İnsanoğlu, tarihin en büyük salgınlarından birisiyle yüz yüze. Şehirler boşalıyor, binlerce insan ölüyor, milyonlarca insan hastanelere koşuyor, dünya bir baştan bir başa aynı hastalıkla pençeleşiyor. Bütün dünya kendisini tehdit altında hissediyor. Ölüm korkusu nesnel gerçekliğiyle herkesin kapısını çalıyor. Zengini, meşhuru, ayrıcalıklısı, muktedir olanı… Herkesi endişelendiriyor. Yeniden ölümün eşitlik vasfıyla çarpılıyoruz. Uzak gördüğümüz ölümle temasa geçiyoruz. Soğuk temas... Dünya mutluluğunun sonunu hatırlatan temas. Bilimin de, paranın da, iktidarın da geçiciliği hatırlatan temas. İnsanın acizliğini gösteren temas. Ruhumuzu ürperten temas.
Salgın ve din arasında her zaman anlamlı ilişkiler olmuştur. Ancak modernite, bu ilişkiyi alt üst etti. İlerlemeyle beraber hastalıkların sona ereceği ve insanın ölümsüzlüğü yakalayarak Tanrı haline geleceğini ileri süren fikirlere yol verdi. Harari, bu fikirleri benimseyenlerin başında geliyor. Salgınları dize getirerek insanın Tanrılaşacağını iddia ediyor. Post-modern yalancı peygamber! Kitapları salgın gibi yayılıyor. Deizm salgınıyla eş yayılıyor. İnsanın kendisini Tanrı ilan etmesini fısıldıyor. Yalancı peygamber, insanı Tanrı ilan ediyor(homodeus). Materyalist menkıbelerle insanlara ölümsüzlük vaat ediyor.İnsanlığın verdiği mücadeleyle bütün hastalıklarla başa çıktığını söylüyor. İnsan bilimle ve ilerlemekle her şeyi yenmiş: “Bize bol gıda, ilaç, enerji ve hammadde sağlayan olağanüstü ekonomik büyümemiz sayesinde kıtlık, salgın ve savaşları dize getirmeyi bildik” (Homodeus, Harari). Artık bu ilerleme menkıbesi ile refah garantilenmiş: “Eşi benzeri görülmemiş refah ve sağlık seviyeleriyle uyum içinde yaşamayı garantilediğimize göre…”( Homodeus, Harari). Ölüm ise bir teknik aksaklık meselesine dönüyormuş: “Ölüm hep teknik aksaklıklar yüzünden oluyor”.
Türkiye’de bile bu görüşlerin gençler arasında salgın gibi dolaştığını görüyoruz. Çünkü insan doğasındaki bir duyguya hitap ediyor. Sonsuz yaşam, ebediyet duygusu…Şeytanın vesvesesidir bu: “Nihayet şeytan ona vesvese verdi: Ey Adem sana sonsuzluk ağacını ve çökmeyen bir saltanatı göstereyim mi? ”( Taha 120). İnsanı baştan çıkaran doğasındaki ebediyet duygusu ve hükmetme şehvetidir. Dün de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacak. Harari de şeytan gibi davranıyor. İnsanın bu duygusuna dokunuyor. Ona ebediyeti haber veriyor. Yeryüzündeki ebediyeti… Güya insanlar açlıktan, salgından, savaştan kurtuluyordu. İnsanlık ilerleyerek buna ulaşıyordu.
Harari’nin amentüsü ilerlemedir. Buna göre artık ne salgın, ne kıtlık ne de savaş olacak. Bütün yalancı peygamberler gibi o da bir “yalan haber” getiriyor. Cenneti yeryüzünde kurmak istiyor. İnsanları bu cennete çağırıyor. Ama bütün yalancı peygamberlerin sonu hüsrandır. Bu post-modern yalancı peygamber de hüsrana uğruyor şimdi. Çünkü koronavirüs deizm ve “İnsan Tanrı” yalanını yerle bir ediyor. “Teknik bir aksaklık” denen hastalık ve ölüm hiç beklenmedik biçimde ortaya çıktı. Yalancının ilerleme mumu yatsıya kadar bile sürmedi. Bütün dünyayı kuşatan bir salgın var artık. Ortaçağ’da kaldı veya bilim yendi denen salgın, şimdi küresel bir afet.
İnsanoğlu büyük bir endişe ve korku içinde. Tıp, büyük gayretler sarf ediyor. Ama sadece bedeni koruyabilir. Peki korku, endişe ve panik davranışları konusunda bir şey yapabilir mi? Salgının toplumları sarsan ve anlamlarını alt üst eden boyutları ne olacak? Bilim buna cevap verebilir mi? Büyük sosyolog Berger’e göre kutsallık şer olana karşı insanın anlam dünyasını koruyan bilinçtir. Kutsallık, insanın ruhsal ve zihinsel varlığını alt üst etmeye karşı direnç gösteren en temel duygudur.Tıp/bilim ve kutsallık burada el ele verecek. Harari’nin bilimin tek başına kurtuluş sağlayacağı ve dinin hayattan tamamen çekileceği yalanı da çöpe atılacak.
İnsanoğlunun varlığında ne hastalık biter ne de salgın. Bunlar insan ve toplumların kaderi. Bunlarla mücadele etmek de bir mesuliyet. Allah, insanın kaderinde hem gazabıyla hem de müjdesiyle var. İnsana düşen gayret ve teslimiyet içinde olmak. Bunları imtihan olarak görmek. İmtihandan sıhhat kadar ibretle de çıkmak. Yeniden deizm, materyalizm ve pozitivizm gibi çağdaş ideolojilerin “Tanrı’yı sürgüne gönderen” sapmalarından uzak durmak.