BEYAZ ADAMIN AMERİKA'DAKİ KANLI TARİHİ...

Amerika Birleşik Devletleri, her ne kadar demokrasinin beşiği olarak adlandırılsa da tarihi boyunca yönetim kadroları istisnalar haricinde Beyaz Anglo-Sakson Protestanlar'dan (WASP) seçildi. Katolikler, Siyahi ve Hispanik kökenli ABD vatandaşları yöneti

BEYAZ ADAMIN AMERİKA

Amerika’yı ilk kuranlar ağırlıklı olarak İngiltere ve Almanya’dan göç edenlerden oluşuyor. Yönetimde ağırlığını koyanlar ise İngilizler. Yani, Anglo-Sakson olarak tabir edilen kesim.

Anglo-Saksonlar 5'inci yüzyıl, ortalarında Britanya'ya gelerek yerleşen üç Germen kavminin ortak adı. Yani Anglar, Jutlar ve Saksonlar. Angllar ve Saksonlar ise aynı dönemde Doğu Britanya'ya göçmüş iki ayrı kavim.

Birlikte oluşturdukları ve bugünün İngiltere’sinin temeli olan kültürü ortaya çıkaran iki kavim de bunlar. Temel olarak batı Germen kabilesi, yani Anglar, Saksonlar ve Jutlar, 5. yüzyılda İngiltere'nin çökmekte olan Batı Roma lejyonları tarafından terk edilmesi üzerine, bu toprakları ele geçirdi.

Tarihte barbar olarak anılan bu üç kavim, ağırlıklı olarak Saksonlar, ülkedeki Roma kökenli uygarlığı tamamen yok ederek sağ kalan halka kendi etnik yapılarını kabul ettirdi. Bunun sonuncunda İngiltere bugünkü hem Avrupa'da, hem de Avrupa'nın dışında etkin yapıya sahip oldu. Günümüzdeki göçmenleri kendilerinden saymayan Amerika'nın seçkinleri, bu kökene dayanıyor. Ve kendilerini Anglo-Sakson olarak tanımlıyor.

Beyaz Anglo-Sakson Protestan, ya da kısa adıyla WASP. Yani Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan, Beyaz ırktan olan Anglo Saxon'ların Hristıyanlık'ın Protestan mezhebine mensup olanlarına verilen isim.

Daha çok çalışan sınıftan gelmeyen, toplumun geneline göre refah seviyesi standartların üzerinde olanları tarif eden WASP tanımı, Amerikan tarihi boyunca ülke yönetiminde ve ekonomisinde söz sahibi oldu.

Barack Obama ve John F. Kennedy dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları WASP'tı. WASP'ın etkisinin temeli ise Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk yıllarına kadar uzanıyor. İngiltere ve Almanya'nın ardından, daha sonraki yıllarda kıtaya göç edenler doğu Avrupa, İtalya, Ortadoğu ve İrlanda’dan yola çıktı. Belirli bir ağırlığa sahip olamadılar.

Zira bu ülkelerden gelenler Anglo-Sakson değildi.

WASP’lar, zaman içinde Amerika Birleşik Devletleri'nde kilit noktalardaki egemenliklerini ve ağırlıklarını hissettirdi. Amerika’nın seçkin kesimi olan Beyaz Anglo-Sakson Protestanlar, yönetim ve toplumda, sayıları az olmalarına rağmen söz sahibi oldu.

Yeni göç eden azınlıklara ve siyahlara bu yapıda yer vermeyen WASP'lar, merkezi yönetimdeki güçlerini sürdürmeye devam etti.

BEYAZ ADAMIN ABD'YE GÖÇÜ

Kristof Kolomb'un 1492'de Atlantik Okyanusu'nu aşarak Kuzey Amerika'ya ulaşmasıyla kıtanın tarihi de hızlı bir değişime sahne oldu. Avrupa'dan bu yeni kıtaya göçler başladı.

