Tarih: 19.01.2019 05:51

Bereketli Perşembeden Süzdüklerim

Facebook Twitter Linked-in

 

Bazı günler vardır ya bereketi ile gelir. Geçtiğimiz Perşembe tam da öyle bir gün oldu benim için. Parlak kış güneşi altında pırıl pırıl İstanbul´da her birinden huzur, umut ve ilham aldığım duraklardan geçtim.

Günün ilk durağı Nurettin Sözen´di. Yakın zamanda bu köşede bulabileceğiniz bir röportajı müjdeleyen buluşmamızın satır başlarından bugünkü portreye teğelleri çizdim. Ama bu romantik dünyadan bugünün yoğun siyasetine de bağlar kurmak mümkündü.

Sn. Sözen´den aldığım en dolaysız mesaj Ekrem İmamoğlu´nun seçim kampanyasına dair sorgulayıcı demiyelim de kısmi eleştirel bakış oldu. ?Ben Cumhurbaşkanına gitmezdim, daha doğrusu gidemezdim? diyerek İmamoğlu´nun ziyaret hamlesini içselleştiremediğini ifade etti. Buna rağmen enerjisini takdir ettiği adayın danışmanlarına olan güveni tam. Ve yapılan tüm hamlelerin netice almak için olduğuna inanıyor. Sözen´in kendisinden tam 25 sene sonra sadece İstanbul´a değil parlamenter sisteme de ciddi sadakatsizlik içeren siyasetleri aşmada İstanbul seçimlerine özel bir önem verdiğini sezinledim.

?İstanbul´u alan Türkiye´yi alır? ezberinin ötesine geçen bir beklenti bu aslında. Açık ve net bir ihanetle siması bozulmuş kentin kimyasını da bozan ekonomik alt üst oluş ile birlikte çözüm beklediğini tespit için bir doktorun hassasiyetine de ihtiyaç var. Her zaman ?önce insan? diyen ve bunun patentini gururla bize de gösteren Sözen´in İstanbul´u binaya boğan 25 yıllık AKP iktidarının hırsına karşı sakin bir tavır ile gösterdiği alternatifin anlamı fazlasıyla derin.

Sosyal Demokrasinin İsveç´ten İtalya´ya Almanya´dan İngiltere´ye bütün gelişmiş ülkeleri hizaya getiren kaygılarının bu ülkeye 25 yıldır uğramadan geçmesi sağlam bir temelde konum veriyor kendisine. AKP´nin ülkeye ve şehre karşı ortaya koyduğu tek boyutlu siyasetin karşısında tüm bileşenlerin pratik ve faydacı koalisyonunu öneriyor. Pratikten anladığı birlik, faydacıdan anladığı ise rasyonel. Tüm sorunları aynı anda değil sırayla çözmenin basit reçetesi. Herkesin Sözen´i iyi dinlemesi lazım. 4 kulak ile. Hatta belki de en çok AKP cenahı dinlemeli bir taraftan.

Günün ikinci durağı bir diğer şövalyeyi iç sahada ağırladığım saatlerdi. Can Ataklı ağabeyimle paylaştığımız bir geç öğle sofrasında hem karnımı hem dimağımı doldurdum. Can Ağabey aslında bana düzenli ilham aşılayan bir menba. Neredeyse mutad bir görüşme trafiği ile görüşmesek de haberleşebildiğimiz bir ruh eşi. Kendisi köyün delisi olarak gidişata dair endişesini bir kez daha dile getirdi. Bu sürekli haber verme hali ile biriken yorgunluktan şikayet etse de yarına sıfırlamış başla(dığına)yacağına beis yok. Can Ataklı´nın geçmişin sorunlarının bilgisi ve bunca yıllık deneyimleri ile ortaya koyduğu perspektif aslında herkesi tereddüte sevk etmesi gereken bir ikircim hali kuşkusuz. Can Ataklı bir şey diyorsa durup dinlemek lazım. Ülkenin son 40 yılının her anını takip eden Can Ataklı size bir şey diyorsa artık ona ?ne diyorsun değil ne yapalım?? diye sormak en doğrusudur. Ülkede gazeteciliğin zorlandığı değil sonlandığı günlerde Don Kişot´un cesareti gerek bazen.

Görüşme yoğunluğu içinde bir durak da Faruk Bildirici´den geldi. İşinin zorluğunu kabul etsem de önemine daha çok değer atfettiğim Bildirici twitter üzerinden özellikle Edirne Belediye Başkanına dair yapılan trolce karalama kampanyasının Hürriyet´te yer almasını sorgulamama dair temas kurmuştu. Kendisine derdimi meramımı detayla anlattım. Zaten yazılarım yeterince sarih olduğundan aslında biraz da yazıları tekrar ettim. Belli ki sırtımızdaki yumurta küfeleri biraz farklı. Beni dinlemek için gösterdiği nezaketi kenara koysam da Hürriyet´in şu anki halini doğrulamak için yumurta küfesi taşımaya empati duymam zor. Benim yumurta küfem basın özgürlüğü ve objektifliği üzerine.

Günün son durağı yoğun ve kompakt bir İslam ve Sol Yuvarlak Masa toplantısı oldu. Hüda Kaya´nın ve Erdoğan Aydın´ın, Celalettin Can´ın kolaylaştırıcılığında bir araya geldiği toplantıyı İslam ve Sol Çalıştayı ile beraber düşünmek de lazım geldi. Erdoğan Aydın İslamcılık ile Demokrasinin terazinin birbirini dışlayan kefeleri olduğunu, Hüda Kaya ise Kuran´ı tanımanın onu dincilikten uzaklaştırdığını ifade etti. Eril, gelenekçi, iktidar fetişisti anlayışın Kurani olmadığını ve Müslümanlığı bir virüs gibi zayıflattığını ekledi. Hakikati çarpıtmanın yalandan da öte zararından dem vurdu. Erdoğan Aydın´ın gelenekçiliğin İslamcı çevreleri nasıl dejenere ettiğini örneklerle ortaya koyması Celalettin Can´ın yumuşak üslubu ile ortak paydaya evrildi.

Güzel ve bereketli perşembeden kalanları Cumartesiye böyle taşıdım. Bu hayırlı perşembenin hiç bitmemesi umuduyla.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —