Okuyucum, Papa’nın önceki sözlerinin Fransız medyasındaki ibarelerini, fransızcasıyla da göndermiş.. Nitekim, Fransız medyasında da, ‘Papa kapıyı açıyor, Vatikan kapatıyor’ deniliyordu, özetle..
Evet, Vatikan’dan yapılan açıklama ile, Papanın önceki açıklamaları birbirini nakzediyor. Ama, bu son açıklama Vatikan Devlet Başkanı olan Papa’yı da ilzam ettiğinden ve bir çirkinlikten uzaklaşmak yolunda olumlu bir gelişme ve de ahlâksızlığa bir fren olması açısından alkışlandı. Olumsuzluktan uzaklaşma yolundaki bir çaba karşısında, geçmişteki yanlışı hatırlatmak doğru olmasa gerek.
*
İmamoğlu’nun tahammülsüzlüğü..
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin 106. yıldönümü için Edirnekapı Şehidliği’nde yapılan törende, bir vatandaşın, şehid mezarlarına karanfil bırakan İBB Başkanı İmamoğlu'na, Sayın Başkan bir Gazi yakını olarak soruyorum.. Burası sizin Pervin Buldan'la çiçek ektiğiniz Hatıra Ormanı değil, şehidlik!’ demesi ve İmamoğlu’nun da, ‘Hadsizlik yapıyorsun, şov yapıyorsun. Seni araştırır bulurum ben, merak etme!’ diye tehdit etmesi, bırakalım muhalefet cenahında, kamuoyunda hiç eleştirildi mi?
Demek oluyor ki, tekrarlanmayınca, birçok davranışlar halkın gündeminde yer almıyor.
Eğer benzer bir tavır, iktidara mensub bir yetkili tarafından dile getirilseydi, günlerce- hattâ aylarca, devamlı gündemde tutulup, ihtiyaç ânında kullanılmak üzere, kayda geçirilmez miydi?
İmamoğlu, henüz 1 ay kadar önce de, bir grup vatandaş tarafından protesto edilirken, sesi daha yüksek çıkan bir kişi için geri dönüp, ‘Kimdi o? Çıksın meydana diye..’ tehdit edâsında o kişiyi, ekranlara yansıyan bir sertlikle belirlemeye çalışmamış mıydı? Ama, üzerinde durulmadı bile.. Halbuki, o cenah, bu gibi fırsatları kaçırmaksızın, aylarca-yıllarca, toplumun hâfızâsına, üstelik de çarpıtarak sunmuyorlar mı?
*
Hattâ, Ayasofya İmamı’nın görüşlerinin Ayasofya’ya verdiği zararın, Ayasofya’nın müze yapılmasından daha fazla olduğunu (!) söyleyenler bile oldu.
Ayasofya İmâmı, tarihî gelenekte, ulemânın en seçkinleri arasından seçilirdi. Oraya herkes İmâm tayin edilmezdi. ‘Ayasofa’ya imam oldu..’ demek, ulemâ arasında en yüksek seviyede bulunanlar arasında olmayı ifade ederdi. Bu vazifelendirmede de o tarihî gelenek göz önünde bulundurulmuştur.
Çünkü, Mehmed Boynukalın Hoca, alışılagelmiş bir ‘imam’, ya da bir ‘namaz kıldırma memuru’ değil.. Kendi alanında, İslâm fıqhı / hukuku konusunda en yetkin âlimlerinden..
Öğrendiğime göre, Ayasofya’daki hizmetini de ‘fahrî’ olarak, bir ücret almaksızın ifâ etmektedir ve Üniversite’deki akademik hizmetini sürdürüyor.
Yani, ona, ‘Sen devlet memurusun, devlet siyasetini ilgilendiren konulara karışma!. Namaz kıldır, cenaze defnet’ diyenler, konunun bu tarafını bilmiyorlar harhalde.. Ya da, biliyorlarsa; onun beğenmedikleri görüşünü bir insan olarak belirtmesine karşı çıkıyorlar.
Nasıl ki, herkes kendi görüşünü açıklıyorsa, o da açıklayabilir görüşlerini; açıklıyor da..