İspanyol ve Portekizliler, kıtanın daha güney bölgesine, İngiliz, Fransız ve diğer Avrupalılar ise kuzey bölgesine göç etti.

Kıtada Kızılderili olarak anılan Amerikan yerlilerinin kurduğu medeniyet vardı. Ancak ateşli silahlara sahip Avrupalılar, bu medeniyete saldırdı. Amerikan yerlileri, geniş kıta içinde dağıldı. Hâkimiyet tamamen Avrupa’dan gelenlerin eline geçti.

İngilizler ilk olarak 1607'de Virginia'da Jamestown'a yerleşti. Güney’de Portekiz ve İspanya hâkimiyet sınırlarını genişletti. Kuzey'de ise küçük, ancak gittikçe büyüyen koloniler kuruldu. Kıtada Anglo-Sakson'ların hâkimiyeti hissedilmeye başladı. Zira İngiliz kültür ve geleneğini temel alan Kuzey'deki bu koloniler, İngiltere'nin denetimindeydi.

AMERİKAN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI

1774 yılında koloniler, durumlarını görüşmek için Philadalphia'da ilk parlamentolarını topladı. İngiltere'den bağımsızlık yolunda çalışmalar yoğunlaştı. 19 Nisan 1775'te Amerikan bağımsızlık savaşı, ilk çatışmanın yaşandığı Massachusetts'in Lexington şehrinde başladı.

4 Temmuz 1776'da 13 Amerikan kolonisi bir bağımsızlık bildirgesi yayınladı.

17 Ekim 1781'de İngiliz ordusu kolonilere yenildi ve teslim oldu. 1787'de yeni anayasa kaleme alınarak kabul edildi. 1789'da George Washington ilk cumhurbaşkanı seçildi.  Amerika Birleşik Devletleri, göçler dolayısıyla nüfusunu artırmaya devam etti.

1860'ta Amerikan Başkanı Abraham Lincoln'ın köleliği kaldıracağını duyurması Kıta'da yeniden ayaklanmalar yaşanmasına yol açtı. Bazı koloniler birlikten ayrıldı ve Amerikan İç Savaşı başladı. 

 

Abraham Lincoln'un başkan seçilmesinin ardından Güney eyaletleri ayaklandı.

Zira Güney'in tarıma dayalı ekonomisi kölelerin işgücüne dayanıyordu ve köleliğin kaldırılması ekonomilerinin de çökmesi demekti.

Güneyli eyaletler, yeni başkanın kongrenin kararına uyarak köleliği kaldıracağı kaygısıyla bağımsızlıklarını ilan etti. 1861 Şubatı’nda, Güney Carolina ve onu izleyen 10 eyalet, Birleşik Devletler’den ayrılarak aralarında bir konfederasyon kurdu. Abraham Lincoln, 4 Mart 1861'de verdiği bir söylevle “Hiç bir eyaletin, diğerlerinin onayı olmadan Birlik’ten ayrılamayacağını” açıkladı.

Güneylilerin verdiği cevap 12 Eylül 1861'de Charleston limanındaki Sumter kalesini topa tutmak oldu. İç savaş dört yıl sürdü. Ve 9 Nisan 1865'te Güney orduları komutanı General Lee'nin kılıcını Birleşik Devletler Başkomutanı General Grant’a teslim etmesiyle sona erdi.

Savaşın bilançosu ise korkunçtu. Amerikan iç savaşı sırasında 620 bini asker olmak üzere 675 bin kişi hayatını kaybetti. Savaşın sonunda güneydeki tüm köleler özgür oldu. 18 Aralık 1865'te kölelik tüm Amerika'da resmen kaldırıldı. Köleler, özgür olmalarından kısa bir süre sonra da oy kullanma hakkı kazandı.

AMERİKAN YERLİLERİ

Kristof Kolomb'un 1492'de Amerika'ya ayak basmasından 1886 yılına kadar geçen yaklaşık 400 yılda 70 milyon Kızılderili katledildi. Amerika'daki yerli halk ya da bilinen adıyla Kızılderililer, önce İspanyolların ardından da İngilizlerin bölgeye gelmesiyle sömürge güçlerinin baskısına hatta soykırımına uğradı.

