Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist Hüda Hüseyni Analiz Etti...
Keşke bir kabus olsaydı, ama maalesef korkunç bir gerçek. Garip olan Lübnanlılar ilk defa İsrail’i suçlamıyor, garip olan kimse sorumluluğu üzerine almıyor ve yine garip olan Lübnanlılar ne onlara inanıyor ne de onların masumiyetine.
Bu kadar yüklü miktardaki kimyasalı kim istedi?
6 yıllık depo maliyeti olan 54 milyon doları kim ödedi?
Nasıl olur da Mozambik’e gidiyordu diyebildiler, nasıl olur da Mozambik’ten hiçbir yetkili çıkıp da "Bu kimyasallar bizim malımızdı ve ama nasıl olduysa Lübnan’a uğramış ve biz teslim alamadık" demedi?..
Başlangıçta Mozambik olayla ilgisini reddetti. Daha sonra oradan bir firma ilk defa amonyum nitrat sevkiyatının ulaşmadığını bildirdi!
Güvenlik ekibiyle liman yönetimi arasında gidip gelen soruşturma evrakları düzmeceden başka bir şey değil. Bu ölümcül malı kimin talep ettiği ve kime ait olduğu gün gibi ortada.
Videolarda patlama sırasında bir uçak sesi duyuluyordu, bazı insanlar bir uğultu sesi duyduğundan bahsetti. Ancak uzmanların aktardığına göre ilk patlama bir mühimmat patlamasıydı.
Başkentin yarısını küle döndürdüler. Önce havai fişek deposu patlaması dendi sonra kazanın 12 numaralı ambarda lehim işlemi sırasında olduğumu söylediler.
Bir ilkokul çocuğu bile yaklaşık 200 kişinin ölümüne 5 bin insanın yaralanmasına ve şehrin yarısını harap edip 300 bin kişiyi evsiz bırakacak güçlü bir patlamaya ne havai fişek deposu ne de lehim kazasının sebep olmayacağını elbet bilir!
Sonra hükümet yetkilileri karşımıza çıkıp uluslararası bir soruşturmayı reddettiklerini söylüyorlar!
Tüm bu kahredici sahneler ne kadar üzücü.
Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ülkenin devlet adamlarına karşı tavrı ne kadar onur kırıcıydı öyle!
Ya Fransız cumhurbaşkanının etrafına toplanan halkın söyledikleri?
Felaketlerini unutup siyasilerle olan sorunlarına odaklanıp ya siyasetçileri al ya da bizi dediler ve ondan açıkça ve alenen manda rejimi talep ettiler. Aslında tüm bu söylediklerinde haklılar.
Halk, Fransız cumhurbaşkanın karşısına geçip Lübnanlı siyasilerle görüşmesini eleştirince Macron da halka onlarla oturup onların gözlerine bakıp söylediklerini dinlemek benim için kolay mıydı sanıyorsunuz diye cevap veriyor.
Lübnanlı bir siyasi için nasıl bir utançtır bu, ne kadar onur kırıcı bir durum.
Fransız cumhurbaşkanının ve ardından tüm diğer ülke liderlerinin yapılacak yardımların güvenilirliği kalmayan ülkenin kurumlarına değil direk halka yapılacağını açıklaması Lübnanlı liderler için ne büyük bir utanç!
Bu felaketi siyasiler kendi elleriyle yaptı. Atom bombası benzeri bir kimyasalın şehrin tam orta yerindeki depolarda yıllarca duran bu tehlikenin hesabını bile sorma cüretinde bulunamadı siyasetçiler.
Niye tüm zihinler ve parmaklar Hizbullah’a yöneliyor?
Aslında cevap çok basit; 100 bin füzeyi ülkeye sokabilen bunu da elbet kolaylıkla sokabilirdi.
Mesela ordu olay mahalline girmekte neden gecikti?
9 numaralı ambarda ne vardı ve niye sıkça ondan bahsedildi?
Sonra askeri kıyafetli 32 Hizbullah mensubunun olay mahallinde apar topar füze ve benzeri delilleri toplama söylentileri nereden çıktı?
Tüm bu olan bitenden sonra Olay Yeri İnceleme Ekipleri limana girebildi. Ne yaparlarsa yapsınlar delilleri yok edemezler zira bu felaket tüm şehre hatta tüm dünyaya yayılmış durumda.
Felaketin ardından çıktığı ilk konuşmasında Nasrallah, "Ölenler ve yaralananlar arasında bizim partimizden, bizim örgütümüzden ve halkımızdan insanlar" var dedi.
Bu limanda hiçbir şeyleri olmadığını kati bir dille ifade eden lider, nasıl olur da kendi örgütünün içinden şehit ve yaralılar verir?
Tüm bu soruların yanında herkes tarafından bilinen aşikar bir gerçeği yani limanın, havaalanlarının ve sınırların güvenliğinden Hizbullah’ın sorumlu olduğu gerçeğine ne yapmalı?
Bu sınırlardan geçen Hizbullah’a ait hiçbir aracın teftiş edilmediğini herkes biliyor.
Limanın onların yönetiminde olduğunu herkes biliyor elbette, siyasilerde biliyor ancak uyguladığı manevi ve fiili terör bir kısmının susmasına diğer bir kısmının makam mevki vaatleriyle susturulmasına sebep oluyor.
Hizbullah’ın devlet içinde devletçik olduğunu kabul ederken alçakgönüllülük yapıyorlar, çünkü Hizbullah büyüğünden küçüğüne tüm devlet ricalinin etrafında konumlandığı derin devletin ta kendisidir.
