İktisatçı yazar İbrahim Kehveci analiz ett...
Cari fiyatlarla 2020 yılı ilk çeyreğinde gelirimiz yüzde 16,2 arttı. 2018 yılı ilk çeyreğine göre ise artış yüzde 35,2.
Eğer bunu enflasyondan arındırırsak büyüme oranımız reel olarak geçen yıla göre yüzde 4,54 ve iki yıl öncesine göre de yüzde 2,16 artmış oluyor. Dikkat ederseniz büyümemiz iki yıl öncesine göre sadece yüzde 2,16 artış göstermiş.
Aslında baz etkisi büyüme ile bu yıl ciddi bir refah artışı sağlamış görünüyoruz. Ama iki yıl öncesine bakarsak adeta yerimizde saymışız. Hatta nüfus büyümesini karşılayacak seviye olan yüzde 4,5’un oldukça altındayız.
İki yıl önce (Şubat 2018) 15-64 yaş grubu nüfusumuz 53 milyon 511 bin kişi idi. Bu yıl Şubat ayında çalışabilir nüfusumuz ise 54 milyon 557 bin kişiye yükseldi.
Kısaca son iki yılda çalışma çağındaki nüfus 1 milyon 046 bin kişi artış göstermiş oldu. Bu nüfusun yaklaşık yüzde 53’ü iş gücü piyasasına geliyordu. Bu ne anlama geliyor? Normal şartlar altında 2018 yılı ilk iki ayında 28 milyon 098 bin çalışan sayımız 554 bin yeni gelenlere iş bularak 28 milyon 652 bin kişiye yükselmesi gerekiyordu.
Ama olmadı.
Bırakın çalışan sayımızın 554 bin artmasını, tersine son 2 yılda çalışan sayımız (ocak-şubat ortalaması) 1 milyon 88 bin kişi azalarak 27 milyon 010 bin kişiye düşmüştür.
Hadi diyelim ki istihdam yaratmayan büyüme gösterdik. Hadi diyelim ki 2018’e göre reel olsa da çok az yine büyüdük. O zaman en azından çalışan sayımızın yerinde kalması gerekmez miydi? En azından yeni gelenlere iş bulamazdık ama çalışanlar işini kaybetmemiş olmaz mıydı?
Hatta şu noktayı da sormamız gerekir: 2020 yılı ilk çeyreğinde yüzde 4,54 büyüme oldu ama nasıl oluyor da 2019 ilk iki ayına göre çalışan sayısı 27 milyon 256 bin kişiden 27 milyon 010 bin kişiye düşüyor?
Evet, geçen yılın iki ayına göre çalışan sayısı 246 bin kişi azalıyor ama biz yüzde 4,54 büyüme ile dünyada bir mucize gerçekleştirerek liderlik koltuğuna oturuyoruz.
***
Aslında bu büyümenin altında yatan sihirli kelime belli.
Bir büyüme değil, bir şişme yaşıyoruz yine. Ve o şişmenin kilit noktası parasal genişleme ve BANKA KREDİLERİ.
Geçen yılın ilk çeyreğine göre toplam TL kredileri 293 milyar lira artışla 1 trilyon 800 milyar liraya yükseliyor (BDDK). TL kredilerindeki bu artışın 167 milyar lirası ise bu yılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiş. Aynı dönemde döviz kredileri ise 180 milyar dolardan 166,8 milyar dolara geriliyor. Bugünkü kur üzerinden hesaplarsak döviz kredilerindeki daralma 90 milyar lira ediyor. Kısaca toplam kredilerin 200 milyar lira arttığını ama kur etkisi arındırıldığında toplam kredi artışının 235 milyar lirayı aştığını söyleyebiliriz.
Son 3 ayda ise TL kredileri 167 milyar lira artış gösterirken, döviz kredileri 3,8 milyar dolar azalmış. Nette yine de 142 milyar liralık kredi artışı yaşanmış.
Son 3 ayda TL kredileri yüzde 10,23 artış gösterirken, bu artış enflasyonun tam 3 katına denk gelmektedir. Hatta Nisan ayından Mayıs ayı ortasına kadar TL kredilerinin 2 trilyon liraya yükseldiğini ve son 1,5 ayda TL kredilerinde tam yüzde 11,3 artış yaşandığını da iletelim. Bu sayede 2020 yılı ilk 5,5 ayında TL kredilerindeki artışın yüzde 21,7’ye ulaştığını not düşelim.
Bu yılın başında bankaları fonlamayı kesen Merkez Bankası artık gecelik ortalama 175 milyar lira bankalara para veriyor. Dolaşımdaki para ise 140 milyar liradan 210 milyar liraya çoktan yükseldi bile.
“Mesele finansal değil insani” başlıklı yazımda geçen hafta bu durumu belirtmiştim. Hatta aşırı parasal genişlemenin risklerine dikkat çekmiştim.
Şöyle düşünelim: Bir insan eskiden işi vardı ve bakkala gidip ekmek alıyordu. Şimdi ise işsiz ve kredi kullanarak o ekmeği alıyor. Hatta nüfus artışından dolayı aldığı ekmek sayısı az da olsa artış gösterdi. Ama o insanın işi hala yok. İş arama umudunu bile kaybetmiş durumda.
İşte biz buna büyüme diyerek seviniyoruz.
***
Büyüyoruz diyoruz ama mesela yatırımlar hala geriliyor. Yatırımlarda şu anda bile 2016 yılı ilk çeyreğinin gerisindeyiz.
Yatırımlarda 2016 yılının altındayız ama yine aynı yılın dönemine göre tüketim harcamalarımız yüzde 10,8 reel olarak artış göstermiş. En büyük artış ise yüzde 29,1 ila devletin harcamalarında.
İyi ama devlet harcıyor da verimli mi harcıyor? Yılda iki kez geçilen Çanakkale Köprüsü yapmak ne kadar verimli? Hazine Garantili Müteahhitlere yapılan ödemeler devleti ne kadar hizmete götürmüş oluyor?
***
Tarih sayfalarında bazı meydan savaşlarının kazanılsa bile kaybettirdiğini yazar. Bunlara kısaca “Kaybettiren zaferler” denilir.
Bizim büyüme hikayemiz de böyle. Kaybettiren büyümeler yaşıyoruz.
Bugün bu söylediklerimin ileride ne kadar vahim sonuçlar oluşturacağını inanın hayal bile edemezsiniz. Tehlike ve risk o kadar büyük ki, ülkeyi mecburen içe kapatmak zorunda kalıyoruz.
TL’nin işlemini kısarken, işlem vergileri ile koruma sağlıyoruz. Bankaları da BDDK üzerinden aynı gemiye sokmaya çalışıyoruz.
Umarız bu yapılanların sonuçlarını da bir dış düşman ilan ederek yine halka yedirmeyiz. Sahi, Londra’nın bir mahallesinden yapılan saldırı ne durumda? Son durum ne? Bilen var mı?