Tarih: 16.01.2019 14:17

Beyaz Saray´da iki Amerika

Facebook Twitter Linked-in

Mehmet A. Kancı(*)

2019 yılı henüz ikinci haftası itibarıyla tüm dünyanın Orta Doğu odaklı gelişmeler nedeniyle diken üstünde olması gerektiğini gösteren işaretlerle başladı. Uluslararası ilişkilerde giderek sıradanlaşan bu kaosun kaynağı ise alışılageldik şekilde yine Washington. Ancak Trump´ın 2 yıllık başkanlık sürecinde şahitlik ettiğimiz pek çok sıra dışı vakadan farklı olarak, bu kez yaklaşık 5 bin metrekarelik Beyaz Saray´ı bölüştükleri anlaşılan ve Orta Doğu´nun geleceğine dair fikirlerinin yer yer birbiriyle çatıştıkları basına yansıyan iki odakla karşı karşıyayız. 

Bu odaklardan birini, Suriye´nin kuzeyinden terör odaklarının temizlenmesi konusunda Türkiye ile uzlaşma arayışı içinde olan ABD Başkanı Donald Trump temsil ediyor. Trump´ın karşısında ise terör örgütü PKK/YPG´yi bölgedeki gelecek hesapları için kullanmak amacıyla korumayı kendisine görev bilen ve İran´a yönelik askeri seçenekleri harekete geçirmenin hesaplarını yapan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi ekibi yer alıyor. Pompeo´nun İran perspektifini paylaşan ekibin başını çeken John Bolton, eski başkan Reagan döneminde Beyaz Saray´a adım atmış olan bir isim. 11 Ocak´ta İran ile tansiyonun yükseldiği bir dönemde, yine Reagan dönemi bürokratlarından olan, İran´a yönelik şahin politikaların savunucularından Charles M. Kupperman ile Ulusal Güvenlik Konseyi ekibini takviye etti.

Türkiye´de medya, Suriye´nin kuzeyindeki gelişmelere odaklanması nedeniyle, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo´nun 8 Ocak´ta başlayan ve 14 Ocak´a kadar süren Orta Doğu turuna hak ettiği ilgiyi gösteremedi. Pompeo´nun Orta Doğu turunun ilk durağı olan Ürdün´e gidişi de yine Bolton, Dunford ve Jeffrey üçlüsünün Suriye meselesini ele almak üzere Ankara´ya yaptıkları ziyaretin gölgesinde kaldı. Ancak Pompeo´nun bu gezi sürecinde ziyaret ettiği ülkeleri ve verdiği mesajları incelediğimizde, İran öncelikli olarak Suriye, Irak, Lübnan ve Doğu Akdeniz´i yakından ilgilendiren bir içerik taşıdığını görüyoruz.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo´nun Orta Doğu gezisi öncesinde diplomatik kaynaklardan basına sızan bilgiler, bu gezinin Kahire ayağının önem taşıdığına atıfta bulunuyordu. Beklentiler Pompeo´nun eski ABD Başkanı Obama´nın 2009 yılında Kahire´de yaptığı konuşmadaki mesajlarla taban tabana zıt mesajlar içeren bir konuşma yapacağı yönündeydi. Ancak gezi ilerledikçe, Pompeo´nun ziyaret ettiği tüm başkentlere, öncelikle İran´ı hedef alan mesajlarını yaymayı tercih ettiği görüldü. ABD Dışişleri Bakanı gezisinin ilk durağı olan Ürdün´e iner inmez, sosyal medyadan verdiği mesajda, Orta Doğu turunun içeriğini de ilan etti. Suriye´deki ABD askerlerinin çekileceğini teyit eden, ?Taktiklerimiz değişti ancak hedefimiz değişmedi? diyen ABD Dışişleri Bakanı, İran üzerindeki baskıyı da iki katına çıkaracaklarını ilan etti. Aynı gün Avrupa Birliği (AB) de Danimarka, Hollanda ve Fransa´da suikast planladıkları gerekçesiyle İran İstihbarat Bakanlığı´na bağlı İç İstihbarat Birimi´ni ve iki İran vatandaşını AB terör listesine dahil ederek yaptırım uygulama kararı aldı. Pompeo ise Ürdün ziyareti sırasında İran´a mesaj göndermekle kalmadı. Lübnan´daki Hizbullah örgütünü de 1979 yılından bu yana Avrupa´yı terörize etmekle suçladı ve AB´nin yaptırım kararlarına destek verdi.

