Üstün Bol yazdı;
Biberilikle ilgili yazdığım ilk yazıda insanların dini özgürlüklerine, örgütlenme özgürlüklerine halel getirmemeye, daha önemlisi kişisel hakka girmemeye özellikle gayret etmeye çalıştım. Ancak önemsediğim bir uyarı üzerine bunu bir kez de yazılı olarak belirtmem gerekti.
İnsanların hangi dini inanca veya inançsızlığa sahip olacakları kendi bilecekleri bir iştir. Dolayısıyla sahip oldukları inanç veya inançsızlığın içinde tercih edecekleri cemaat, tarikat, akım, felsefi düşünce de kendi tercihleridir. Tarikat ve cemaatler cumhuriyetin ilk döneminde yeraltına itilmiş, bu yeraltı süreci özgürlüklerin genişlediği zamanlarda da devam ederek ciddi bir sorun haline gelmiştir. Cemaat ve tarikatlara resmi statü verilmeli ve bu cemaat ve tarikatların, dini düşünceleri dışında (Mali ve Hukuki işler) hesap verilebilirliği tesis edilmelidir. Bu kapsamda Nakşibendilik, Nurculuk, Süleymancılık vb. akımlar nasıl hukuki zemine çekilecekse Ticanilik, Biberilik gibi akımlar da legal, hukuki zemine çekilmelidir. Yoksa bu yazıda yapmaya çalıştığım şey, insanların dini inançlarını, tercihlerini sorgulamak ya da yargılamak değildir. Şimdi söyleyeceklerimize devam edelim.
Biberilerin Diğer Liderleri
Sıkı Yönetim Komutanlığının Teokratik Devleti Savunan Yapılar örgütler raporunda Tarikatın liderlerinden birinin de Şevket Kutkan olduğu belirtiliyordu. Şevket Kutkan da İsmail Emre gibi Adana’lıdır. Kutkan, Devlet Demir Yollarında ve Halk Bankası’nda çalışmış, ardından öğretmenliğe geçerek Edebiyat dersleri vermiştir. 1969 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanmıştır. 1970’de Irak Kerkük Türk Kültür Merkezi’ni kurmakla görevlendirilmiş, 1972’de emekli olduktan sonra ise TRT ve TBMM’de çalışmıştır.
Şevket Kutkan’ın tarikatın lideri olduğuna dair görüş muhtemelen bir istihbarat yanılmasıdır. Kutkan’ın İsmail Emre’nin sohbetlerini aktarması, tarikatla ilgili kitap ve neşriyatlarda tanıklıklarını aktarması ve tarikatın en eskilerinden olması sebebiyle sahip olduğu abilik vasfı istihbarat açısından liderlik olarak değerlendirilmiştir. Ancak tarikatın görsel ve yazılı kayıtları incelendiğinde Şevket Kutkan’a tarikat içinde liderlik pozisyonu verilmediği anlaşılmaktadır. Tarikatın yayın organı diyebileceğimiz Anadolu Aydınlanma Vakfının web sayfasına baktığımızda da tarikatın önemli isimlerine internet sayfası açıldığı bu adresler arasında Şevket Kutkan’ın olmadığı görülecektir (http://www.anadoluaydinlanma.org/web-sitelerimiz/).
Şevket Kutkan’la ilgili liderlik söylentisi olmasa da 1968 yılında öldürülen dönemin gazetelerinde 'Tarikatın kadın lideri’ olarak anılan Atiye Emrecan için durum öyle değildir. 1 Nisan 1968 tarihinde tarikat içi kavgada öldürülen Atiye Emrecan hakkında www.alevinet12.com sitesinde Mehmet Bayrak şunları yazmaktadır:
‘III- Biberi Tarikatinin Kadın Lideri Atiye Emre Can
Ortaokula başladığım yıllarda, yanılmıyorsam 1962 yılında doğrudan tanıdığım Atiye Emre, köyümüzde hakikatçı akıma bağlı Hasan Bağdaş amca aracılığıyla, yöremizdeki hakikatçı dervişlerle görüşmek ve muhabbet etmek için, manevi oğulları olarak tanıttığı iki gençle birlikte gelmişti. Biberi Tarikati’nden olduklarını söylüyorlardı. Biberiye tarikatı, Tarsus’ta doğan Halil Develioğlu adında tasavvuf ehli bir zat tarafından kurulmuştu. Bu zat, Nakşibendi tarikatinin, Kürt Mevlana Halid’in kuramlaştırdığı Halidiye koluna mensup Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi’ye bağlanmıştı. Bu nedenle, Biberiye tarikati, Halidiye’nin büyük etkisi altındaydı. Adana yöresinde kurulan bu tarikata “Biberiye” denmesinin nedeni, bağlılarının acı biberle çile çıkarmalarından, biberli ve baharatlı yiyecekleri tercih etmelerinden kaynaklanıyordu.
