Flamanca yayınlanan gazete, Kaşıkçı´nın kaybolmasının ABD ile Suudi Arabistan üzerinde büyük baskı oluşturduğunu, buna rağmen Erdoğan´ın son 2 haftada oldukça rahat pozisyonda haraket ettiğini vurguladı.
Haberde, "Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD ile yılan deliğinde kafayı serin tutuyor" dendi.
Gazeteye göre Avrupa ülkeleri, Riyad yönetiminden daha somut açıklama istiyor. ABD´de de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar, Başkan Donald Trump´a, insan haklarını ihlal eden rejimleri cezalandırmak için çıkarılan "Magnitsky Yasası"nı işletmesi çağrısı yapıyor.
Ancak Trump, petrol zengini Suudi Arabistan ile ilişkileri yeniden değerlendirme konusunda isteksiz. Bu tablo da hem Trump yönetimini hem de Suudi Arabistan´ı büyük bir siyasi baskı altına soktu.
Gazeteye göre, son haftalarda Kaşıkçı´nın öldürülmesi ile ortaya çıkan bu oyundan en güçlü çıkan ülke Türkiye oldu.
Haberde, "Ülkenin kalbinde meydana gelen bu provokasyon karşısında Erdoğan ilk kez bağırıp çağırmadan, ölçülü ve taktik bir yaklaşımı benimsedi" deniyor.
Erdoğan yönetimi, önce ABD ile aylardır devam eden Pastör Brunson krizine son verdi. Belçika gazetesine göre, Kaşıkçı´nın kaybolmasından birkaç gün sonra ABD´li Rahip Andrew Brunson´un serbest bırakılması tesadüf değil.
Suudi Arabistan´la yaşanacak olası bir kriz öncesi Ankara, Brunson´ı bırakarak, "diş ağrılarından biri" olan ABD cephesindeki sorunları bitirmiş oldu.
Bunun yanı sıra Türkiye, Suudi Arabistan´la ilişkilerde de istikrarın korunması için nispeten yapıcı bir rol oynadı.
Müslüman Kardeşler örgütü ile ilgili farklı bakış açısı ve Ankara´nın Katar´la yakınlaşması nedeniyle gerilen Türkiye - Suudi Arabistan ilişkilerine rağmen, iki ülke arasında karşılıklı ciddi çıkarlar söz konusu.
Türkiye´nin eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, De Morgen´e yaptığı değerlendirmede, hem Suudi Arabistan´ın hem de Türkiye´nin birbirlerine ihtiyacı olduğuna işaret etti.
Loğoğlu´na göre, ilişkilerin gerilmesi çalkantılı bir bölgede önemli başrol oyuncuları olan iki ülkenin de çıkarına değil. Loğoğlu, özellikle İran ve Suriye ile ilgili konularda hem ABD hem de Suudi Arabistan´ın Türkiye´nin iyi niyetine ihtiyaç duyduklarının altını çizdi.
Haberde, bir yandan Türk adli makamlarının soruşturması sürerken, diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın Suudilerle ortak çalışma grubu için anlaştığı anımsatıldı. Bu süreçte Cumhurbaşkanı´nın söylenti ve spekülasyonlardan uzak durduğuna dikkati çekilerek, "Erdoğan hem dövdü hem merhem sürdü" dendi.
TOBB Üniversitesi öğretim üyesi Burak Özpek ise De Morgen´e yaptığı açıklamada, Türkiye´nin duygusal tepki vermekten kaçındığını ve böylece olası bir diplomatik krizde ortaya çıkacak kayıpların önüne geçtiğini vurguladı.
Türkiye´deki Suudi yatırımlarının, 2017 yılında 1 milyar doların üzerine çıktığını anımsatan Özpek, ayrıca geçen yıl 750 binden fazla zengin Suudi turist, tatil için Türkiye´yi seçtiğini ifade ediyor. Özpek, Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın, sıkıntılı ekonomik süreçte, Suudi Arabistan kaynaklı bu geliri riske atmak istemediği yorumunu yapıyor.
Gazeteye konuşan uzmanlara göre, Ankara, Riyad ve Washington önümüzdeki süreçte siyasal bir çatışmadan ısrarla kaçınacak.
Emekli Büyükelçi Loğoğlu, Kaşıkçı soruşturması tamamlandığında, her üç ülke de "siyasi açıdan pazarlanabilir" bir açıklama yapacağı görüşünde. Çünkü gerilimin tırmanması ne ABD ve Suudi Arabistan ne de Türkiye´nin yararına olacak.
Peki, Kaşıkçı´nın kaybolması ile ilgili olarak uluslararası kamuoyunda oluşan adalet beklentisi, bu üç ülkeyi rahat bırakacak mı?
Loğoğlu, "Bu geçer. Kamuoyunun Yemen ve Suriye konularındaki görüşleri nasıl değiştiğine bakarsanız, bunu görürsünüz. Adli soruşturmanın sonuçlarına göre bir siyasi bedel ödenir" dedi.