İnsan yapımı bir felaket yaşadık. Nasrullah’ın bu felaketin sorumluluğunu kabul etmemesi bir sürpriz değildi, asıl sürpriz Hizbullah’ın İsrail’i suçlu bulamamasıydı.
Akıllara soru işareti düşürecek bir tavır bu. Çünkü bu patlama bir aydır İran’da olanlarla neredeyse tamamen aynı.
Bir felaket oluyor ve uluslararası bir soruşturmaya karşı çıkılıyor ve kimsenin 2 bin 750 ton amonyum nitratın bu limana nasıl geldiği konusunda hiçbir fikri yok.
Bu patlayıcıların varlığına ve patlamasına şaşırdıysanız neden uluslararası bir soruşturmaya izin vermiyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Mişel Avn böyle bir soruşturmanın devletin egemenliğine zarar vereceğini ifade ediyor!
Lübnan’ın yönetimi Hizbullah’a devredildiğinden beri devletin egemenliği mi kaldı?
Nasıl bir egemenliktir ki kendi vatandaşlarını korumaktan aciz. Devletimizi çaldınız, insanlarımız fakirliği hastalığa duçar oldu ve en sonunda başlarının üstünde bir tavana razı ettiniz ki son felaketle başlarının üstündeki o tavandı bile bırakmadınız.
Patlamadan sonra üniversite mezunu gençler, çalınmış bir devletin eseri felaketin ardında bıraktığı yıkımı temizleyip toparlıyor.
Onlar bu yaşlarında cehennemi gözleriyle gördüler ve bu cehennemin dibinde muhalefetinden iktidar yanlısına tüm devlet ricalinin pis silahlarını gördüler.
Bu katilleri o cehennemin dibine bu gençler götürmeli, liman patlaması tüm bu katillerin düzenini alt üst etti.
Yolsuzlukla lekeli bir devlet neyiyle gurur duyar?
Limandaki patlama, Hiroşima ve Nagasaki’den sonra dünyanın en büyük üçüncü patlaması mertebesine yükselmesiyle mi?
Bu sistemin ulaşmaya çalıştığı gurur ve övünç düzeyi bu mu?
Reform ve yapılandırma söylemlerinin tamamı boş laf; çünkü bu devletin küçüğünden büyüğüne tüm kurumlarına müzmin bir yolsuzluk ve hırsızlık sirayet etmiş durumda.
Tüm bu felaketlerin üstüne bir askerin öfkeli göstericilere ateş açması ise akıl almaz.
Hizbullah gibi silahlı, ideolojik, dini ve mezhepsel bir örgütün varlığıyla Lübnan’da demokrasi oyunu oynanamaz.
Gümrük memurlarından biri ifadesinde 900 dolar maaş aldığını ifade ediyor. Mesai saatleri gece olduğu için genelde ya pin pon oynuyor yada uyuyor.
Limana boşaltılmak üzere yük geldiğinde çalışanlar onu uykusundan uyandırıyor, oda evrakları kontrol edip imzaladıktan sonra malların girişine izin veriyor tüm bunları hızlıca yapıp uykusuna geri dönüyor.
Memur, bu limana her şey, her miktarda kontrolsüz sokulur eğer işimi gereğince yapmaya kalkışsam bu limanda bir ay barınamam, işimin başındayım çünkü hiçbir şey yapmıyorum diyor.
Bu memurun söyledikleri bize patlamanın gerçekleştiği yerin sadece lojistik bir liman değil aslında bu sistemin köşe taşlarından biri olduğu gerçeğini ve kısa süreli emeller uğruna halkı feda eden mücrim bir sistemi gözler önüne seriyor.
Silahlar depolanıyor, füzeler ve mühimmatta öyle. Bir deposunda uyuşturucu kaçakçılığı yapılırken bir diğerinde binlerce ton amonyum nitrat depolanıyor.
Bu sırada bakan Micheal Najjar’ın konuyla ilgili, "Geçen pazartesi elime limanla ilgili bir rapor ulaştı’" demesi dikkat çekici.
Ve salı gün patlama gerçekleşiyor!
Ardından geçmişte asker olan ve hatta bir zamanlar ordunun başında olan Cumhurbaşkanı Mişel Avn konuyla ilgili konuşuyor.
Diyor ki;
Bu maddenin limanda depolandığından haberim var; ancak ne kadar tehlikeli olduğu konusunda bir fikrim yoktu.
Ölenleri kim geri getirebilir? Egemenliği için endişe eden devlet mi?
Katiller ve olay mahalli ayan beyan ortada iken siyasete bulaşan herkesin; askerinden siviline din adamına kadar hepsinin elleri kana bulaştı.
Artık hepsi sussun, bizi ulusal birliğe çağırmayı bıraksınlar çünkü onlarla ulusal birlik mümkün değil.
Onlarla bir vatan da mümkün değil.
Vatanımızı bizi öldüren silahlı bir örgüte sattılar.
Lübnan topraklarında gayrimeşru silah barındırdıkça yaşayamaz ve sisteminin silahlı bir örgüte hizmet ettiği bir devlette egemenlikten bahsedemeyiz.
Tüm şerefli Lübnanlılar size beddua ediyor ve geceleri uykunuzda masumların kanıyla boğulmanızı diliyor!
Bir gün gelecek ve katlettiğiniz bu masumların kanında boğulacaksınız.
Dilerim o gün yakındır!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.