Gerçekten de, en acısından biberlerini ve kimi yiyeceklerini yanlarında taşıyorlardı. Yöremiz hakikatçılarıyla uyumlu sohbetler yürütün 1910 doğumlu Atiye Emre Can’ın, 1970’li yıllarda müridleri tarafından öldürüldüğü haber alındı.
Uyumlu ve sevecen davranışlarından dolayı yörede saygınlık kazanan Atiye Can’ın, bu muhabbet ortamlarında kaydedilmiş bir şiirini birlikte izliyoruz:
Bin bir ismin biri Haydar
Okunur her yerde Kerrar
Sensin alemlere serdar
Lafetah’ım Zülfikar’ım
Her yerde ismi Kerrarım
Bir ismine derler Ali
Bir ismine derler Veli
Elin Hakkın kudret eli
N a k a r a t
Bir ismine derler Hızır
Sensin her yerde hazır
Evliyaya oldun nazır
N a k a r a t
İncil senin, sen İsa’sın
Tevrat senin, sen Musa’sın
Kur’an da sen, hal- itasın
N a k a r a t
Mancınıkla göğe çıktın
Hayber Kalesi’ni yıktın
Döndün Muhammed’e baktın
N a k a r a t
Muhammed’le sen bir can
Sen “lahmeke lahme” olan
Fatıma’ya sensin canan
N a k a r a t
Atiye’m Ali’ye kuldur
Ali’yi sevenler nurdur
Yüzüm erenlere yoldur’
Tarikatın kadın lideri Atiye Emrecan (kimi kaynaklarda soy isim Emre Can, kimi kaynaklarda Emrecan şeklinde yazılmaktadır.) 1968 yılında öldürülür. Atiye Emrecan, yaralı iken kendisini öldürmeye çalışanların Bayram Yıldırım, Hüseyin Gümüş ve Ali Gümüş olduğunu söyler. İddialara göre tarikattan ayrılmak isteyenler infaz edilmektedir. İsmini verdiği kişiler tarikattan ayrılmak istedikleri için öldürülen kişilerin yakınlarıdır. Bu infazlarda 3 kişi öldürülür, 6 kişi ise yaralanır. Yakınları öldürülen Bayram Yıldırım, Hüseyin Gümüş ve Ali Gümüş intikam almak için Atiye Emrecan’ı öldürmüştür.
Yaşanan Tarikat içi infazla ilgili o günün Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde küçük iki haberden başka bilgi bulunmamaktadır. İşin ilginç yanı basının ilgisini fazlasıyla çekmesi gereken tarikat içi infaz haberi ile hiç kimse ilgilenmemiş, birkaç gazete küpürü dışında tarihin tozlu raflarında kaybolmuştur. Aradan yıllar geçmiş ortalık iyice durulmuşken Milliyet gazetesinin 12.11.1985 tarihli nüshasında bir haber yer alır. Haberde 17 Yıldır Süren Tarikat Kavgası başlığı altında hesaplaşmanın henüz bitmediği kavganın devam ettiği anlatılmaktadır. Biberiler birbirleriyle savaşmaya devam etmektedir.
Atiye Emrecan’ın öldürülmesine neden olan örgüt içi infazların haberi dönemin Adana’sında yayınlanan yerel bir gazetede şu şekilde haberleştirilmiştir:
“Şakirpaşa semtindeki bir sokak içinde üç gün önce ‘Biberî’ tarikatı fedailerinin giriştikleri saldırı sonunda öldürülen iki kişinin katil sanıklarından M. Eke ile M. Çakır, halen yakalanamamıştır. Emniyet Müdürlüğü ‘Biberî’ tarikatının merkezlerinden biri olarak belirtilen Elâzığ’a ve Bor ilçesine ekipler göndererek, iki sanığı sıkı şekilde aratmaktadır. Aliye Emrecan adındaki tarikat başı kadın da sanıkların yerini göstermesi için polis nezaretinde Elâzığ’a götürülmüştür…”
Tarikatın Dini Kimliği
Karşımızda kabul edelim ki karışık bir yapı var! Nakşibendi tarikatının bir kolu olarak kurulan, liderleri İsmail Emre ve Atiye Emrecan’ın söz ve eylemleriyle bir Alevi-Bektaşi tarikatı çizgisinde yürüyen Biberiler’in dini yaklaşımları nasıldır?