Beyaz Anglo-Sakson Protestan yayılımcı politikaları nedeniyle Amerikan yerlilerinin kendi vatanlarında çektiği acılar hiçbir zaman bitmedi. Tarihsel süreçteki kıyımın büyüklüğü nüfus oranlarıyla da gözler önüne seriliyor.

İngiliz ve Fransızların Amerika Kıtası'na ilk ayak bastığında dünya nüfusunun beşte biri olan Kızılderililerin sayısı bugün sadece birkaç milyon. Geriye kalan çok az sayıdaki halk ise doğdukları yerleri terk etmiş durumda.

Vatanlarından sürülmeleri ise Avrupa Kökenli Amerikalılar, yani WASP'ların yerli halkın yaşadığı bölgelere yerleşmek için Kızılderilileri sürgün etmeleriyle başladı. Topraklarını terk etmek zorunda kalan Kızılderilier “rezervasyon” adı verilen, onlara ayrılmış bölgelere yerleştirdi.

1952 yılına kadar da bu bölgelerden çıkarılmadılar. Ancak bugün Amerika içindeki nüfusları 2.5 milyonu bulan yerlilerin pek çoğu Amerikan halkıyla iç içe. Amerikan yönetimi son yıllarda Kızılderili halkına yapılan haksızlıkları kabul etmeye başladı. 

ABD'nin Montana eyaleti ve Kanada topraklarında yaşayan Karaayak kabilesinden 35 yaşındaki Elouise Cobell'in Amerikan hükümetine 1996 yılında açtığı dava 2011 yılında ancak tamamlanabildi. Amerikan yönetimine karşı açılan en büyük dava olma özelliğini taşıyan dava sonucunda Amerikan yönetimi yüklü miktarda tazminat ödemeye mahkûm edildi.

İçişleri Bakanlığının, doğalgaz, petrol gibi çıkarları için Kızılderililere ait toprak ve madenleri haksız anlaşmalarla kamulaştırmakla suçlandığı dava sonucunda Cobell haklı bulundu ve Washington yönetimi 300 bin Kızılderili’ye 1.5 milyar dolar tazminat ödemeye mahkum edildi. Bazı Kızılderili kabilelerinin bağımsızlık talepleri ise devam ediyor.

2007 yılında, en önemli Kızılderili kabilelerinden biri olan Lakota Siyuları ABD vatandaşlığından çekildiklerini ve kendi devletlerini kuracaklarını ilan etti. Toprakları beş ayrı ABD eyaletinin sınırları içerisinde olan Lakotalar'ın bu girişiminin sonuçları henüz kesinleşmese de Kızılderililerin büyük soykırımdan bu yana ilk bağımsızlık girişimleri olarak tarihe geçti.

OTURAN BOĞA (1831 - 1890)

Amerikan ordusuna karşı savaşan Kızılderili kabile şefi Oturan Boğa Amerikan WASP'ları hakkında şöyle diyor:

"Sahip olma isteği onlarda bir hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama yoksulların bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için yoksullarla güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar. Toprağı binalarıyla ve öteki süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor."

BEYAZ ADAMIN KÖLELEŞTİRDİĞİ SİYAHİLER

Amerikan toplumunu oluşturan gruplar arasında siyahların durumu diğerlerinden farklı. Diğer gruplar, Kıtaya kendi istekleriyle göç ederken, siyahlar zorla, köle olarak getirildi. 16. yüzyılda başlayan gemilerle köle ticareti 1808 yılına kadar sürdü. “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları” adı takılan bu gemilerde tutulan kayıtlara göre Afrika'dan sadece Amerika'ya ve Karayipler'e götürülen köleleştirilmiş insan sayısı 12 milyon 500 bin. 

