Hiç böyle bir şey duymamıştım.
Bir çocuğun, aynanın önüne geçip eline bir mikrofon alarak, hızlı hızlı haber geçiyormuş gibi yaptığını ne bir yerde gördüm ne de okudum.
Acı bir hadise yüzünden bunu da öğrenene kadar…
Benim cehaletim. Sadece bir çocuk mu? Bir kuşak çocuk… Kız çocukları… Ellerinde mikrofon niyetine bir saç fırçası ya da televizyon kumandası, aynanın önünde dikilip, onun, Şirin Ebu Akile’nin sakin ve derin sesini taklit etmeye çalışarak, yatak odalarından dünyaya haber geçmişler.
Filistinli çocuklar kendileri için sadece bir gazeteci değil, bir rockstar, bir ikon, bir rol modeli olan bu sembol gazeteciyi taklit etmeyi pek sevmiş. Hep onun gibi olmak istemişler.
Cesur, serinkanlı… Ve arkadaş.
Bir halkın arkadaşı.
***
O güzel arkadaş…
El Cezire’nin kıdemli muhabiri Şirin Ebu Akile, 11 Mayıs 2022’de, işini yaparken, İsrail güvenlik güçlerinin Filistin’deki Cenin mülteci kampına yönelik operasyonunu haberleştirirken öldürüldü.
O sırada yanında bulunan meslektaşları, İsrail askerlerinin hiçbir uyarıda bulunmadan ateş açtığını anlatıyor. Üzerlerinde “Press” yazan yelekler olmasına rağmen… Saldırıda kendisi de yaralanan bir başka El Cezire çalışanı el-Samudi, İsrail tarafından gelen ilk kurşunun kendisini, diğerinin Ebu Akile’yi vurduğunu da söyledi. Saldırıya uğrayan gazeteci grubu o sırada ortamın sakin olduğunu, başka hiçbir yerden ateş açılmadığını anlattı.
İsrail tarafındaysa durum karışık. İki gün içinde birbiriyle çelişen açıklamalar yapıldı. Filistin tarafının suçlanmasından başlayıp, tonu yavaş yavaş düşürerek “Ebu Akile kim vurduya gitmiş olabilir”e uzanan açıklamalar. Üzgün olduklarını, bir soruşturma yürüteceklerini, durumu aydınlatmaya çalışacaklarını söylediler. (Açıklamaların kronolojik bir dökümü için İsrail gazetesi Haaretz’e bakabilirsiniz). İsrail tarafı, olayı aydınlattığını düşündükleri, yani Ebu Akile’nin Filistinliler tarafından da vurulmuş olabileceğini öne sürdükleri ama esasen soru işaretleriyle dolu bir video yayınladılar. Bu videodaki tezler daha sonra gazeteciler ve uzmanlar tarafından çürütüldü. Sonra soruşturma bazı askerler üzerinde yoğunlaştı. Karışık. Çelişkili.
Ben Ebu Akile’nin yanıbaşında duran, vurulan, onun durumuna bakmaya giderken bile ateş altında kalan arkadaşlarının açıklamalarının doğru olduğunu düşünüyorum.
İsrailli asker ve siyasetçilerin çelişkili açıklamaları sadece zaman kazanmaya ve suyu bulandırmaya çalıştıklarını düşündürüyor.
***
Ama bu bulanık suyun yazısı değil.
Şirin Ebu Akile’yi, ölümünden çok yaşamıyla hatırlamalı.
Onun ilham verdiği Filistinli gazetecilerin anlattıklarını okuyorum. Ayna önünde onu taklit ettiğini söyleyen kişi, bir sonraki kuşağın gazetecisi Hanin Majadli. Ebu Akile’nin, bu müthiş rol modelinin, haberlerini o sakin sesiyle nasıl bitirdiğini de hatırlıyor: “Ben Şirin El Akile, El Cezire, Filistin.”
Majadli’ye göre bu sakin ve derin ses, sadece bir gazetecinin sesi değildi. Kendi kuşağına da yön veren sesti. Onların siyasi bilinçlerini etkilemiş ve yirmi yıl boyunca profesyonellikte, kendini adamada, dürüstlükte ve insanlıkta gençlere yol göstermişti. Şirin Ebu Akile, mülteci kamplarına girmiş, kampları bir bakıma dünyaya açanlardan olmuştu. Kamplardaki Filistinlilere, ateş altındaki Filistinlilere, dünya için sadece bir sayıdan ibaret olacak tüm o insanlara yüzlerini ve hikâyelerini kazandırmıştı. Onlara kendi sesini vermişti.
