Beyaz Türk olsam MEB´e teşekkür ederdim!

Ali Aydın- 18.04.2018

Beyaz Türk olsam MEB´e teşekkür ederdim!

Yılmaz Morgül orkestrasıyla beraber ekranda görünür. Önce mükerrer nida ile ?Girin!, girin!? diyerek, izleyicilere reklamı yapılan emlak sitesine girmeleri yönünde yüksek sesli çağrı yapar. Ardından yanında oturan orkestrasındaki adama döner;  ?Üstadım, sen Kadıköy´de çocuğun okuluna yakın ev bakıyordun. Hemen okulun adını yaz!? diyerek adamın elinde tuttuğu telefonu işaret eder. Devamla, ?Yakınında ara özelliği ile hayalindeki okula yakın evi tak diye bul!? der. Reklam, Morgül´ün internet sitesinin adını birkaç defa izleyicilere hatırlatmasıyla son bulur.

MEB´in TEOG´un yerine ikame ettiği Liseye Geçiş Sistemi (LGS), piyasaları işte böyle hareketlendirdi. Piyasanın yeni sistemin olası sonuçlarını görmede MEB´e ve TEOG´un kaldırılma sürecinde dut yemiş bülbül misali vaziyeti sessiz kalarak geçiştiren bazı eğitim sendikalarına göre çok daha başarılı olduğu söylenebilir. Yeni sistemin ?Mahallendeki okula gideceksin!?buyruğunu ?İyi de benim mahallemde gitmek isteyeceğim okul türünde okul bulunmuyor, bulunsa bile filanca ilçedeki kaliteli okul dururken ben niye bu okula çocuğumu göndereyim?? diyecek bir grup vatandaşımız sayesinde iç göç canlanacak. Tabi çoğunluk taşınmanın getireceği maliyeti karşılayamayacağından ötürü feodal dönemde görülen zorunluluğa benzer biçimde bulunduğu yerde çakılı kalacak. Bu ise semtindeki okulun kalitesine / kalitesizliğine mahkûm olunacağı anlamına geliyor.

LGS´ye dair bir dizi eleştiri söz konusu edilebilir: Okulların hangi kritere göre belirlendiği, listeye alınan ve alınmayan okullar, sınavla öğrenci alacak okulların sayısı, sınavsız yerleştirmenin de olası sıkıntılara yol açacağı, derslerin katsayısı vd.

TEOG´la çocuk belki çok prestijli bir okul kazanamıyordu ama mahallesindeki okullardan çok daha iyi okullarda okuma imkânına kavuşuyordu. Bu imkân adrese dayalı sistemle elinden alınmış oluyor.

Burada can alıcı noktayı gözden kaçırmamamız gerekiyor.  

Türkiye´de hangi şehre giderseniz gidin, şehrin belirli bölgelerinin şehrin geri kalan bölgelerine kıyasla sosyo-ekomik ve sosyo-kültürel açıdan daha gelişmiş olduklarını görürsünüz. Şehrin alt ? orta kesiminin yaşadığı semtler ile üst- orta kesiminin yaşadığı semtler arasında önemli farklar vardır. Hizmetlere erişim ve alınan hizmetin kalitesi hangi sektör söz konusu edilirse edilsin gelişmiş semtlerde daha iyidir. Kuşkusuz bu farkın izini okullar bazında da gözlemleyebiliriz. Ankara Çankaya´da bulunan bir okul ile Ankara Mamak´ta bulunan bir okul eşit değildir. Çankaya´da ikamet eden hiçbir öğrenci Mamak´taki bir okulu tercih etmezken Mamak´taki bir öğrenci Çankaya´daki bir okulu daha kaliteli bir eğitim için tercih eder. Burada hareketlilik gelişmiş bölgelere doğrudur. MEB´in yeni sistemi,  sınavla öğrenci alacak okulların dışında kalan okulları, aynı nitelikte okullar olarak varsayıyor. Dolayısıyla alt-orta kesimin çocuklarının üst-orta kesimin yaşadığı semtlerdeki okulları tercih etmelerinin önüne geçilmiş oluyor. %10´un içinde yer alan ve MEB´in listesinde yer alan okulların yarısı Meslek Lisesi ve İmam Hatip Lisesi olduğu için Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler Lisesi olup da listede yer alan %5´lik bir okul için sınavda kıyasıya bir yarışın içerisine girmeniz gerekiyor. Bu ise TEOG ile mukayese edildiğinde kaliteli bir okula yerleşmenin ulaşılması çok daha zor bir hedef haline geldiğini gösteriyor.

Tam burada güçlü bir şekilde şu sorunun sorulması gerekiyor:

MEB´in bu düzenlemesi Türkiye´de sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan eşit olmayan ve ciddi farklılıklara sahip kesimlerin hangisinin lehine hangisinin aleyhine bir düzenlemedir?

Somutlaştırmamız gerekirse, bu düzenleme; Ankara´da Çankaya için mi bir avantaj sağlamaktadır Mamak için mi? İstanbul söz konusu edildiğinde bu düzenleme Şişli´ye mi hizmet eder Bağcılar´a mı?

Açıktır ki bu düzenleme muhafazakâr kesimin aleyhinedir. Bırakın toplumsal  eşitlik ve adalet temin eden bir düzenleme olmasını bizzat Hükümeti destekleyen kesimleri dezavantajlı kılacak bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Bir siyasi iktidar kendisini destekleyen insanları güçlendirmeye dönük birtakım politikaları hayata geçirmek isteyebilir. Diyelim ki Hükümet bu düzenleme ile İmam-Hatip okullarının önünü açmak, başarılı öğrencilerin bu okulları tercih etmesini sağlamak istiyor. Ne var ki bu düzenleme ona bile hizmet etmediği gibi tam aksi biçimde muhafazakâr kesimin meskûn olduğu yerlerin kapılarına olası çıkışları engelleyen demirden bir sürgü çekiyor. Dolayısıyla düzenleme bu haliyle bizzat Hükümeti desteleyen insanların aleyhine bir durum ortaya çıkartıyor.

Sol-Kemalist kimlikleriyle bilinen iki eğitim sendikası olan Eğitim-Sen ve Eğitim-İş´in bu açıdan yeni düzenlemeye hangi noktadan tepki verdiklerine odaklanmak bizleri yanıltılır.  TEOG´un kaldırılma sürecinde hiç tepkisel değillerdi. Şimdi muhalefetlerini İmam Hatip Okullarının listede haddinden fazla yer bulmasını dile getirerek yapıyorlar. Tuzak tam burada! Onların İmam Hatipleri ileri sürerek yeni sisteme karşı çıktıklarını görüp sistemin faydalı bir sistem olacağı zannına kapılacak çok insanımız var. Oysaki o iki sendikanın yeni sistem ile ilgili suskun kaldıkları yere bakmamız gerekiyor. Sistemin sınıfsal ayrışmayı derinleştirecek ve muhafazakâr kesimin çoğunlukla meskûn olduğu çeperlerden merkeze doğru kayışı engelleyecek olmasına hiç değinmiyorlar bile. MEB sadece buna bile baksa belki yaptığı düzenlemedeki garipliği fark edecek.

Beyaz Türk olsam MEB´e teşekkür ederdim. Beni nahoş bulacağım ?kültürel? bir karşılaşmadan uzak tuttuğu ve diğerleriyle aramdaki ?farkı? koruyan böyle bir düzenlemeye hayat verdiği için.