Kıtadaki kaderleri ise Anglo-Saksonlar'a kölelik etmekten daha ileri gidemedi. Amerika Kıtası'ndan kaçabilenler, Afrika’ya dönerek 1847’de Liberya’yı kurdu. Siyahlar, Amerika kıtasındaki ilk üç yüz yıllarını köle olarak geçirdi. 20. Yüzyılın ortalarına kadar sivil hakları verilmedi.

Her insanın eşit yaratıldığı ve eşit haklardan yararlandığı ilkesi onlara yönelik işletilmedi. Köleler, özgürlüklerin Kıtası'nda görmezden gelindi. Bu durum Anglo-Sakson Beyaz Protestanların yönetimindeki kıtada kuzey ve güney arasında yaşanan iç savaşa kadar değişmeden devam etti.

 

 

Amerika Birleşik Devletleri'nde kölelik 1865 yılında kaldırıldı. Ancak ülkedeki siyahlara verilen haklar çoğunlukla kâğıt üzerinde kaldı. Irk ayırımı 1950'lerin sonlarına kadar sürdü. 1900'lerin başından itibaren ülkedeki siyahlar sosyal yaşamda aşağılanmaya, çalışma hayatında ise sömürülmeye devam etti.

Okullarda ırkçı ayrımcılığa uğradılar. Yurttaş hakları yasasından faydalanamadılar. İşyerlerinde kimsenin yapmak istemediği işlerde çalıştırıldılar. Saat başı aldıkları ücret ise beyazlarınkinden kat be kat düşük olarak verildi. Beyazlarla aynı tuvaletleri dahi kullanamayan siyahlar 1900'lü yılların ortalarına kadar otobüslerde arkada, ayrı bölümlerde yolculuk edebildi.

Ancak sosyal yaşantıyla sınırlı olmayan bu modern kölelik yöntemleri kendini şiddet sarmalında da gösterdi. Yapılan linçlerde sayısız siyah hayatını kaybederken hemen hemen hiçbir cinayetin sorumlusu ceza almadı. Amerikalı siyahlar, beyazlarla aynı hakları kazanabilmek için 1950'li yıllarda başlayan adalet ve eşitlik hareketlenmelerini beklemek zorunda kaldı.

MARTİN LUTHER KİNG VE SİYAHİLERİN BAŞKALDIRISI

Martin Luther King; tüm yaşamını Amerika Birleşik Devletleri'nde siyahlara karşı ayrımcılığın sona ermesi, siyahların temel haklara sahip olması için yaptığı çalışmalara adayan, tüm dünyada ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı simge haline gelen Amerikalı bir siyahî lider.

Yurttaş hakları reformu için barışçıl gösteriler düzenleyen King, 1963 yılının Ağustos ayında iş ve özgürlük için Washington'da büyük bir yürüyüş planladı. Yürüyüş, Güney'deki siyahların içler acısı halini ve isteklerini ülkenin başkentinde ifade etmeleri için bir fırsattı. 

Yürüyüşe 250 bin kişi katıldı. Bu, o güne kadar Washington tarihinde düzenlenen en büyük gösteri oldu. Ve King, o gün Lincoln anıtı önünde yaptığı konuşmada  "Bir hayalim Var Benim" diyerek Amerikan tarihinde yeni bir sayfa açtı.

"Bir hayalim var benim. Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlatlarıyla yine bir zamanlar köle sahiplerinin evlatları, Georgia'nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler. Bir hayalim var benim. Gün gelecek, dört büyük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerinin yapısına göre değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar. "

King'ın bu unutulmaz konuşmasının ardından 1964'te Yurttaş Hakları Yasası, 1965'te de Oy Hakkı Yasası çıktı. Bu yasalarla Amerika Birleşik Devletleri’nde ırk ayrımcılığı yasaklandı. 

