöntemlerini daha bilimsel olarak ele almalılar.

Günlük siyasi nutukların, vaatlerin, suçlamaların ve hakaretlerin yerine, anında veya çok çok kısa süre içinde 180 derece tersinde nutuklara, alkışlara başvurulması…

Örneğin Bahçeli’nin AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’a yaptığı inanılmaz hakaretlere rağmen bugün geldikleri konumları..!

Bir yandan adalet sisteminde özgürlüklerin genişletileceği vaatleriyle topluma hikayeler anlatılırken, AİHM, AYM ve geçmiş yargı kararlarını dahi “umursamayan”, adeta “yok sayan” yargıya müdahaleler ve yargının da bu müdahalelere fiili olarak destek vermeleri…

Nasıl ki, geçmişte, örneğin sadece şeker fabrikalarının satışı, kapatılması ile işsiz, aşsız kalacak olan toplumun sandıkta tepki göstermesi beklenirken(!), geleceği umutsuz ve belirsiz şehirlerin, seçim sonuçlarında ne kadar da işsizlikten, aşsız kalmaktan memnun olduklarını görmek gibi..

Demiştim ki; “bu mağduriyet(!) yaşanıldığına dair kanaatlere destek veren, siyasi söylem ve eylemlerde bulunan siyasi partilerin ve siyasi figüranların şaşkınlıkları, pişmanlıkları, kandırılmışlıkları da incelenmeli ve tedaviye tabi tutulmalı”. 

Reklam

Bu önerimi de yineliyorum!

Yaşananlar, topluma ve geleceğe yaşatılanlar, bence profesyonel(!) siyaset kurumlarının ve siyasi partilerin boyunu aşar nitelikte sonuçlar ortaya çıkardı, çıkarmaya da devam ediyor…

Bir süre bu toplumsal ruh halindeki resmi ve seçilmiş(!) kişiliklerin eylem ve söylemlerine takılıp kalınacağına, birilerinin siyasetin bittiğini, bitirildiğini, şimdi sıranın acilen “sosyoloji” ve “psikoloji” alanında bilimsel saha çalışması yapılmasına önayak olması gerektiğine inanıyorum…

Hala, bunca olumsuzluklara rağmen ‘zulüm gördüğünü söyleyenler’ ‘zulüm edenlerin peşine takılmayı sürdürüyorlarsa’ ve yöneticilerini dahi değiştirmekten çekinir hale geliyorlarsa, bu tavır veya tavırsızlıkların kesinlikle araştırılması gerekmez mi?

Siyaset psikolojisine dair akademik, bilimsel ve siyasal çalışma yapılmasın mı?

Bugün sadece siyasal tercih sonucuna göre memnun ve galip hissindekiler bu ülkede yaşamıyor. 

Memnun olmayanlar ve mağlup hissiyatındakiler de bu toplum içinde yaşıyorlar ve gelecekte yine hep birlikte, kendileri, çocukları ve torunları da bu ülkede yaşamayı sürdürecekler.

Örneğin, MHP içinden çıkmak zorunda bırakılan İYİ Parti’nin “sağ” ve “merkez” parti konumunda olmasına olumsuz görüş bildirenlerle, iktidar alternatifi olarak görmeyenler, görülsün istemeyenler!

Reklam

AK Parti içinden çıkmak zorunda bırakılan Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin siyaset sahnesindeki geleceğini dillendirenler ve fikir beyan edenler neredeyse hep aynı kesimler…

Ve bu aynı kesimler toplumun alışkanlıklarını sadece parti tercihleri olarak sıradanlaştırarak, toplum psikolojisini, sandık tercihlerindeki “holigan seçmenlikleri” adeta yok sayarak, Cumhuriyetimizi kuran parti olan “CHP”nin hala iktidara gelemeyeceğini bu topluma alışkanlıkları nispetinde hatırlatmaya devam ediyorlar…

İşin ilginci CHP de bu çabayı hala boşa çıkaracak ve toplumun kendilerine anlayabileceği gibi bir siyaset psikolojisi ile çalışmalarda bulunmaktan kaçınıyor…!

Ya da gereksiz görüyor! 

Ya da farkında bile değil!

“Sol”un ve özellikle CHP’nin de, sanırım 1946’dan itibaren yapılan tüm seçimlerde, sandık sonuçlarına göre % 70 “sağ seçmen”, % 30 “sol seçmen” olarak kesinleştiği şekilde, yine aynı topluma lanse eden, alıştıran, kabul ettiren bir siyasi tercih tablosunu kabul ettiği görülüyor..!

Hatta CHP’nin kendi içinde dahi bu toplum ve siyaset psikolojisi sonuçlarını görmezden gelerek, hesap etmeyerek, tüm sorumluluğu parti başkanlarına ve yöneticilerine yüklemek gibi bir alışkanlığı devam ettiriyorlar!

Yeri geliyor, kendi Genel Başkanları olan sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu bile iktidar alternatifi olamadıkları için eleştiriyorlar. 

Bugün Kılıçdaroğlu, belki sonra Muharrem İnce veya Ekrem İmamoğlu veya kim CHP Genel Başkanı olacaksa..!

Kanımca asıl sorun zaten burada. 

Başarısızlık kişisel ve kurumsal başarı, proje, vaat, inandırmaktan ziyade, toplumun psikolojik yönelişine, algısına uygun şekilde söylem, eylem üretebilmekte…

Yoksa iktidara gelmiş tüm siyasi partilerin vaatleri, tüzükleri dışında bu ülke insanına neler yaşattığı ortada!

“3Y” ne oldu mesela?

“Yolsuzluk” .. ”Yoksulluk”.. ”Yasaklar”…       

AK Parti bu iddiası ve vaadine uydu mu?

HAYIR!

Peki o zaman seçmen hala neden destek veriyor?

İşte cevabı araştırılması gereken soru bu değil mi?

Demem o ki; 

Vakit kaybetmeden, “Siyaset Psikolojisi” alanında yoğun bir çalışma sürecine girerek, toplumun toplum adına vereceği kararlarında, sandık tercihlerinde, gerektiğinde de toplumsal itirazlarında, bilinç ve farkındalık oranının artmasına yönelik çalışmalar acilen yapılmalı..