Loughborough Üniversitesi'nden Ali Bilgiç'in theconversation.com'da yayımlanan yazısı...
İran, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Almanya ve Avrupa Birliği arasında 2015 yılında kabul edilen ve “ İran nükleer anlaşması ” olarak bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı, çarpıcı bir diplomatik başarı olarak kabul edilmişti. İran, BM yaptırımlarından mali ve ekonomik yardım alması karşılığında zenginleştirilmiş uranyum kaynaklarını sınırlamayı veya ortadan kaldırmayı kabul etmişti.
Ancak 2018’de, ortak diplomatik girişime karşı bir küçümseme olarak, o zamanki ABD Başkanı Donald Trump, ülkesinin geri çekilmesiyle ilgili bir tweet atmış ve İran’ın petrol ihracat parası da dâhil olmak üzere mali yardımları Ortadoğu’daki terör örgütlerini desteklemek için kullandığını iddia etmişti.
Suudi Arabistan, İran’a karşı jeopolitik konumuyla Trump’ın Ortadoğu politikasının temel taşlarından biriydi. Ülke, Jared Kushner’ın aracılık ettiği Ortadoğu Barış Planı müzakerelerinde etkili oldu. Büyük bir savunma anlaşması Mayıs 2017 yılında Riyad’a yaptığı ilk resmi ziyarette Trump tarafından imzalandı.
Aynı ziyaret sırasında Suudiler, Trump’ın İran’ı bölgedeki ana tehdit olarak ilan eden konuşması için birkaç Müslüman devlet temsilcisini topladı. İran askeri komutanı Kasım Süleymani’nin Ocak 2020’de ABD tarafından öldürülmesiyle, Suudi Arabistan’ın iktidardaki veliahtı Muhammed bin Salman’ın en büyük düşmanı Ortadoğu satranç tahtasından çıkarılmış oldu.
Trump’ın, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda öldürülmesinin ardından misilleme niteliğinde adımlar atma konusundaki isteksizliği, Krallığın fiili hükümdarı olan veliaht Prense sarsılmaz desteğini göstermiş oldu. Trump, Suudi Arabistan’ın Yemen savaşına katılımı konusunda da aynı isteksizliği gösterdi.
Biden’ın Suudi Arabistan’a verdiği ilk mesajlardan biri, artık ABD’nin koşulsuz desteğine güvenmemesi gerektiğiydi. Beyaz Saray basın sekreteri Jen Psaki’nin 16 Şubat’ta ABD-Suudi ilişkilerinin “yeniden ayarlandığını” açıklaması, veliaht Prens için, sınırlandırılmamış davranışlarının Biden yönetimi tarafından hoş görülmeyeceğinin bir işareti olarak görülmelidir.
Müzakerelerden ne beklenir?
Bu arada İran’ın eli, olası müzakerelerde anlaşma yapılmadan öncekilere göre daha güçlü olacaktır. İlk görüşmeler sırasında Suriye iç savaşı yeni başlamıştı ve Esad’ın geleceği belirsizdi. Yeni bir rejim olasılığı, özellikle Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve finanse edilen bir rejim, Tahran için önemli bir müttefik kaybı anlamına gelir ve İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’a desteğini sekteye uğratabilirdi.
İran Devrim Muhafızları ve Şii milisler, IŞİD’le savaşırken Irak ordusunu desteklemek için ABD hava saldırılarından dolaylı olarak faydalanıyorlardı. Anlaşmanın Temmuz 2015’te duyurulmasının ardından, savaşın niteliği değişti: Rusya, Eylül 2015’te Esad rejimi yanında savaşa müdahale etti ve Devrim Muhafızlarının savaşa katılımı, Esad güçlerine katılmaları için 100.000 Suriyeli savaşçıyı daha eğitmesi savaşın seyrini etkiledi. IŞİD’in yenilgisi ve Trump’ın Ekim 2019’da Amerikan güçlerini Suriye’den çekme kararı, Suriye rejiminin gücünü ve İran’ın nüfuzunu genişletme ve sağlamlaştırma fırsatları sundu.
Dahası, ABD anlaşmadan çekildiğinden beri İran, nükleer yakıtı 2015 anlaşmasında kabul edilen sınırların ötesinde zenginleştirdi. Ayrıca nükleer tesislerin uluslararası denetimlerini de durdurdu. 10 Şubat’ta Uluslararası Atom Ajansı üyelerine “İran’ın nükleer silahlar için hayati önem taşıyan uranyum metali ürettiğini” bildirdi. Diğer bir deyişle, Trump’ın kararının ardından nükleer programının hızlanması nedeniyle İran atom silahlarına sahip olmaya şu anda daha yakın durumda.
Nükleer kapasitedeki gelişmeler ve Suriye’deki daha istikrarlı durum, İran’ın müzakere masasındaki elini güçlendiriyor.
Bir başka potansiyel zorluk, İran’daki iç siyasetle ilgilidir. İran dış politikası, dini lider, cumhurbaşkanı ve Yüksek Milli Güvenlik Konseyi ve Uzmanlar Meclisi başkanlarıyla ortaklaşa yapılır. Yürütme gücü başkana aitken, dini lider politikayı onaylamalıdır.
2015 yılında, dini lider Ayetullah Ali Hamaney, ılımlı cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin anlaşmaya ilişkin politikasına gönülsüz bir onay verdi. Hamaney’in zihninde ne olduğunu bilmek imkânsız olsa da, yaptırımlardan büyük zarar gören İran ekonomisi ve geniş ölçekte ise Ortadoğu’daki belirsiz jeopolitik gelişmeler olası nedenlerdi. Ancak o zamandan beri, kısmen Eylül 2019’da uygulamaya konulan yeni BM yaptırımları ve Süleymani’nin öldürülmesiyle sertlik yanlıları daha da öne çıkmış oldu.
Haziran 2021’deki İran cumhurbaşkanlığı seçimleri, ılımlılar ve şahinler arasında bir savaş alanı olacak. Adaylardan biri olan Hamaney’in askeri danışmanlarından Hossein Dehghan , Ruhani’nin ılımlı tutumunu şimdiden eleştirdi.
İran nükleer anlaşması birkaç ülkenin ortak çabasıdır. Trump’ın çekilme kararı anlaşmayı öldürmese de ciddi şekilde yaraladı. Trump gibi, Biden de anlaşmanın yönetiminin Orta Doğu vizyonunun önemli bir parçası olmasını istiyor ancak bu tahmin ettiğinden daha zor olabilir.
Kaynak: Yeni Pencere