Hüseyin Altuntaş bir müdeet önce vefat eden yayıncı ve siyset insanı İsmet Uçma ile ilgili görüş ve kanaatlerini yazdı;
Bazı insanlar vardır; onları nasıl tarif edeceğinizi bilemezsiniz. O kadar çok özellikleri vardır ki, birini öne alsanız diğer özelliğine haksızlık edeceğinizi düşünürsünüz. Sevgili İsmet Uçma ağabeyimiz de o insanlardan biriydi.
Onu 1980 yılının sıcak bir yaz gününde tanıdım. Coşkulu sesiyle etrafındakilere yüksek perdeden bir şeyler anlatıyordu. Dikkat çekici bir hitabeti vardı. Saçları gençliğinin verdiği özgüvenle başının her yanını çepeçevre sarıyor, orta boylu olmasına rağmen sahibini olduğundan daha cüsseli gösteriyordu. Tanıştık. Ben yeni öğretmen, o da henüz mezun olmamış bir ilahiyat öğrencisiydi.
Yıllar çabucak geçti. O karşılaşmamız bir daha hiç kesintiye uğramadan, kırk bir yılda biriktirdiğimiz derin hatıralarla devam etti.
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Zaman rüzgârının önünde dostluktan, kardeşlikten, yüreklerde bıraktığı hatıralardan başka ne ayakta kalabilir? Bizimki de öyle oldu; sevgili ağabeyimiz bir yıl önce yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 11 Ekim 2021 günü aramızdan ayrıldı. Geride yeri doldurulamayacak büyük bir boşluk bırakarak…
KUR’AN MESAJI İLE GÖNÜLLER FETHETTİ
İsmet Uçma kimdi? Bizim kadim dostumuz, altı evladının müşfik babası, Türk siyasi hayatının en temiz, en istikrarlı, en tefekkür sahibi üyelerinden biriydi. Ama en önemlisi, İslamî çizgide yayın yapan en kıdemli yayıncılarımızdandı. Kurduğu İşaret Yayınları yüzlerce değerli eserin okuyucuya iletilmesinde büyük hizmetler gördü.
Siyasete ilgi duyduğu ilk yıllarda bile yayınevini asla ihmal etmemiş, kendisini hep yayıncı olarak tanıtmakta devam etmişti. 2010 yılında İstanbul’dan milletvekili seçilip İstanbul’la bağı zayıfladığı halde bu zayıflığın yayınevine bulaşmasına izin vermemişti. Meclis çalışmalarının olmadığı günlerde yine masasına oturup yayın planları yapmayı, topluma yeni eserler kazandırmayı ihmal etmedi. Yayımladığı onlarca eserin arasında altı yıl hiç durmadan büyük emek ve kaynak harcadığı Kur’an Mesajı adlı mealin özel bir yeri var. O sürece yakından şahit olmuş bir dostu olarak bu mealin Türk okuyucusuna kazandırılması sürecinde ne kadar heyecan duyduğunu unutamam. Baskıdan önceki son kontrolü yapma onurunu şahsıma bahşettiği Kur’an Mesajı gerek yayın camiasında gerekse Dinî kitaplara meraklı okuyucular üzerinde derin etkiler bıraktı. Onlarca Kur’an mealinin bulunduğu yayın camiasında bütün yayınevleri ve Kur’an uzmanları meallerine çekidüzen verme ihtiyacı hissettiler. Daha önce hiçbir mealin giremediği çevreler; dili, üslubu ve çeviri anlayışındaki yenilikler sebebiyle Kur’an Mesajı’ına kapılarını açtılar. Diyebilirim ki, altı yıllık uzun ve titiz çalışmanın ürünü olan eser, ekonomik kaynaklarını bu uğurda harcamanın mükâfatı olarak on binlerce insana ulaştı; İsmet Uçma ağabeyimiz okuyucularından binlerce tebrik ve teşekkür mesajı aldı. Bununla yetinmedi; her baskıda küçük bir harf hatası da dâhil olmak üzere, çeviride herhangi bir kusur, hata, uygun olmayan bir sözcük tespit edene bir sonraki baskıda ismini anarak teşekkür etti, o doğrultuda düzeltme veya değişiklik yaptı. Böylece bir çeviri meal olan Kur’an Mesajı, zaman içinde, herkesin zevkle okuduğu, kolayca anladığı bir başvuru eseri haline geldi. Öyle ki, vefatını haber alan bir okuyucu, merhumun ailesini arayarak İsmet Uçma ile hiç tanışmadığını, onunla herhangi bir yerde karşılaşmadığını beyan ederek “Ben Kur’an Mesajı sebebiyle ondan razıyım; Allah da ondan razı olsun!” diye dua etti. Bu eser vesilesiyle çok dua aldığını biz yakın dostları da biliyoruz.
YETENEKLERİ TEŞVİK EDEN BABA MİSALİ
İsmet Uçma ağabeyimiz pek çok öğrencinin babası gibiydi. Onlarla ilgilenir, dertleriyle dertlenir, yetenekli gördüklerine vizyon katmaya çalışır, onları donanımlı yetişmeye teşvik ederdi. Yayınevi bir mektep gibiydi. Çalışanlarına geniş inisiyatif tanır, ücretlerini bile kendilerinin belirlemesini isterdi.
