Nereden bakarsanız bakın yakın kuşak böyle bir ekonomik sıkıntı yaşamadı. Son beş yıldır adeta büyük bir ekonomik buhran içindeyiz.
Kredi genişlemesine dayalı ‘tüketim gazları’ haricinde ekonomide zerre bir gelişme ve yatırım yok. Çalışan sayısı 2018’den beri gittikçe azalıyor.
İşsiz sayısı ise her geçen gün artıyor.
Asıl tehlike ise gelecek kuşaklara ait. Çünkü yeni yatırımlar artık yapılmıyor. Yeni yatırım yoksa yeni iş kapısı da yok demektir.
Evlatlarınızı bu beklentiye göre yetiştirin.
***
Ülkede montaj sanayi olarak başlayan sanayileşmede hala yabancı mal girdisi ve etkisi oldukça yüksek. En başında imalat sanayinin temel girdisi olan enerjinin nerede ise 2/3’ünden fazlası ithal.
Ülkemizde fiyatlandırmalarda dolar veya euro bazında ciddi bir indeks var. Beton yatırımları dahi dolar veya euro üzerinden fiyatlandırılabiliyor.
Ama en acı tarafı artık yabancı para tasarrufları da ilk sıraya çıktı. Tüketimimizi nasıl etkiliyorsa, tasarrufumuzu da döviz belirler oldu.
Bütün bunların ötesinden Amerikan Doları veya Avrupa Euro’sunu en fazla kullanan AK Parti ekonomi yönetimleri oldu. Köprüler dolarla, otoyollar dolarla, havalimanları dolarla, şehir hastaneleri dolarla, elektrik garantileri dolarla... vs vs.
Peki bu ihaleleri kimler aldı? Bir elin sayılı parmakları kadar müteahhit.
Dolar yükseldikçe onlar kazanıyor. Euro yükseldikçe onlar kazanıyor. Hatta ABD’de enflasyondan bile korunuyorlar. Onlara verilen Hazine garantileri ABD enflasyonu oranında dolar bazında artıyor.
O nedenledir ki, 2011 yılında 35 dolar olan Osmangazi Köprüsü artık 45 dolar oldu. 10 yıl sonra 55-60 dolar öderiz artık.
***
Şimdi gelelim Berat Albayrak’ın haklılık noktasına.
Zaten göreve geldiğinde otobanda 220 km hızla giden bir aracın içindeydi. Dolar/TL kuru adeta ralli yapıyordu.
Koltuğa oturduğunda kur 7,20’yi gördü bile.
Hatta arabayı kontrollü fren için zorladı bile. Hatırlayın o günleri... Merkez Bankası bir türlü kararlı faiz artırımı yapamadığı için kur dengesi sağlanamıyordu. İşte o şok faiz artırım kararı da Berat Bey zamanında oldu.
14 Eylül 2018’de Merkez Bankası 17,75 olan faizi 625 baz puan artırarak yüzde 24.00’e çıkartmıştı.
Ve ardından kur dengeye geldi.
Ama işler öyle sanıldığı gibi kolay değildi. Evet, yüksek faizle dolar kuru 7,20’den 5,20’ye kadar geriledi ama ekonomi durdu.
Çarklar adeta dönmemeye başladı ve işsizlik arttı. Hatta bu durgunluk nedeniyle cari fazla bile verildi.
Ekonomiyi yeniden çalıştırmak için ertelenmiş talebe güvenildi ama olmadı. Kur ve faiz dengesi sonrası yeni yatırımların başlanması beklendi ama o da olmadı.
Ekonomi eskisi gibi kriz sonrası bir türlü çalışmıyordu.
Bu sefer yeniden vites boşa alındı ve bildik şekilde yokuş aşağıya arabanın salınması gibi ekonomiye de yeniden kredi gazı verildi.
***
Ama bu sefer de yeniden kur karşımıza çıktı.
İşte negatif faiz ve reel parasal genişlemenin yaratacağı döviz talebine de çözüm bulunmuştu.
Arka kapı yöntemi ile döviz satmak.
Hatta ihtiyaç duyulan dövizi de bankalardaki Milletin dövizi ile karşılamak. Yani Milletin dövizini yeniden Millete satmak.
Yaklaşık 120 milyar dolarlık bu oyun maalesef tutmadı.
Tıpkı krizden çıkmak için beklenen ertelenmiş talebin ve yatırımların gelmemesi gibi. Çünkü en temel kural olan “GÜVEN” kaybedilmişti.
Cari fazla verirken sürekli “Bakın ama cari fazla veriyoruz” diyen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak durgunluğu görmüyordu. Ama sonra kredi genişlemesi ile eş zamanlı patlayan kurlar karşısında da bu sefer;
“Ben döviz tarafına hiç bakmıyorum” diyerek aynı yolu izledi.
Kısaca sorunlardan kaçıştan başka çaresi yoktu aslında. Aksi halde sorumluluğu üstlenmesi durumunda sorulacak onca sorunun cevabı nasıl verilebilir?