Pompeo´nun Ürdün´den sonraki durağı ise sürpriz oldu. ABD Dışişleri Bakanı açıklanan ziyaret listesinde bulunmayan Bağdat´a gitti. Bağdat´taki temasları sırasında ABD ile Irak arasındaki stratejik ortaklığa vurgu yapan Pompeo, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi´nin başkenti Erbil´in de kapısını çaldı. Kapalı kapıların ardında neler konuşuldu bilinmez; ancak aynı gün, yani 9 Ocak´ta İran dini lideri Ali Hamaney´in Kum kentinde yaptığı konuşmada kullandığı ifadelerin daha önce benzerine rastlanmadığını belirtmekte yarar var. Hamaney´in sosyal medya hesaplarında da paylaşılan bu mesajların birinde ?Bazı Amerikalı yetkililer kendilerini çılgın olarak tanımlıyor. Tabii ki ben buna katılmıyorum, fakat birinci sınıf salaklar? demesi dikkat çekti. Ali Hamaney kastettiği Amerikalı yetkili ya da yetkililerin isimlerini açıkça zikretmese de, bu sözlerin Pompeo´nun bölgeye ziyareti sırasında gündeme gelmesi, Kum kentindeki konuşmanın adresi konusunda fikir veriyor. Pompeo´nun Bağdat ve Erbil ziyaretlerinin ardından, bu iki kentin hemen sonraki hafta İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian tarafından da ziyaret edildiğine dikkat çekmekte yarar var.

ABD Dışişleri Bakanı´nın Orta Doğu turunun 3. günü, yani 10 Ocak´taki durağı ise Mısır´ın başkenti Kahire oldu. Pompeo burada merakla beklenen konuşmasına, ABD´nin İkinci Dünya Savaşı´nda Kuzey Afrika´yı Nazilerden nasıl kurtardığını hatırlatarak başladı, ardından ülkesinin Kuveyt´i Saddam Hüseyin´in işgalinden kurtarışını hatırlattı. Nazilere, Saddam Hüseyin´e ve DEAŞ´a karşı mücadele vurguları içeren bu konuşma İran´a yönelik artırılacak ekonomik, siyasal ve askeri baskı mesajlarıyla tamamlandı. İran´ın tüm dünya için oluşturduğu tehdidi anlatmaya devam edeceklerini vurgulayan Pompeo, Tahran yönetiminin petrol ihracatını sıfırlamaya ve bankacılık sistemini uluslararası sistemden izole etmeye kararlı olduklarının altını çizdi.

Mısır temaslarını tamamlayarak Körfez ülkesi Bahreyn´in yolunu tutan Pompeo, 11 Ocak gününün ilk saatlerine önemli bir mesajı sıkıştırmayı ihmal etmedi. ABD Dışişleri Bakanı Fox News televizyonuna verdiği mülakatta, İran´ı hedef alacağı anlaşılan ve Orta Doğu´nun istikrarının konuşulacağı bir konferansın 13-14 Şubat tarihlerinde Polonya´nın başkenti Varşova´da toplanacağını duyurdu. Asya, Afrika ve Avrupa ülkelerinin davet edileceği anlaşılan bu toplantının katılımcıları henüz ayrıntılı olarak ilan edilmiş değil. Ancak İsrail Başbakanı Netanyahu´nun davet edildiğine dair uluslararası basına sızan haberler, Pompeo´nun Ürdün-Mısır ve Körfez ülkelerinden oluşan bir koalisyonu İsrail ile bir araya getirmek gayretinde olduğuna işaret ediyor. Pompeo´nun bu açıklamayı yaptığı gün yaşanan iki gelişme de İran´ın üzerindeki baskının her yönden artacağına dair emareleri artırdı. Önce Fransa, İran´ın 15 Ocak´ta yörüngeye uydu göndermek amacıyla fırlatacağı balistik füzenin Birleşmiş Milletler´in İran´ın füze programına kısıtlamalar getiren 2231 sayılı kararının ihlali olacağı uyarısında bulundu. Ardından saatler gece yarısına yaklaşırken, Lübnan hava sahasını geçen İsrail uçakları Suriye´nin başkenti Şam´ın 14 kilometre güneyindeki el-Kisve´de bulunan rejim güçlerinin 91. Tugayı´nın konuşlu olduğu üsse füze saldırısı düzenledi. İran Devrim Muhafızları ile Hizbullah unsurlarının konuşlu olduğu iddia edilen bu üs, sonuncusu geçen Mayıs ayında olmak üzere daha önce üç defa İsrail tarafından vurulmuştu. 11 Ocak´ta gece yarısı düzenlenen saldırıda, üste bulunan ve silah naklinde kullanılan İran´a ait 3 ya da 4 kargo uçağının imha edildiği öne sürüldü. Bu bilgi ne Şam ne de Tahran´daki resmi kaynaklar tarafından doğrulandı.