Alçak gönüllüydü. İnsanlara iltifat etmeyi sever, hatta bazen bunda aşırı gittiği de olurdu. Şahsen bu iltifat cömertliğinden en çok nasiplenenlerden biri olarak kendisine takılır, “İsmet ağabey, o kadar iltifat ettiniz ki, bu övgülerinizle onu Kanada kavağına çıkardınız. Düşerse çok acır!” derdim. Gevrek gevrek güler, “Nerede bir yetenek görsem, onu ortaya çıkarmayı vazife bilirim; çünkü Allah’ın rahmetini başkalarından kıskanan Katolik papazları gibi olmak istemem!” derdi. Gerçekten de onun en belirgin ahlaki özelliklerinden birisi, kıskançlık dürtüsüne yenilmeden hep başkalarını öne çıkarması, yetenekleri teşvik etmesiydi. Bu konuda onunla kimse yarışamazdı. Bu satırların sahibi de onun abartılı övgülerine itibar edip yazı hayatına atılanlardan biridir.
Cömertti; İşaret Yayınevi’ne uğrayıp da onun ikramına nail olmadan ayrılan kimse olmazdı. Son derece nazik ve kibardı. Güzel ses tonuyla en nadide kelimeleri seçer, muhatabında çok hoş duygular uyandırırdı. Gecelerini okumakla, düşünmekle geçirdiği için sabah geç kalkar, ağır adımlarla iskeleye kadar yürür, yayınevinin hemen aşağısındaki Konyalı’da böreğini yer, gününe öyle başlardı. Akşamları da mutlaka arkadaşlarını görmek üzere üyesi olduğu İSKÜDER’e uğrardı. Bu onun hiç değişmeyen alışkanlığıydı.
SABIRLI, METANETLİ, AHLAKLI SİYASET
İsmet Uçma ağabeyimiz siyaset hayatında da ülkenin pek az gördüğü ilginç kişiliklerden biriydi. Onun sabrı ve metanetini hayranlıkla izlerdim. 2007 seçimlerinde oy pusulasındaki hatalı bir düzenlemeden dolayı AK Partiye verilecek binlerce oy hemen alttaki bir başka partinin hanesine vurulan evet mührü yüzünden seçimi çok az bir farkla kaybetmişti. Zerrece bir infial göstermeden gülerek bizi teskin etmiş, “nasip değilmiş” diyerek tevekkülle kaldığı yerden onurlu duruşunu devam ettirmişti. Oysa AK Parti’nin kurucu üyelerindendi; ancak kendini bu onurlu göreviyle değil, İşaret Yayınlarının sahibi olarak tanıtmayı tercih ederdi. Siyasete ilişkin bilgece fikirleri vardı; parti disiplinine uymanın ahlaki bir görev olduğunu, haklı bir gerekçeyle de olsa buna sadakat göstermemenin doğru olmadığını söylerdi. Ona göre partisinden memnun olmayanın alması gereken en onurlu tavrın, o siyasi hareketten ayrılmak olduğunu eklerdi.
Kimse onun siyasi hayatı boyunca akçalı işlerle ilgilendiğini söyleyemez. Son hastalığında bile devlete ve dolayısıyla milletin hazinesine ek külfet getireceği endişesiyle tüm özel hastane tekliflerini reddetmiş, sıradan bir devlet hastanesinde tedavisinin yapılmasına razı gelmişti. Bu esnada hastalığının bağlı olduğu siyasi hareketin lider kadrosuna bile haber verilmesini istememişti. Ancak kötü haber tez duyulur sözü mucibince hastalığı son aşamada duyulmuş ve Sağlık Bakanlığının isteğiyle yine bir vakıf üniversitesi olan Bezmialem Üniversitesi Maltepe Hastanesine kaldırılmıştı.
Yıllarca birbirlerine takılarak bize tatlı diyalog hatıraları bırakan kadim dostu Ahmet Meral ile beraber onu son kez orada ziyaret ettik. Yatağında yarı doğrulmuş ve her zamanki mütevekkil ve teslimiyetli tavrıyla ikimizin de hal ve hatırını sormuştu. O halinde bile kendinden sadece kısaca bahsederek neden hastalığını bizlere bildirmediğini izah etmekle yetinmişti. Gerçekten de aile bireyleri hariç hastalığından sadece yayıncı ve kadim dostu Ali Kemal Temizer’e bahsetmiş, bunu da darılacağımızı öngörerek “en azından bir kişinin bilmesinin iyi olacağını düşündüm” diye açıklamıştı. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Onu son kez görmüş olabileceğimiz aklımıza bile gelmemişti. Nitekim birkaç gün sonra yoğun bakıma alındı ve entübe edildi. Bir ay umutla, dua ile kendine gelmesini bekledik. Gelmedi, gelemedi.
Vefatından sadece on beş dakika önce, hastane önündeki aile bireylerine şifa dileklerimizi sunup dönüş yolunda içimizdeki acıyı hafifletmeye çalışırken ikinci bir mesajla emr-i Hakk’ın vaki olduğunu, ağabeyimizin Dâr-ı Beka’ya irtihal eylediğini öğrendik. Ertesi gün İsmet Uçma ve kadim dostlarından Selim Mısırlı ağabeylerimizi ebediyete uğurladık.
İsmet ağabeyimizi Karacaahmet Mezarlığı’ndaki istirahatgâhına tevdi ederken, sakin ve huzurlu bir yağmur da kabri başında okunan İlahî Kelam’a eşlik ediyordu.