Bir ses… Bir gazetecinin sesi. Bu sesin ne kadar güçlü olduğunu Hanin Majadli Haaretz’teki yazısında anlatıyor:
“Ne zaman bir askeri operasyon ya da savaş olsa, ne zaman İsrail ordusu Gazze Şeridi ya da Batı Şeria’ya saldırsa onun sesi bizim soundtrack’imiz olurdu. İletişim devrimi ve akıllı telefonlardan önceki günlerde, İkinci İntifada’yı gözlerimizin önüne seren objektif oydu. Şirin Ebu Akile, o zor günlerde birçok açıdan en önemli Filistinli’ydi. Dünya her gün onu duyuyor ve görüyordu; işgalin adaletsizliğini ondan haber alıyordu.”
***
Adını bilmeseniz bile, siz de onu muhakkak duymuşsunuzdur, görmüşsünüzdür. Doğrudan El Cezire’yi izlemeniz de gerekmez; bir bağlantıda, başka bir kanalın görüntülerinde illaki ona rastlamışsınızdır. Gazze Şeridi’nin, Batı Şeria’nın her sokağına girip çıkan o cesur, sakin gazeteci…
Şimdi tüm dünya adıyla da tanıyor.
Hikâyesine gelince…
Kudüslü Hıristiyan bir ailedendi. Önce mimari okumuş, sonra gazetecilik eğitiminde karar kılmıştı. Üniversiteyi Ürdün’de bitirip ülkesine dönünce art arda birçok kuruluşta çalıştı. Bu kurumlardan biri, bu isim kendisine ileride çok yakışacağı üzere, Filistin’in Sesi Radyosu’ydu.
Meslektaşı ve yakın arkadaşı, bir başka El Cezire gazetecisi Dalia Hatuka, onun zor bir hayat yaşadığını anlatıyor:
“Annesini babasını genç yaşta kaybetti. Dünyada çok zulüm gördü. Özellikle de Filistin’de. Ama yaşamdan zevk almaktan, yaşama kıymet vermekten hiç geri durmadı.”
Şirin Ebu Akile, El Cezire’yle özdeşleşti. Katar merkezli kuruluşun sahada çalışan ilk gazetecilerindendi. 2000’deki İkinci İntifada’yla tüm dünya onu tanıdı.
Filistinli kız çocukları, ayna önü muhabirliklerine işte o günlerde başladı.
***
Onu taklit edenler sadece çocuklar değildi. Sesinin yankısı, çok ilginç bir şekilde, savaş alanlarında da duyuldu. Yankıyı üreten bu defa İsrail askerleriydi.
İkinci İntifada günlerinde İsrailli askerler Ramallah sokaklarında ellerinde megafon bağırıyorlardı:
“Şirin Ebu Akile, El Cezire, Ramallah…”
Daha 2000 yılıydı.
***
Sonraki yıllarda, Gazze’nin karanlık günlerinden, Lübnan’daki iç savaştan ses verdi. Cenin’deki mülteci kampından da…
Filistin, bir gazeteci için dünyanın en zor yerlerinden biri. Orayı bilen gazetecilerin anlattığına göre, Cenin de Filistin’in en zor yerlerinden biri. Batı Şeria’daki bu şehir, İkinci İntifada’nın merkezlerindendi. İsrail ordusu açısından hep bir çıbanbaşı ama bir yandan Filistin tarafından da yönetilmek istemeyen, zor bir şehir.
2002’de Cenin’de yaşananların, İsrail’le çatışmalar tarihinde önemli bir yeri olduğu kabul ediliyor.
Şirin Ebu Akile, 2002’de sert çatışmaları haberleştirmek için oradaydı.
Geçen sene, birçok Filistinlinin anılarında canlı olan bu çatışmaların üstünden neredeyse 20 yıl geçmişken şehre bir tesadüf eseri yeniden gitti. Bir İsrail cezaevinden toprağı kaşıkla kazarak kaçan mahkûmlar Cenin’de yaşıyorlardı. Şirin Ebu Akile, bu defa bu olayı anlatmak için yıllar sonra şehre dönmüştü.
Ebu Akile, oraya tekrar gittiğinde sarsıldığını ve bu kuvvetli hisleri yaşamayı aslında beklemediğini yazacaktı. (Kendi kaleminden Cenin izlenimlerini This Week in Palestine’da okuyabilirsiniz.) Karşılaştığı insanlar onu çevirip “Beni hatırladın mı” diye soruyordu.
Haberlerinde anlattığı bu insanları hatırlıyordu Ebu Akile. Unutması zordu.
Makalesinde, Cenin’deki o tekinsiz duyguyu da anlatıyordu. Kimseye güvenmeyen insanların şehri.
Ama bu şehrin onun için başka bir anlamı daha vardı.
"Cenin benim kariyerimde, hatta kişisel hayatımda gelip geçici bir hikâye değil. Benim moralimi yükselten ve uçmama yardım eden şehir bu. Burası, arada bir tökezlese de, tüm beklentilerin ötesine geçip rüyalarının ardına düşen Filistin ruhunu cisimleştiren yer.”
***