Öncelikle dönemin klasik İslami anlayışının bütün unsurlarında mevcut olan devletle/rejimle mesafeli bir ilişki Biberilerde bulunmamaktadır. Aksine, klasik İslami camianın kavga ettiği her kişi ve yapıyla Biberiler iyi ilişkiler içindedir. İslami camianın bütün unsurlarının detaylıca raporlandığı istihbarat belgelerinde açıkça kayırıldıkları görülmektedir.
Peki, Diyanet İşleri Başkanlığının Biberilere yaklaşımı nasıldır. DİB, BİBERİYE TARİKATI HAKKINDA (Ankara, DİB Yay. 1964) adıyla 11 sayfalık bir kitapçık yayınlamıştır. 1964 yılında tek baskı yapan kitapçığın yazarı belirtilmemiştir. Aynı şekilde aynı yıl DİB’nın NURCULUK adıyla yine yazarı belirtilmeden başka bir kitapçık yayımladığı görülür.
İsmail Kara’ya göre ise bu kitaplar, ‘27 Mayıs darbesinden sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına getirilen emekli General Sadettin Evrin tarafından yazılmıştır. Diyanet’in bu türden başka metinleri ve raporları da vardır. 12 Eylül 1980 darbesine kadar bu tür metinler yayınlayan kurumlar arasında Ankara İlahiyat Fakültesi de vardır. Örnek olmak üzere şu metinlere bakılabilir: Yaşar Kutluay, “Mezhepler tarihi yönünden Said Nursi ve Nurculuk”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, III/3-4, 1959-1960, s. 211-26. (Bu yazının sonuna derginin editörü Zeki Velidi Togan’ın düştüğü bir sayfalık not dikkat çekicidir); Neda Armaner, İslâm Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nurculuk, Ankara, İlahiyat Fakültesi Yay., 1964; Neşet Çağatay, Türkiye’de Gerici Eylemler, Ankara, İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1972.’ (http://isamveri.org/pdfdrg/D285416/2020/2020_KARAI.pdf )
DİB’nın Biberilerle ilgili kitapçığı okunduğunda kim tarafından, nerede kurulduğu, isminin nereden geldiği, kurucusunun ailesi, mesleği, eğitimi gibi daha çok istihbari bilgilere yer verildiği görülür. Bunun yanında tarikatın Melamiliğe yakın olduğu, aslında Melamiliğin kötü bir şey olmadığı ama Vahdeti Vücud’cu bir yol izleyen Biberilerin bazı yanlış yorumlara saparak nahoş bir çizgide durdukları yumuşak bir dille anlatılmaktadır! Kitapçığı okuduğumuzda şimdi Dİ Başkanlığı, Biberilere bir şey söyledi mi söylemedi mi diye sormadan edemediğinizi de ekleyelim!
Oysa kitabın basıldığı 1964 yılına geldiğimizde İsmail Emre’nin bazı sözlerinin yenilir yutulur olmadığı açıkça görülmektedir. Diyanet’in Nurcular ve Süleymancılar söz konusu olunca takındığı sert tavır Biberiler için sergilenmemektedir! DİB bu sözleri duymamış ya da duymak istememiştir! Diyanetin duymak istemediği sözler nelermiş İsmail Emre’nin ağzından okuyalım:
‘Emre – Yapılan şeyin sebep ve hikmetini anlamalı. Niçin namaz kıldığımızı, niçin abdest aldığımızı bilmeliyiz. Abdest almaktan maksat, vücudun bazı yerlerini temizlemek değil mi? Öyleyse duşu açıp altına girsek de adamakıllı temizlensek daha iyi olmaz mı?‘
‘Tesbih’e gelince: Hz. Muhammed devrine gidelim. İmâm Hz. Muhammed olsun. İmâm’ın yönü mihrâb’a dönük. Hoş bizden tarafa da dönse kıble ya… Çünkü dünya yuvarlak.’
‘Demin de dediğim gibi, Develioğlu, hiçbir kayıtla bağlı değildi. Ne şeyhlik, ne de mürîtlik bilirdi. Bütün bildiği; sevmek ve sevilmekti; o kadar. Öyle büyük bir adam, maddî varlıklara bağlanır mı? O, sakalını, sakal taassubunun hüküm sürdüğü devirde kestirmişti. Birgün (Sarışıh)a gitmiştik. Develioğlu bana: (gel beni tıraş et) dedi. Usturalar kör. Ziftlik köyünün imâmı Abdi hoca usturaları biledi; ben de başladım tıraşa. Başını tıraş ettim. (Sakalımı da tıraş et) dedi. Yukarıdan aşağıya doğru biraz aldım; baktım sesini çıkarmıyor; biraz daha, biraz daha derken, bütün sakalını tıraş ettim. Tıraş bitince: (Oh! bu kıllardan kurtulduk) dedi. Bu vak’anın tarihi 1923.’