Tarih: 15.01.2020 16:38

Berlin Konferansı'na Doğru...

Facebook Twitter Linked-in

Uzun bir hazırlık sürecinin ardından Libya sorununun çözümü için planlanan Berlin Konferansı 19 Ocak, Pazar günü gerçekleşecek. Ancak geçmiş tecrübeler, tarafların tutumları ve Halife Hafter’e destek veren ülkelerin beklentileri düşünüldüğünde bu toplantının da ülkeye barış getirememe olasılığı yüksek. Pazartesi günü Moskova’da sağlanmaya çalışılan kalıcı ateşkes teşebbüsünün başarısız olması bile kendi başına bir gösterge.

Halife Hafter ve destekçileri belli ki sorunu hala askeri yöntemlerle çözebileceklerine inanıyor ya da akıllarında başka bir oyun planı var. Oysa Türkiye’nin soruna doğrudan askeri, dolayısıyla da aktif diplomatik müdahalesiyle zemin değişti. 24 Kasım’da Hafter’in sözcüsü Ahmed el-Mismari’nin yaptığı açıklamada belirttiği gibi Berlin’in Berlin’de kalma şansı yok. Türkiye, Libya için belirlediği görev gücünün yapısından da anlaşılacağı üzere, Trablus’u düşürmeyecek.

***

Ayrıca bu kadar devletin çözüm için bu kadar yatırım yaptığı, Rusya’nın, Almanya’nın sözünün dinlenmediği durumda başarısızlığın faturası uzlaşmaz tarafa bir şekilde kesilir. Yeter ki o tarafın arkasında ABD olmasın. O da yok gibi duruyor. Daha doğrusu çıkan haberlerden Trump Yönetiminin Libya politikasını gözden geçirdiği anlaşılıyor. Aksi takdirde 2 milyon dolar verilerek Hafter’e lobi yapması için Linden Strategies şirketi tutulmazdı.

Eski bir Guardian haberine göre 15 Nisan’da Trump’ın telefonla Hafter’i aramasının nedeni Mısır Devlet Başkanı Sisi’ye jest yapmak içinmiş. ABD daha yaz başında Hafter üstünden Libya siyaseti yapmaktan vazgeçmiş. Bu siyaset değişikliğinde gazete Bolton etkisini ima ediyor, eski Ulusal Güvenlik Danışmanının Hafter’e Trablus’a saldırması için yeşil ışık yaktığını vurguluyor. Zaten politika değişmemiş olsaydı Berlin Konferansı da muhtemelen yapılmazdı.

Yine de Hafter’in geçmişteki ilişkilerini, CIA ile ortak operasyonlarını göz önünde bulundurarak Berlin Konferansının kaderine ilişkin temkinli yorumlar yapmakta yarar var. Üstelik Berlin’de düzenlenecek toplantı ilk kez olanı da değil. Taraflar daha önce de müzakere etmiş, uzlaşma yolları aramış, hatta 17 Aralık 2015’de Fas’ta varılan uzlaşı neticesinde bir Ulusal Birlik Hükümeti bile kurulmuştu.

Libya sorununa barışçıl çözüm bulma çabaları bundan sonra da sürdü. Fransa’da, İtalya’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Tunus’ta, İsviçre’de buluşmalara gerçekleşti. Liderler görüştü, sponsorlar konuştu. Yerel yönetimler bir araya geldi. Geçtiğimiz yıl BM Libya Destek Misyonu (UNISMIL) Başkanı Ghassan Salamé üç aşamalı bir plan hazırlayıp, bunu BM Güvenlik Konsey’ine sundu.

Plana göre önce kalıcı bir ateşkes tesis edilecek, güven arttırıcı önlemler hayata geçirilecek, esir takası yapılacak, gelişi güzel tutuklananlar serbest bırakılacaktı. Sonra da uluslararası bir konferansın, sen son olarak da Libya Ulusal Konferansı’nın toplanması öngörülmüştü. Şimdi bir adım daha atılıyor, büyük ölçüde bu planla uyumlu olarak Libya hakkında söz sahibi olan, olabilecek olan ülkeler Berlin’e davet ediliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu vesileyle Berlin’de olacak. Muadilleriyle birlikte sonunun barışçıl çözümü için çalışacak. Umudum tüm zorluklara rağmen 10 binlerce insanın hayatına mal olan bu iç savaşın biran önce bitmesi, Berlin Konferansının yeni bir başlangıç olması, Türkiye’nin fiilen asker ve güç kullanmak zorunda kalmadan etkisini diplomatik alanda şu ankinden daha çok hissettirmesi.

***

Endişemse çatışmanın bitmeyecek ve bizi de içine çekebilecek olması. Bu yüzden güç tehdidinde bulunmak konusunda bonkör, güç kullanmak konusunda itidalli olmamız gerektiği kanısındayım. Moskova ve hafta sonunda gerçekleşecek Berlin görüşmelerinin Türkiye’ye şimdiden önemli diplomatik mevziler kazandırdığını düşünüyorum. Bunu da içeride çok eleştirilse dahi asker gönderme kararına borçlu olduğumuza inanıyorum.

Bana öyle geliyor ki önceliğimizi Libya halkı, desteklediğimiz yönetim, ama aynı zamanda kendimiz için diplomasiye, kazanımlarımızı etkiye tahvil etmeye vermeliyiz. Güç kullanacaksak da kapsamlı, şaşırtıcı ve etkili bir güç kullanma modelini seçmeli, koalisyonlar kurmalı, en azından Tunus gibi bazı bölge ülkeleriyle işbirliği içinde hareket etmeli, deniz kuvvetlerini, hava unsurlarını da hızla devreye sokup, askeri dengeleri değiştirip, siyasi beklentileri sarsarak arka plana çekilmeliyiz…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —