Beşer şaşar, hakikat şaşmaz!

Gökhan Özcan- 24.05.2018

Beşer şaşar, hakikat şaşmaz!

Söz mananın bineğidir, öyle olmalıdır. Şimdilerde söz çok ama söylenen sözün bereketi yok, kalplerde bir hasılası, tesiri yok. Bir şey bilmiyor değiliz, belki lüzumundan fazlasını biliyoruz. Ama hep söylendiği gibi, bilmekle olmak ayrı şeyler...

İdrak sahibi olmayınca bilgi yük insana... Öyle değil mi, zamanımızda cehaletin en üst seviyesine bilgiyle çıkılmıyor mu? Eskiler ?istikamet´ kelimesini dillerinden düşürmezlerdi. İnsanın istikametinin, sadece yüzünü değil, kalbini çevirdiği yer, taraf olduğuna inanırlardı. Her söylenenin o istikamet üzerinden bir mana ve muhteva taşıdığını, taşıması gerektiğini bilirlerdi. Bilgi de elbet, bu istikamet üzerinden kıymetlenir, karakter kazanırdı. Şimdi de öyle olduğunu farzedip geçiyoruz biz. Ama gerçekten öyle mi?

İstikamet konusunda o kadar da berrak değil sanki zihinlerimiz. Sorulunca hepimiz vahye inandığımızı, teslim olduğumuzu ikrar ediyoruz. Ama yapıp ettiklerimizi hep kör aklımızın dediği şekilde yapıyoruz. İmanî meselelere bile bugünün pozitif aklına uygun cevaplar bulmaya çalışıyoruz. Hatta özellikle işin mektebinde okumuşlarımız pek bir telaş ediyor bu hususta; gençler dinin içinden pozitif bilimle çelişir bir şey bulup çıkarır diye uyku girmiyor gözlerine. Pozitif bilim dediğimiz şey ne? Somut, maddi, ölçülebilir, deneylenebilir meselelerde bugüne kadar insanoğlunun elde ettiği birikim... Adına müspet bilimler de deniyor? Önemsemek için özel bir gayret gösterildiği aşikar, müspet denmesi, pozitif denmesi bundan. Neredeyse ?bilgi´ dediğimiz her şeyin buradan çıkacağı öngörülmüş. Lüzumsuz mudur bu pozitif bilimler? Elbette değil; birçok işe yaradığını zaten hayat pratiklerimizden biliyoruz. Ancak mana dediğimiz şeyin bu tür bir bilgiden çıkmayacağı açıktır. Mana için maneviyata ihtiyaç var. Bu modern ve seküler Batı toplumları için bile böyledir. Onlar da kendi yolları üzere insanın görünür halinin ötesini merak ediyor, arıyor, araştırıyorlar. Yani onların da varlığın fizikle dolmayan kısmını metafizikle doldurmak için gayretleri var.

Bizim durumumuz biraz daha karmaşık onlara göre... Biz tarihin belli bir evresinden sonra kendimizi yarı modern zihinlerle yaşamaya teslim ettiğimiz için istikamet netliğimizi yitirdik. Belli bir idrakle meselelere bakmadığımız için ne maddi dünyayı, ne maneviyatı tam olarak kavrayamıyor, anlamlandıramıyoruz. Bu elbette farkında olalım olmayalım, hepimizin az ya da çok muzdarip olduğu zihin bulantısının temel sebebidir. ?Bilim dinle çelişmez? tekerlemesini dilimize pelesenk ederken, istiyoruz ki modern akıllarımızı, inanmak isteyen kalplerimizle aynı bünyenin içinde hiç sorun çıkmadan beraberce taşıyalım, çelişkilerimizle uyum içinde yaşayalım. Yani altı kaval, üstü şişhane... Hem yolumuz cennete çıksın, hem şu modernlik ne şahane!

İman, her şeyi yaratan bir kudret olduğuna, insanın da o yaratılanlardan olduğuna inanmakla başlar. Aklın birinci görevi, insana ?Yaratıcı´sını buldurmak, ikinci görevi de dünya işlerini idare etmektir. İman eden insanın vahyin kılavuzluğuyla ulaştığı toplam ?mana´ya da din diyoruz.

Bir tarafta insanoğlunun bugüne kadarki somut tecrübelerinden deneyleyerek elde ettiği sınırlı ve elde ettikçe bilgileri değişen bilim... Diğer tarafta, insanı, hayatı, bu ikisinin ortak hikayesini sonsuz bir çeşitlilikle yaratan kudretin evveli ve ahiri, sonu ve sınırı olmayan ilmi... Bilim sınırları insan kapasitesiyle başlayıp biten bir şey... Nasıl olur da sınırsız bir şey hakkında ölçüyü sınırlı olan koyar. Nasıl olur da gerçekliğini mevcut bilgiler üzerinden kuran bilim, değişmez hakikat hakkında yargı sahibi olur. Pozitif bilimlerin hayatı anlamaya, ifade etmeye, istikametini çizmeye yeter olduğuna inananlar olabilir, kendi bilecekleri iş... Ama ?ben iman ettim´ diyenlerin değişmez ve tartışmaya açık olmayan ölçüsü sadece hakikattir. Bilim buna uyarsa eyvallah ederiz, değilse yüz çeviririz. Çünkü biri imandır, diğeri inkar...

Modern zamanlarda ?Din bilimle çelişmez´ zorlaması abesle iştigaldir. Dinin meselelerini pozitif akla uydurmaya çalışmak fena halde kompleksli bir haldir. Din sadece hakikat ilmiyle çelişmez, çünkü ta kendisidir.

Bırakalım her şeyi bir yana, dinin kaynağı insanı kendi sınırlarının ötesine taşıyan vahiydir yahu, yeri gelir bugün bilim derken kastettikleri şeyle acayip çelişir!