 

 

KİNG'E SUİKAST VE SON KONUŞMASI

Martın Luther King, sadece ırkçılığa değil, o yıllarda Amerika'nın Vietnam Savaşı’ndaki rolüne karşı da cephe almıştı. 4 Nisan 1967’de New York'ta Riverside kilisesinde yaptığı konuşmada Amerika'yı bu savaş nedeniyle şiddetle eleştirdi.

Vietnam'ı bir sömürge haline getirmeye çalışmakla suçladı. Amerika'yı dünya'nın en büyük şiddet uygulayıcısı olarak niteledi. Bir yıl sonra ise 3 Nisan 1968'de King, Memphis'te Mason Temple'da toplanan kalabalığa seslenirken adeta başına gelecekleri de anlatıyordu.

Martın Luther King'ın Memphis konuşması

"Herkes gibi ben de uzun bir hayat yaşamak istiyorum. Ama ben sadece Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorum. O bana bu dağa çıkmam için izin verdi. Çevreme baktım, vaat edilen toprakları gördüm. Oraya sizinle beraber gidemeyebilirim. Fakat bu gece bilmenizi istiyorum ki, biz halk olarak, oraya ulaşacağız. Bu nedenle bu akşam mutluyum. Hiçbir şeyden endişelenmiyorum. Kimseden korkmuyorum. Gözlerim Tanrı'nın zaferini gördü!"

Bu onun son konuşması oldu. King, ertesi gün 4 Nisan 1968'de Memphis'te kaldığı otelin balkonunda silahlı saldırıya uğradı. Boğazından vurulan King bir saat sonra kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Suikast, 60'tan fazla kentte olaylara neden oldu. 5 gün sonra, ABD Başkanı Lyndon Johnson tüm ülkede yas ilan etti. Cenazesine 300 bin kişi katıldı.

King'ın katili James Earl Ray adında bir kanun kaçağıydı. Ray, suikasttan 2 ay sonra Londra'da, Heathrow Havaalanı’nda sahte pasaportla kaçmaya çalışırken yakalandı. Amerika Birleşik Devletleri'ne iade edilen Ray, King'ı öldürdüğünü itiraf etti ve 99 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İSLAMIN ATEŞLİ SAVUNUCUSU MALCOLM X

1960'larda Amerika'da ırkçılığa karşı mücadele Martin Luther King'le hız kazanırken, ezilen siyahlar arasında İslam'a yöneliş de hızla arttı. O yıllarda Amerika'da hızla yayılan İslam'ın en ateşli önderi olarak ise ortaya Malcolm X çıktı.

Gerçek adı Malcolm Little olan Malcolm X 1925'te Nebraska'da Omaha kentinde doğmuştu.  Çocukluğu açlık ve yoksulluk içinde geçmişti. Daha 6 yaşındayken göç ettikleri Michigan'da evleri ırkçı Ku Klux Klan'lar tarafından yakıldı. Ardından babası öldürüldü.

Islahevine gönderilen Malcolm'un avukat olma hayali derisinin rengi yüzünden engelledi.

Üniversiteye gidemeyeceğini anlayınca öğrenimini yarıda bırakıp, New York'a gitti. Kendisini kanunsuzluğun hüküm sürdüğü Harlem'de, uyuşturucu çetelerinin ortasında buldu. Bir siyah olarak kendisine dayatılan bu yaşam biçimi sonunda hapishaneye girdi.

Hapishane yıllarında İslamiyeti seçen Malcolm 1952'de cezaevinden çıktı ve Eliyah Muhammed'in öncülüğünü yaptığı Siyah Müslümanlar Hareketi'ne katıldı. Little olan soyadını X olarak değiştirdi. X, onun Afrikalı atalarının artık kimse tarafından bilinmediği anlamını taşıyordu.

Malcolm, İslam'ı daha iyi kavrayabilmek için Mart 1964'te hacca, İslam'ın doğduğu topraklara gitti. Ortadoğu'yu dolaştı. Amerika'ya döndüğünde ilk iş olarak adını Malik El Şahbaz olarak değiştirdi. Ve Amerikalılara İslamiyeti anlatmaya başladı.

Devamı >>>