Pompeo´nun İsrail´in askeri operasyonları ve Fransa´nın tehditleriyle desteklenen İran odaklı gezisinin Bahreyn´den sonraki durakları Birleşik Arap Emirlikleri (BEA) ve Katar oldu. Katar´ın Suudi Arabistan ve BAE ile 2 yıldır yaşadığı sorunlara çözüm arayan ABD yönetimi, Pompeo´nun Orta Doğu turunun başladığı gün, Katar sorununu çözmekle görevlendirilen eski CENTCOM komutanı Anthony Zinni´nin istifa kararıyla karşı karşıya kalmıştı. Zinni istifasına gerekçe olarak bölge ülkelerinin liderlerinin çözüm konusunda isteksiz olmasını gösterdi.

Trump yönetiminin İran´a karşı bir ?Arap NATO´su? teşkil etme planının aciliyeti ise Pompeo´nun Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman ile düzenlediği ortak basın toplantısında kendisini gösterdi. Katar ile Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın uzamasının yalnızca düşmanın (İran) işine yaradığını ifade eden Pompeo, bu anlaşmazlığın ortak çıkarlara zarar verdiği uyarısında bulundu. Katar´ın komşularıyla uzlaşma konusunda pek de istekli olmadığını gören Pompeo, ABD´nin bu ülkedeki üssünün kapasitesini artıracak bir anlaşmanın imzalanmasıyla yetinmek zorunda kaldı.

ABD Dışişleri Bakanı´nın Orta Doğu ziyaretinin şüphesiz en merakla beklenen ayağı ise Suudi Arabistan´dı. Cemal Kaşıkçı cinayetini aydınlatma yönünde hiçbir adım atmayan Suudi Arabistan´ın Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman´a karşı kameraların önünde geçmişe oranla daha soğuk bir tavır sergileyen Pompeo, Riyad yönetiminin İran´ın bölgedeki tehdidinin önlenmesinde kilit konumda olduğunu söylemeden de edemedi.

Pompeo Orta Doğu ziyaretini tamamlarken Kahire´de düzenlenen bir toplantı ise ABD´nin bir araya getirme gayreti içinde olduğu ülkelerin, bölgedeki jeopolitik dengeleri yeniden belirlemek için ne gibi adımlar planlandığının örneğini teşkil eder nitelikteydi. Mısır´ın başkentinde düzenlenen toplantıya katılan Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, Ürdün, Filistin Yönetimi ve İtalya Doğu Akdeniz Gaz Forumu´nu oluşturduklarını duyurdular. Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan Doğu Akdeniz´deki enerji havzalarının paylaşımı için acele eden yedi ülkenin, Türkiye, Libya ve Lübnan´ı dışlayan girişimlerinin Pompeo´nun ziyaretiyle eş zamanlı gerçekleşmesi, bu adımın cesaretinin alındığı adresi de işaret ediyor.

ABD´nin 2019 yılında Pompeo´yu sahaya sürerek İran´a yönelik yaptığı bu açılış hamlesinin somut sonuçları Şubat ayında Varşova´da düzenlenecek zirvede görülecektir. Zirve sırasında uluslararası toplumun alacağı tavır, ABD´nin küresel askeri gücüyle küresel otoritesi arasındaki makasın ne ölçüde açık ya da uyumlu olduğunu da ortaya koyacak. PKK/YPG terör örgütünü partner olarak tercih ederek meşruluktan uzaklaşan Amerikan yönetiminin gücü, İran politikalarında da benzer bir çizgi izlemesi durumunda, yine Orta Doğu´ya kendi yaydığı değerler eliyle tahrip edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.

(*)Ankara´da ikamet eden gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —